10-15 dakikalık bir müdaheleyle gözlüksüz ve lenssiz günlük işlerini yapacak hale gelmeyi düşünen kişilerin bu konuda bilmesi ve dikkat etmesi gereken konuları Özel Ekol Göz Tıp Merkezi’nden Op. Dr. Hülya Bolu anlattı...
BAŞ AĞRISI ŞİKAYETİ
“Astigmat, gözün en dış tabakası olan korneada, ışıkların farklı şekillerde kırılması sonucu görüntülerin görme merkezinde tek bir odakta toplanamamasıdır. Astigmatı olan kişiler net göremez ve özellikle geceleri ışıklarda saçılma, ışıklar etrafında harelenmeden şikayet eder. Geceleri rahat araba kullanamazlar, okuma ve bilgisayar kullanma gibi dikkat gerektiren işlerde gözlerde çabuk yorulma ve baş ağrısı şikayetlerine sık rastlanır. Katarakt ameliyatı veya gözlükten kurtulmak amacıyla yapılan mercek değişimi (şeffaf lens değişimi) ameliyatlarında, hastanın önceden var olan astigmatizmasını da düzeltmek en öncelikli hedefimiz olmalıdır. Katarakt ameliyatı planladığımız hastalarda göz içine koyacağımız merceği varsa astigmatı düzelten mercek olarak seçmeliyiz. Göz içi mercekleri tek ve çok odaklıdır. Ancak, her iki grup mercek ile de net görebilmek için 0.50-0.75 dereceden daha fazla astigmat kalmaması çok önemli. Aksi takdirde normal numaralar sıfırlansa bile, hastada katarakt operasyonu sonrası 0.75 veya üzerinde astigmat kalıyorsa, hangi mercek takılırsa takılsın görmeler çok net ve tatmin edici olmayacaktır.
TORİK GÖZ İÇİ LENS
İşte bunun için, ister tek odaklı, ister çok odaklı mercek seçelim, hepsinin aynı zamanda astigmatı da düzelten çeşitleri vardır. Bunlara ‘torik göz içi lensleri’ diyoruz. Bu sayede hastaların daha önceden var olan astigmatizmalarını gidermek ve net bir görüş sağlamak mümkün olabiliyor. Torik göz içi mercekleri her yaşta takılabilir. Ömür boyu göz içinde bozulmadan kalabilme özelliğine sahiptirler. Ayrıca 6-7 yıldır hastanemizde kullandığımız femtosaniye lazer cihazları, hem ameliyat başarımızı artırmakta hem de daha güvenli katarakt cerrahileri yapabilmemize olanak sağlamaktadır.”
Yaşlanan ve ömrü uzayan bir toplum olduğumuzu kaydeden Sayıner, her ikisinin de olumlu olduğunu, ancak yaşlanmanın da kendine has bazı sorunları bulunduğunu kaydetti: Yaşlılık hastalıkları... Yaşlandıkça her organda olduğu gibi akciğerlerimizde de bazı değişmeler oluyor. Bu değişmelere yakalanmamak için daha güçlü olmamız için Dr. Sayıner, size kısa ama öz bir ‘zatürre’ notu hazırladı. Bakın neler anlatıyor Sayıner...
* ZATÜRRE İÇİN 2 KOŞUL: Biri, yüksek miktarda mikroba maruz kalmak. Mikropların normal şartlarda akciğerlere inmesi, solunum yollarındaki öksürük gibi savunma mekanizmalarıyla çok zor. Buna karşılık, birinin yüzümüze öksürmesinde olduğu gibi yüksek miktarda mikroba maruz kalındığında ya da savunma mekanizmalarında bozulma olduğunda mikrop akciğerlere ulaşabilir. Örneğin sigara içenlerde, solunum yollarının yüzeyindeki hasar nedeniyle, mikroplar daha kolay tutunabilir ve akciğerden temizlenmeleri daha güç olur. Ya da daha genel anlamda bağışıklığın baskılandığı kanser tedavisi, kortizon kullanımı gibi durumlarda vücut, mikroplara karşı yeterli savunmayı oluşturamaz. Bu durumlarda mikropların akciğere yerleşip orada çoğalması ve iltihap oluşturması mümkün olabilir.
