Bülent Katarcı

Diyabeti önlemenin yolu doğru beslenme

23 Nisan 2017
DİYABETLE mücadelede en önemli adımın doğru beslenme olduğunu belirten Dr. Çimen Karcı, “Obeziteye yol açmayacak bir yaşam tarzını benimsemek de çok önemli” diyor.

Türk Diyabet Cemiyeti (TDC) İzmir Temsilcisi Uzman Dr. Çimen Karcı, EGON Tip Merkezi’nde hastalarını kabul etmeye başladı. Yıllardır TDC İzmir Diyabet Hastanesi’nde ve DIAMED Dahiliye Dal Merkezi’nde diyabet ve obezite konularında çalışmalarını sürdüren Dr. Karcı, diyabetin bugün dünyanın en yaygın hastalıkları arasında yer aldığını vurguluyor. Karcı, bir toplum sorunu haline gelen diyabetle mücadelenin en önemli yolunun doğru beslenme ve obezitenin önlenmesi olduğunun altını çiziyor.

Dr. Karcı, EGON Tıp Merkezi’nde diyabet ve obezite hastalarıyla ilgilenmenin yanı sıra, ozon tedavisini de başlatacağını belirtti.


OZON TEDAVİSİ
Tamamlayıcı tıp yöntemleri içinde yer alan, 1800’lü yıllardan beri Avrupa ülkelerinde uygulanan bir tedavi şekli. Önceleri yara tedavisi ve dezenfeksiyon amacıyla uygulanan ozon tedavisi; günümüzde anti-aging, yani yaşlanmanın geciktirilmesinde, ağrının giderilmesi ve enflamasyonun baskılanması için romatizmal hastalıklarda, eklem kireçlenmelerinde, tüm kronik cilt hastalıklarında ve başta diyabetik yaralar olmak üzere yara tedavisinde, enfeksiyonlarda, hepatit C de, otistik çocuklarda, performans artırıcı olarak sporcularda, kanser hastalarında kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini azaltmak amacıyla uygulanıyor.

-------------------------------------

‘Balon Tuboplasti’de

Yazının Devamını Oku

Obezite ve diyabete cerrahi tedaviyle

16 Nisan 2017
OBEZİTE ve şeker hastalığı, tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de her geçen gün daha çok tehdit ediyor. Türkiye’de her 3 yetişkinden biri obez, her 10 kişiden biri de diyabet hastası... Bazı kimseler de, diyabet hastası olduğunun farkında bile değil. Şeker hastalığının, alışıldığı şekilde ilaç ve insülinle tedavisi, obezitenin ise diyet ve egzersizle tedavisi, bu hastalıklarla mücadele etmede yetersiz kalıyor.

Her iki hastalıkla mücadelede, son yıllarda giderek artan sıklıkta kullanılan obezite cerrahisi ve metabolik cerrahi yüksek başarı oranlarıyla umut oldu. Özel Tınaztepe Hastanesi Obezite Cerrahisi ve Metabolik Cerrahi Birimi Sorumlusu Op. Dr. Mehmet Deniz, “Obezite ve şeker hastalığı son derece kompleks ve birçok faktörün etkili olduğu hastalıklar. Tedavisinde de multidisipliner bir yaklaşım gerekir. Bu nedenle, biz obezite ve metabolik cerrahi birimini kurduk. Bölgemiz ve İzmir’de bir ilk olan metabolik cerrahi sempozyumunu düzenledik. Ege Bölgesi’nden birçok meslektaşımızın katılımı ile metabolik cerrahinin bilinirliğini artırdık. Hem meslektaşlarımız hem de hastalarımız için farkındalık oluşturduk” dedi.

HAZIRLIK SÜRECİ ÖNEMLİ

Obezite ve kontrolsüz şeker hastalığı ameliyatlarının en önemli basamağının hazırlık aşaması olduğunu vurgulayan Deniz, “Biz bütün hastalarımızı titizlikle tetkik ediyor, tüm sistemlerini gözden geçirip hazırlığımızı tamamlıyoruz. Birimimizde benimle birlikte endokrinoloğumuz, diyetisyenlerimiz, psikoloğumuz, anestezi ve yoğun bakım sorumlumuz, tüm hastalarımızı ameliyat öncesi değerlendiriyor ve gerekli tüm hazırlığı birlikte tamamlıyoruz. Hastamıza nasıl bir ameliyat önerdiğimiz aktarıyor ve ameliyat sonrası beklentilerimizi kendisine aktarıyoruz. Bu titiz hazırlık süreci önemli” diye konuştu.