* NASIL KORUNABİLİRİZ?: Zatürreyi oluşmadan önlemenin ilk yolu, sağlıklı bir yaşam için yapılması gerekenlere uymamız, tozdan, dumandan, mikroplu ortamlardan kendimizi korumamız ve iyi beslenmemizden geçiyor. İkincisi ise aşı. Zatürreye yol açan mikroplardan ikisine karşı aşı bulunuyor. Birincisi grip aşısı, ikincisi de zatürreye en sık yol açan bakteri olan pnömokok aşısı. Dolayısıyla iki aşı da zatürreyi önlemede önemli. Grip aşısını her yıl, pnömokok aşısını ise sadece bir kez yaptırmak yeterli.
* KOAH’LILARIN ÖLÜM RİSKİ: Kişide sigaraya bağlı KOAH hastalığı varsa, zatürre gelişme riski sağlıklı insana göre 2 ila 7 kat yüksek. Zatürre gelişme durumunda ise KOAH hastaları, diğer insanlara göre yüzde 50 ila 200 oranında daha yüksek olasılıkla ölüm riski altında. Bu nedenlerle KOAH hastalarının aşılanması büyük önem taşıyor.
* YAZIN DA OLUNUR MU?: Genel olarak mikroplar sıcak ve kuru ortamlarda yaşamlarını sürdüremez. O nedenle zatürre yazın daha az gelişir. Buna karşılık, yaz döneminde de zatürre gelişmesi için bazı risk grupları var. Kronik akciğer hastalığı olanlarda ve ağız-diş bakımı kötü olanlarda mikroplar solunum yollarında ve ağız içinde yerleşik olarak yaşamlarını sürdürebilir ve mevsimlerden bağımsız olarak solunum yolu ya da akciğer enfeksiyonlarına yol açabilir. Kötü beslenme, bağışıklığı baskılayan tedaviler, temizliğe özen göstermeme, zatürre riskini artırıyor.
Orkestranın enstrümanları da sayısı 70 trilyonu bulan hücrelerimizdir. Peki bu minik, çalışkan birbiriyle uyum içinde çalışan hücrelerimizin akoru bozulursa ne olur? Hasta oluruz. Almanya’nın Münih kentinde Dr. Randoll Enstitüsü’nün yöneticisi Dr. Ulrich Randoll, 20 yıl önce Matrix Ritim Terapisi adını verdiği bir uygulama keşfetti. Yola çıkış nedeni, iyileşmeyen hastalardı. Bilimsel merakı onu hücresel çalışmalara yöneltti. Sağlıklı insan hücresinin 8 – 12 Hz frekans aralığında titreştiğini buldu. Bu frekans vücudun herhangi bir yerinde bozulduğunda zihinsel ve fiziksel hastalıkların oluştuğunu gözlemledi. Şifanın peşinde koşarken bir buluşa imza attı. Hücrelere sağlıklı frekansı hatırlatan bir cihaz geliştirdi. Adına ‘Matrix’ dedi.
ÇEŞME’DE WORKSHOP
Çeşme Ilıca Termal Otel’de Almanya, Hindistan, İngiltere, Bahreyn, İsviçre ve Türkiye’den gelen Matrix Ritim Terapisi uygulayıcılarının katılımıyla MaRhyThe System ve Enermed olarak ilk kez düzenlenen 22. Uluslararası Matrix Ritim Terapi Workshop’u tamamlandı. Enstitüsü Başkanı ve MaRhyThe Konsepti kurucusu Dr. Ulrich Randoll’un katıldığı, Op. Dr. Mustafa Erşin’in de ekibiyle birlikte 5 gün boyunca terapistlerle bilgi alışverişinde bulunduğu çalıştayda uygulamalar da yapıldı. Türkiye’de çok sayıda futbol kulübü, rehabilitasyon ve fizyoterapi ve spa merkezlerinde de kullanılan Matrix’in İzmir’in kaplıca sularının buluşmasının büyük bir sinerji yaratacağını söyleyen Dr. Randoll, “Biz Matrix ile eskilerin yaptığı masajı daha ileri taşımış olduk” dedi.
Sizde ‘uyku apnesi solunum sorunu’ var. Uyku, özellikle iyi bir uyku ilaç gibidir. En güçlü vitamin haplarından, en değerli antioksidanlardan daha değerlidir. Tıpkı yemeniz, içmeniz, aktivite yapmanız gibi ‘uyku kalitesi’ konusunu da ciddiye almalısınız. Uyku apnesi, uykuda yaşanan 10 saniye veya daha fazla süreyle ağız ve burunda hava akımının durmasıdır. Hastalığın derecesi bu duraksamaların sayılarıyla belirlenir. Solunum durmalarının sayısı arttıkça hastalık daha ağır seyreder.
Kent Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Dilek Sınmaz, çocuklarda görülen uyku apnesi hastalığı konusunda bakın neler anlatıyor...
BUNLARA DİKKAT EDİN
“Çocuklarda uyku apnesinin nedenlerinin başında bademcik ve geniz eti büyümeleri gelir. Ayrıca çenenin normalden küçük ve geride olması, dilin normalden büyük olması da nedenler arasında. Apne, yenidoğan bebeklerde dahi görülebilir. Buradaki nedenler doğumsal burun, dil, yüz ve sinir kas sistemi ilgili gelişim bozukluklarıdır. Teşhiste öncelik, muayene ve aileden alınan bilgilerdir. Çocuklarda uykuda devamlı ve aşırı horlama, nefes nefese kalma, uykuda kesilmeler, ağızdan solunum, terlemeler ve idrar kaçırma görülür. Gündüz şikayetleri ise baş ağrısı, ağız kuruması, ağız kokusu, davranışsal sorunlar, gelişim geriliği, konsantrasyon kaybı ve öğrenme zorlukları, ağzı açık durma, sürekli burun tıkanıklığı, büyük çocuklarda gündüzleri uyku hali olması sayılabilir. Aile tarafından çocuğun uyku esnasındaki hareketlerinin videoya alınıp değerlendirilmesi ve ses kaydının incelenmesi de hastalıkla ilgili önemli değerlendirme sağlayabilir. Endoskopik muayene yöntemleriyle hava yolunun görüntülenmesi, teşhiste çok önemlidir. Çocukların radyasyona maruz kalmamaları için film ve tomografi ilk tercih olmamalıdır.”
TEDAVİ EDİLMEZSE
NELER OLABİLİR?
Dr. Dilek Sınmaz, uyku apnesinin tedavi edilmediği durumlarda çocuklarda ne gibi sonuçlar doğacağını şöyle anlattı: “Uyku apnesinin çocuklardaki etkileri, davranış değişiklikleri, zihinsel ve bedensel gelişim geriliği, öğrenme zorlukları olarak görülür. Bu çocuklardaki fiziksel değişiklikler, yüz gelişim bozuklukları, ortodontik sorunlar, boy gelişiminin yaşıtlarına göre kısa olması, apnenin yol açtığı hareketsizliğe bağlı olarak obezitenin artışıdır. Tedavide gecikme, kalıcı kalp ve akciğer sorunlarına dahi yol açar. Çocuk apnelerinin büyük çoğunluğu (yüzde 95) geniz eti ve bademcik operasyonuyla tedavi edilir. Geri kalan küçük bir orandaki hastalarda dil, dil kökü ve gırtlak yapısında var olan sorunların giderilmesi gerekebilir.”