DAHA RİSKLİ DEĞİL

Op. Dr. Mehmet Deniz, obezite ve metabolik cerrahinin, sanılanın aksine diğer ameliyatlardan daha riskli olmadığını kaydetti. Önemli olanın, başvurulan merkezin tecrübesi, hastanenin donanımı, kullanılan malzemenin kalitesi ve hastane personelinin konuya hakimiyeti olduğunu vurgulayan Deniz, şöyle devam etti:
“Hastanemiz, uluslararası akreditasyona sahip, kalitesi tescilli bir hastane. Ekibimiz, uzun süredir uyum içinde birlikte çalışıyor. Her hastanın birbirinden farklı özellikleri olması nedeniyle tek tip ameliyat önermiyor, her hasta için uygun ameliyat modelini uygulayabiliyoruz. Bu sayede ameliyat sonrası obezite cerrahisi ile obeziteden, metabolik cerrahi ile ise kontrolsüz şeker hastalığından hastalarımız yüksek başarı oranı ile kurtulabiliyorlar. Benim önerim, tüm obezite ve şeker hastalarının başvuracakları merkezde tüm bu özelliklerin mevcudiyetini sorgulamalarıdır.”

Yazının Devamını Oku

‘Spina bifida’ya önlem folik asit

10 Nisan 2017
TÜRKİYE’de her yıl yaklaşık 5 bin bebeğin ‘spina bifida’ hastalığıyla dünyaya geldiğini belirten Prof. Dr. Cevval Ulman, “Hamile kalmadan en az üç ay önce folik asit vitamini almaya başlamak, hastalığı yüzde 70 oranında önlüyor” dedi

 

Türkiye Spina Bifida Derneği, kuruluşunun 20. yılını başta dernek merkezi İzmir olmak üzere çeşitli illerde yıl boyunca 20 faaliyet düzenleyerek kutlayacak.
Dernek, doğuştan olan ve ayrık omurga anlamına gelen spina bifida hastalığının farkındalığı, önlenebilmesi ve hastaların yaşam kalitesinin artırılması amacıyla 1997 yılında İzmir’de kuruldu. Kuruluşundan beri toplumda birçok faaliyet ve ulusal ve uluslararası çapta proje düzenliyor.

Desteğe ihtiyaç var
Dernek Başkanı Prof. Dr. Cevval Ulman, spina bifidanın toplumda pek bilinmediğini, ancak Türkiye ve dünyada sık görülen bir hastalık olduğunu dile getirdi. Ulman, “Türkiye’de her yıl yaklaşık 5 bin bebek bu hastalık ile dünyaya geliyor. Ülkemizde çoğu aile bebeklerinin spina bifidalı olduğunu doğumun ardından öğreniyor. Bu hastalık hamileliğin ilk ayında oluşmakta. Bu nedenle hamile kalmadan en az üç ay önce folik asit vitamini almaya başlamak çok önemli. Bu, hastalığı yüzde 70 oranında önlüyor. Ülkemizde bu hastalığın tanınması ve önlenmesi amacıyla daha çok çalışma yapmaya ve desteğe ihtiyacımız var” diye konuştu.

Farkındalık yaratalım
Dernek, 20. yıl etkinlikleri kapsamında, spina bifida hakkında bilgilendirme faaliyetleri, eğitimler ve her yıl düzenlenen ulusal kongrenin yanı sıra konser, kermes gibi birçok sosyal etkinlikle de hastalığa dikkat çekmeyi hedefliyor.

Yazının Devamını Oku

Ağrısız yaşam herkesin hakkı

3 Nisan 2017
Hastaya yaşamının son zamanlarında kaliteli bir yaşam sunmayı amaçlayan ‘palyatif bakım’ giderek yaygınlaşıyor. Uz. Dr. Serpil Özsezgin, “Amacımız, bu konuda farkındalık yaratmak. Herkes ağrısız bir yaşamı ve kaliteli bir ölümü hak ediyor” dedi.

Uz. Dr. Serpil Özsezgin, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü yaklaşırken, doktorsitesi.com aracılığıyla 996 kişi üzerinde yapılan bir anketin sonuçlarını açıkladı. Palyatif bakım konusunda Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Avrupa Palyatif Bakım Derneği’nin ATOME projesinin Türkiye experti olan, anestezi ve reanimasyon uzmanı Dr. Serpil Özsezgin, yurt dışındaki 5 yıllık deneyimini ve başlattığı mobil palyatif bakım danışmanlığı hizmetinin ayrıntılarını paylaştı.

Hasta yakınlarına destek

2000 yılında İzmir’de açtığı Ağrısız Yaşam Merkezi’nin kendisini kanser ve alzheimer hastaları ile felçlilere yönlendirdiğini belirten Dr. Özsezgin, “O yıllarda yaptığım işin palyatif bakım olduğunu bilmiyordum, sezgisel olarak hasta ve hasta yakınının son döneminde yas sürecine kadar yanında olmaya, onlara her konuda destek olmaya çalışıyordum. 2000-2010 yılları arasında 1000’e yakın son dönem hastasını takip ettim. Deneyimlerim sonucunda, hasta ve hasta yakınlarının sıkıntılarına kalıcı çözümler üretmeyi hedefledim” diye konuştu.

Artık eceliyle ölmüyoruz

Hastane enfeksiyonu ve maliyet açısından hastaların artık evde bakılmasının ya da özel palyatif bakım merkezlerinde olmalarının önerildiğini kaydeden Dr. Özsezgin, “Önümüzdeki yıllarda 100 ve üstü bir nüfusa sahip olacağız, bu nedenle önlemlerin alınması gerekiyor” diye konuştu.
Kaliteli yaşamda, alzheimer ve demansta ilerleme hızını düşürmenin önemli etkenlerden biri olduğunu vurgulayan Dr. Serpil Özsezgin, “Yine, enfeksiyondan korumak, kronik hastalıkların düzenlemesini iyi yönetmek, bu yaş grubunda kas yıkımı hızlandığı için iyi beslenmesini sağlamak, kan sulandırıcıların doğru dozda kullanılmasını sağlayarak felçleri engellemek de önemli. Ayrıca, duygusal ve mobil olarak hastaları aktif yaşama dahil edebilmek de önemli” dedi.

Yazının Devamını Oku

‘Göz’de gözde oldular

27 Mart 2017
İzmir’in ilk Özel göz hastanesinin kurucusu Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu, “Ulaştığımız yüksek teknoloji sayesinde bugün artık yurt dışına hasta göndermiyoruz” diyor

İZMİR’in ilk özel göz hastanesi olan Kaşkaloğlu’nun kurucusu Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu, 10-15 yıl öncesine kadar bazı göz rahatsızlıkları için yurt dışına zorunlu olarak hasta gönderdiklerini, ancak ileri teknoloji sayesinde bugün tedavilerin çoğunun Türkiye’de başarıyla yapılabildiğini vurguladı.

Meslekte 40 yılı geride bırakan Prof. Kaşkaloğlu, yaşamını eşi Op. Dr. Selma Kaşkaloğlu’yla birlikte ‘göz’e adamış. İhtisasını Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yaptıktan sonra, İngiltere’de retina hastalıkları konusunda uzmanlık eğitimi almış. 1985’te eşiyle ilk muayenehanesini açan Prof. Kaşkaloğlu, hep daha iyisini hedeflemiş.
Lazer ameliyatı için o yıllarda İzmir’den İstanbul ve Ankara’ya gidildiğine dikkat çeken Kaşkaloğlu, “Biz de 1990 yılında lazer merkezi açtık. O dönemde hiçbir muayenehanede hatta hastanede olmayan lazer ve anjiyo tedavilerini yapmaya başladık. Diğer doktorların da kullanımına sunduk. Excimer lazer cihazıyla birçok başarılı operasyon yaptık” diyor.

Işığa kavuşturuyoruz

Gönlünde sürekli daha büyük bir tesis kurma fikri olduğunu belirten Prof. Kaşkaloğlu, bu hayalini 1997’de Kaşkaloğlu Göz Hastanesi’nin temelini atarak gerçeğe dönüştürdüğünü vurguluyor. 2000 yılında İzmir’in ilk, Türkiye’nin de 2. özel göz hastanesini kurduklarını kaydeden Kaşkaloğlu, “İşimizi yaparken, her zaman tıbbı ve hasta mutluluğunu ön planda tuttuk. Binlerce hastayı ışığa kavuşturduk” diye konuşuyor.

Türk hekimlerinin başarısı

Yazının Devamını Oku

Hizmette Avrupa ile yarışıyor

20 Mart 2017
SAĞLIK yatırımlarını sürdüren Tınaztepe Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mehmet Bektur, son yıllarda yaptıkları altyapı yatırımları ve yeni cihazlarla hastanelerinin İzmir ve Ege Bölgesi’nde önemli aşamalar kaydettiğini belirtti. Bektur, “Türkiye’de parmakla gösterilen hastaneler ve tıp merkezleri arasında yerimizi sağlamlaştırdık” dedi.

Ege’deki hizmet ağlarını her geçen gün artırdıklarına dikkat çeken Dr. Bektur, “Kardiyolojide, kalp damar cerrahisinde, ortopedi ve kadın doğum hastalıkları, göz, tüp bebek, onkoloji ve laparoskopik cerrahide büyük bir açığı kapatıyoruz” diye konuştu.


Takım çalışması

Sağlığın bir ekip işi olduğuna vurgu yapan Yönetim Kurulu Başkanı Bektur, “Hastanemizde, doktordan hemşireye bütün personel, takım çalışması yapıyoruz. Büyümemizdeki en büyük etki, pozitif enerjinin vatandaşa yansıması” diyor.

Kalitesi tescilli

Sağlıkta uluslararası altın standartları belirleyen, Joint Commission International (JCI) belgesini almaya hak kazanan Özel Tınaztepe Hastanesi, kapsamlı denetleme sonucu tam not aldı. Hasta odaklı değerlendirmede, hastaların kuruma kabulü, bakımı, hasta ve ailesinin eğitimi, hakları, bina tesis güvenliği ve ilaç yönetim sistemi incelendi. Organizasyon odaklı değerlendirmede ise, hastanenin güvenliği, enfeksiyon kontrolü, acil durum önlemleri, çalışanların yetkinliği, bilgi yönetimi, kalite iyileştirme ve hasta mahremiyeti gözden geçirildi. Denetim boyunca birçok alanda yapılan uygulama ve iyileştirme süreçleri denetim ekibinden tam not aldı
JCI Akreditasyon Belgesi’nin, uluslararası sağlık standartlarının uygulandığının, hasta ve çalışan güvenliğinin en üst seviyede tutularak kaliteli hizmet verildiğinin bir göstergesi olduğunu söyleyen Dr. Bektur, “Bu zamana kadar verdiğimiz sağlık hizmetiyle hastalarımızda güven duygusunu yarattık. Sağlık hizmetlerinde dünyanın en önemli kalite yönetim sistemi olan ve ‘altın standart’ olarak kabul edilen JCI Akreditasyon Belgesi’ne sahip olmanın mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz” diye konuştu.

İzmir’in teknolojisi iyi

Yazının Devamını Oku

Ayağınızın altındaki sağlık sigortaları

12 Mart 2017
Geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan, doğu kaynaklı geleneksel bir tedavi yöntemi ‘refleksoloji’...

Tedavide, ayaklar ‘vücudun aynası’ olarak düşünülüyor ve ayaklarda bulunan, vücuttaki her bir organa karşılık gelen belirli noktalar, özel bası teknikleriyle uyarılarak iyileşme sağlanıyor.

Refleksterapi Merkezi kurucusu, Klinik Refleksoloji Uzmanı Elif Topaloğlu, vücudumuzun gün içinde aldığı tüm hasarları kendi kendine tedavi etmek üzerine programlanmış, çok gelişmiş bir sistem olduğunu ve çeşitli nedenlerle bu kendini tedavi etme mekanizmasında aksaklıklar meydana gelebileceğini belirtiyor. Refleksolojiyle dolaşım ve sinir sisteminin uyarılarak bu mekanizmaların harekete geçirildiğini kaydeden Topaloğlu, “Sistem yeniden dengeleniyor, bağışıklık sistemi uyarılıyor, toksin atılım mekanizmaları çalıştırılıyor ve böylece hastalıklar vücut tarafından onarılmaya başlanıyor” vurgusunu yapıyor.

HANGİ ALANLARDA
Refleksoloji tedavisinin en etkili doğal tedavi yöntemi olduğunu, herhangi bir yan etkisi olmadığını, bebeklerde dahi güvenle uygulanabileceğini belirten Topaloğlu, şunları söylüyor:
“Refleksoloji en çok bel - boyun fıtığı, stres, panik atak, depresyon, migren ve diğer baş ağrılarında, uyku bozukluklarında, çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivitede, otizm, konuşma bozuklukları, serebral palsi spina bifida gibi beyin kaynaklı felç durumlarında, kabızlık, hazımsızlık, reflü, gastrit, kolit gibi sindirim problemlerinde, menopoz, regl sorunları, yumurtalık kistleri gibi hormonal problemlerde, solunum problemlerinde ve sinüzitte, kas-eklem ağrılarında ve romatizmada etkili oluyor.”

REFLEKSOLOJİ

Yazının Devamını Oku

Böbrek damarı darlığı ve dirençli hipertansiyon

5 Mart 2017
Prof. Dr. Ali Başçı, en fazla dozda, en az 3 çeşit ilaca karşın, tansiyonun normale gelmediği, ‘dirençli hipertansiyon’un nasıl aşılabileceğini anlattı. Başçı, dirençli tansiyon yüksekliklerinin yüzde 20-30’unun böbrek nedenli olduğunu vurguladı.

GENELDE, biri diüretik denilen, idrar söktürücü/tuz atıcı ilaç olmak üzere tolere edilebilir en fazla dozda, en az 3 çeşit ilaç kullanılmasına karşın tansiyon normal düzeyine gelmiyorsa, buna ‘dirençli hipertansiyon’ deniyor.

Çok sayıda ilaç kullanılmasına karşın tansiyonun düşmediği durumların da olduğunu belirten, dahiliye uzmanı, nefrolog Prof. Dr. Ali Başçı, günümüzde böyle hastaların az olduğunu, çok etkili ilaçların olduğunu söyledi. Prof. Dr. Başçı, “Burada önemli olan, hastanın ilacı doğru ve düzenli alıp almadığıdır. Birçok hasta, ‘Artık benim tansiyonum yükselmiyor, yakınmam yok’ gibi gerekçelerle ilaçlarını aksatabiliyor” dedi.
Tuz kısıtlı diyetin ihmalinin de sorunlara yol açabildiğini vurgulayan Prof. Başçı, “Hastalar çoğu kez yemeğe tuz ekmemekle tuzsuz yediğini sanıyor. Oysa ekmek dahil birçok yiyecekte, özellikle de tuzda hazırlanan zeytin, peynir, turşu ve ev salçası gibi yiyeceklerden uzuk durmalı. Hastanın ev dışında yemek yeme zorunluluğu veya alışkanlığında da yine tuzsuz yeme şansı yoktur” diye konuştu.


İLAÇLAR ETKİSİZ KALABİLİR
Bu durumda tansiyon ilaçlarının etkisiz kalabileceğini de dile getiren Prof. Dr. Ali Başçı, şunları söyledi: “Özellikle steroid hormonlar (kortizon, doğum kontrol hapları) gibi, tuz tutucu ilaçlar, atardamarlarda büzülmeye neden olan romatizma ilaçları tansiyon ilaçlarının etkisini azaltabilir. Bütün bu koşullar gerektiği şekilde sağlandığı halde tansiyon yine düşmüyorsa, o zaman da hekimler bir nedene bağlı hipertansiyon yani sekonder (ikincil) hipertansiyon araştırması yapar.”


Yazının Devamını Oku