Hemen herkes istisnasız olarak yeterli uyaran ile karşılaşırsa bu duruma yakalanır. En sık görülenleri taşıt tutması ve deniz tutması. Buna ek olarak astronotların yaşadığı ‘space sickness’ (uzay tutması) hali de benzer mekanizmalarla meydana geliyor. Ayrıca son yılların hastalığı ‘cyber sickness’ (siber tutması), bazı bilgisayar oyunları ve sanal gözlük kullanımıyla çok sık olarak görülmeye başladı. Bu oyunların belirli süre oynanmasıyla bulantı, sersemlik hissi ve kırıklık hali ortaya çıkıyor. Bulgular taşıt tutması ile bire bir aynı. Özel Tınaztepe Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Egemen Vardarlı, taşıt tutması ile ilgili şu bilgileri verdi:
ÖNLEM ALMAK ÖNEMLİ
“Taşıt tutmasına kadınlarda daha çok rastlanıyor. Gebelerde risk daha da artıyor. Taşıt tutması ayrıca 3-12 yaş arası çocuklarda da çok sık görülüyor. Temel semptom bulantı. Sonrasında şiddetli kusmalar olabilir. Bulantı başlamadan önce daha silik ve hafif bulgular ortaya çıkar. Bu duruma yakalanmamak için önlem almak, tedavi olmaktan daha kolay ve daha yararlı. İlaç tedavisi genellikle çok başarılıdır; antikolinerjik ve antihistaminik ilaçlar kullanılır. Yan etkileri nedeniyle her hastaya yaklaşım ve kullanılan ilaçlar farklıdır. Taşıt tutuyor diye seyahat etmemek pratik bir çözüm değildir. Yavaşça hızlanan trenler, büyük gemiler ile dalgasız havada yolculuk tercihi, yararlı yöntemlerdir. Agresif sürücülü, ani hızlanıp ani fren yapan bir arabanın arka koltuğu ise taşıt tutmasına davetiye çıkarır. Arabayı sürüyor olmak sizi taşıt tutmasından genellikle korur.”
PRATİK VE YARARLI ÖNLEMLER
- Taşıt tutmasından bahsetmek, kişinin semptomlarını arttırır. Yolculuk sırasında bu konudan bahsetmeyin.
- Rahatsız edici kokular olmamalı, sigara içilmemeli, yolculuk öncesi alkol alınmamalıdır.
Bayramda sevdiklerimizle, tatil rehaveti ile yeme içmede sınır tanımayarak tatlı, kızartma ve hamur işlerine yükleniyoruz. Ama yeme alışkanlığının böyle birden bire değişmesi, hem bayramı hem de tatili zehir edebilir. Özellikle mide rahatsızlığı olanlar aşırıya kaçmadan, kısaca açık büfeye temkinli yaklaşarak kızartma ve hamur işlerinden uzak durmalı. Park Tıp Merkezi’nin Diyetisyeni Tuğçe Kocaağa şu uyarılarda bulunuyor;
ADIM ADIM NORMAL DÜZEN
* Basit şeker kaynaklarından uzak durun. Bu tarz besinlerin fazla tüketimine bağlı hazımsızlık, karın ağrısı, midede yanma gibi problemler yaşanabilir.
* Yeterli sıvı tüketimini ihmal etmeyin. Miktar bireyler arası farklılık göstersede en az 8-10 bardak su tüketimi önerilmektedir.
* Düzenli öğün. Ramazan boyunca yaşanan uzun açlıklar vücudun kendini yenilemesine neden olsada metabolizma hızında meydana gelen değişimleri eski düzenimize döndürmek ve vücudun kalori harcamasını kolaylaştırmak adına ana öğünleri ihmal etmeden 3 ana öğün ve yaşantınıza uygun olarak ara öğünleri beslenme düzeninize ekleyin.
* Yeterli lif alımını sağlayın. Lif kaynaklarımızın başında sebzeler ve meyveler, tam tahıllı ürünler ve kurubaklagiller gelmektedir. Sağlık otoritelerince önerilen günlük 3-5 porsiyon sebze ve meyve tüketiminin en az 3 porsiyonunun sebzeden gelmesi, 1-2 porsiyonunun meyve grubundan karşılanması günlük vitamin mineral dengesi açısından gereklidir.
Çalışan-çalışmayan, memur-emekli, işçi-ofis görevlisi olması fark etmiyor. Pek çok insan sürekli ve tekrarlayıcı sırt-bel ağrılarından yakınıyor. Son yıllarda aynı dertten muzdarip olanların arasına okul çocukları bile girmeye başladı, taşımak zorunda kaldıkları kocaman ve ağır çantalar yüzünden. Yetişkinlerdeki sebepler ise oldukça değişken. Bazıları uyku sorunları, tercih ettikleri kötü yastık ve yataklar, bazıları ofis ve ev çalışmalarında yaptıkları ortopedik duruş hataları, bazıları da stres faktörü nedeniyle sırt ve bel ağrılarından yakınıyor. Fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimi Dr. Birsen Ferahlı, size ‘kısa ama öz’ bir ‘Bel Ağrısı’ notu hazırladı. Bakın neler anlatıyor Ferahlı...
HAREKET ÖZGÜRLÜKTÜR
“Bir fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimi olarak mesleki yaşamımda en sık karşılaştığım sağlık sorunlarının başında ağrılar geliyor. Ağrı çekmek, ağrılarla yaşamak kolay değil. 40 yaşına gelenlerin yüzde 80’i ömründe en az bir kez bel ağrısı yaşamıştır. Asıl önemli olan, bel ağrısından korunmak ve bu önlemleri bir yaşam tarzı haline getirmek. İşte bu amaçla kurulan okullar var. Bunlara ‘Bel Okulu’ deniliyor. Konunun uzmanları tarafından verilen uygulamalı ve teorik eğitim programıyla katılımcıların yüzde 75’i bel sorunlarından korunabiliyor. Önlemleri dile getirmek gerekirse: Günlük yaşam ve iş ortamında belinizi doğru kullanın. Ayakta ve otururken duruşunuza dikkat edin. Ağır eşyaları doğru bir şekilde kaldırın ve taşıyın. Doğru uzanın, doğru dönün, doğru öne eğilin; kondisyonunuzu iyi tutun, kilonuza dikkat edin, düzenli egzersiz yapın. Omurgamız olmasa ayağa kalkamaz ve yürüyemezdik. Bize bu olanağı sağlayan yapıya gerekli özeni göstermeliyiz. Karşılığını ağrısız bir bel, güzel bir duruş, geniş adımlarla yay gibi yürüyen bir siluet olarak alırız, özgürleşiriz. Çünkü hareket, özgürlüktür.”
Kendi küçük, marifeti büyük kalbimiz, bedenimizdeki tüm organ, doku ve hücrelerin oksijen ve besin ihtiyaçlarını hiç durmadan bir ömür karşılar. Göğüs ağrısının her türlüsü bizi korkutur. Hafif bir göğüs ağrısı bile ciddi bir kalp krizinin ilk belirtisi olabilir. Özel Gaziemir Akut Kalp Damar Hastanesi’nden kardiyoloji uzmanı Dr. Uğur Hepçivici, ‘kalp krizi’ hakkında şunları paylaştı;
GÖĞÜS VE MİDE AĞRILARI
“Kalp krizinin ilk ortaya çıkış şekli göğüs ağrısı olmakla beraber, nefes darlığı, terleme, bulantı, sıkıntı hissi, çarpıntı, bayılma, eşlik eden yakınmalar olabilir. Kalp krizi habercisi olan bu ağrılar ciddiye alınmalı ve hızla bir kalp doktoruna başvurulmalıdır. Kalp krizi vakası ile karşılaşıldığında yapılacak ilk iş, 112’den yardım istemek olmalı. Elinizde varsa 300 mg aspirin ve dilaltı ilaç hastaya verilebilir. Bir kaç kez güçlü öksürmek faydalı olabilir. Kalp krizine doktor müdahalesi en geç 120 dakika içerisinde yapılmalıdır. Kalp krizini önlemek için risk faktörlerinin taranması, yaşam tarzı değişiklikleri ve ilaç tedavisi şarttır.”
-----------------------------
İdrar kaçırmaya son
GELİŞEN teknoloji, yaşamın her alanında olduğu gibi tıpta da yüz güldürmeye devam ediyor. Kişilerin sosyal yaşamlarını ciddi anlamda kısıtlayan, eve kapanmalarına neden olan, hatta depresyonla sonuçlanan idrar kaçırma şikayetlerinin tedavisinde ‘mesane pili’ adıyla bilinen ‘Sakral Sinir Stimülasyonu’, gün geçtikçe daha yaygın kullanılıyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adnan Şimşir, konuyla ilgili şunları söyledi: