Hayatınızı, doğrularınızı ve yanlışlarınızı, yaşam tarzı seçimlerinizi, aileniz, işiniz, dostlarınız ve yaşadığınız çevreyle ilişkilerinizi samimiyetle sorgulayıp doğru ve kalıcı çözümler arayın. “Kendinize iyi bakın, bu şansı kullanın” diyor, kardiyolog ve fitoterapi uzmanı Doç. Dr. Zehra İlke Akyıldız ve ekliyor...
Kalp, damar yaşlanması ve damar sertliği süreci hayatın en erken safhası olan ana rahminde başlar. Yıllar geçtikçe de damarlarımız ve kalbimiz esnekliğini kaybeder. Ancak yaşlanma tek başına hastalıklara yol açmaz. Yüksek kalori alımı, yetersiz besin, hareketsiz hayat, psikolojik stres ve sigara kullanımı gibi sağlıksız yaşam tarzına uzun süreli ve devamlı maruz kalma da kalp, damar, beyin, böbrek gibi organlarda dramatik şekilde hasara neden olur.
Uzun yaşam artık bir gerçeklik. İnsanlar daha uzun yaşıyor. Bilimsel veriler, 2015-2050 yılları arasında 60 yaş üstü dünya nüfusunun yüzde 12’den yüzde 22’e yükseleceğini ve 2020 itibariyle 60 yaş üstü nüfusun 5 yaş altı çocuk sayısını aşacağını söylüyor. Peki, uzun yaşam bizlere sağlıklı yaşamın garantisini verebiliyor mu?
Dünya Sağlık Örgütü, sağlıklı yaşlanmayı, “çevresel faktörlere uyum sağlayabilme yeteneğinin devam ettirilebilmesi” olarak tanımlıyor. Sağlıklı, uzun ve aktif bir yaş alma süreci için ne yapılmalı? Hayatın uzaması ile gelişecek olanakların derecesi yoğun olarak tek bir anahtara bağlı: Sağlık... Fiziksel ve zihinsel sağlığın devamlılığı için birey olarak üstümüze düşenler ise şunlar:
* Hareket et, egzersiz yap, hayat kaliteni artır.
* Güzel ve dengeli besinle buluş.
Size bugün tam da bu noktada çığır açacak bir kitaptan söz edeceğim. Evren Bay Şengül’ün Kuraldışı Yayınları’ndan çıkan ‘Tuvalet İletişimi’, bebeklerin doğumdan itibaren tuvalet ihtiyacını anlamak ve buna cevap vermek için hazırlanmış rehber niteliğinde bir kitap. Şengül’e göre, normal koşullarda 2 yaşından sonra başlayan klasik tuvalet eğitiminin aksine doğumdan itibaren başlayan tuvalet iletişiminde temel vurgu, anne-bebek arasındaki karşılıklı iletişim üzerine dayanıyor.
Kitabında, “Bebeklerin dünyaya geldikleri ilk günden itibaren konuştuğunu biliyor muydunuz?” diye soran Evren Bay Şengül, çocukların acıktığını, uykusunun geldiğini, tuvalet ihtiyacı olduğunu, kucaklanmak istediğini daha ilk günden çeşitli sesler ve beden dilini kullanarak size ilettiğini savunuyor. Şengül, Priscilla Dunstan isimli bir müzisyenin, oğlunun çıkardığı seslerin döngüselliğini fark ettikten sonra 8 bin bebek üzerinde yaptığı çalışma sonucu bebeklerin 3 aylık olana kadar doğdukları ailenin dilinden bağımsız olarak aynı ses sinyallerini çıkardığını gördüğünü aktarıyor.
EZBER BOZAN TESPİTLER
Bebeklerin diğer ihtiyaçları gibi tuvalet ihtiyaçlarını da anlattığını, sanılanın aksine altını kirlettikleri için değil, ihtiyacını karşılamakta geciktikleri için ağladıklarını söyleyen Evren Bay Şengül, “Özellikle ilk 3 ay bebeklerin refleksleriyle yaşadığı, henüz bilinçli öğrenmeye geçmediği için bezlerini tuvalet olarak kullanabilecekleri modern hayat bilgisine vakıf olmadıkları bu dönemde, tuvalet ihtiyacı sinyalleri çok kuvvetlidir. Çünkü diğer memeli hayvanların yavruları gibi kendilerini kirletmek istemezler ve bu ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamayacakları için ebeveynlerine haber verirler. Kucağınıza alıp tuvalete tuttuğunuzda rahatlayıp huzurlu bir şekilde günlerine devam ederler. Eğer yenidoğan bir bebeğin bezini birkaç kereden fazla değiştirme teşebbüsünde bulunduysanız siz de bunu fark etmişsinizdir” diyor.
Bebekle doğumdan itibaren tuvalet iletişimi kurulabileceğini kaydeden Şengül, bu sayede sebepsiz sanılan ağlamaların birçoğunun biteceğini, gazını daha kolay çıkaracağı için geceleri de daha uzun uyuyacağını, pişik ve mantar gibi risklerin de azalacağını dile getiriyor. Evren Bay Şengül, tuvalet iletişimi sayesinde doğaya ve bütçeye fayda sağlanacağını, ihtiyaçları doğru karşılanan bebeklerin mutlu, huzurlu ve güvenli bir şekilde büyüyeceğine dikkat çekiyor.
O kadar hastalık karbonhidrat kullanımına bağlı oluşmuyor mu? Şeker yemek sağlıksız değil mi? Karbonhidrat kullanımı önemli mi? Az karbonhidratlı bir beslenmem var, yanlış mı yapıyorum? Tüm karbonhidratlar suçlu mu? Hangi karbonhidrat grubu sağlıklıdır? Meyve yemek zararlı mıdır? Ekmeksiz bir hayat olabilir mi? Bu ve pek çok soru birçok kişinin hafızasında. Konuyu, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin Kıyan’la konuştuk...
HAYATINIZDAN ÇIKARIN
Yenmemesi gereken gıdaları yüksek fruktozlu mısır şurubu, mısır gevreği, hamur işi, gazlı içecek, cips, şeker, kızartma, yapay tatlandırıcılar ve hazır gıdalar gibi pek çok çeşitle anlatan Prof. Dr. Kıyan, bu tür yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durulması gerektiğini vurguladı. Karbonhidratların vücudun ana enerji kaynağı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Selahattin Kıyan, sağlıklı ve dengeli bir diyetin önemli bir parçası olan karbonhidratların kaynak ve kalitesinin çok önemli olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Kıyan, enerjinin yanında vitamin, mineral, bitkisel besin ve lif de sağlayan karbonhidrat kaynaklarını sebzeler, meyveler, kepekli tahıllar, fasulye, baklagiller, süt ürünleri olarak sıraladı. Dengeli bir diyette karbonhidratların yüzde 45-50’ sini oluşturmasının istendiğini aktaran Prof. Dr. Selahattin Kıyan, “Ancak karbonhidratların kısıtlanması gereken hastalıklarda bu oran yüzde 20-40’a kadar indirilebilir. Bu orana fonksiyonel tıp diyetisyeni ve fonksiyonel tıp hekimiyle birlikte karar vermek uygun olur” dedi.
GLİSEMİK İNDEKS VE YÜK
Glisemik indeks ve glisemik yük kavramlarına da değinen Prof. Dr. Kıyan, “Glisemik indeks belirli miktarda sindirilmiş karbonhidratın (50 gram) kişinin kan şekerinde nasıl değişiklikler yaptığını veya kan şekerini ne kadar süre yüksek tuttuğunu gösteren bir ölçüdür. Glisemik yük ise karbonhidrat içeren bir besinin yenilen miktarının kan şekerine etkisidir. Glisemik indeks 0-55 arası düşük, 56-69 arası orta, 70 ve üzeri ise yüksektir. Glisemik yük 0-10arası düşük, 11-19 arası orta, 20 ve üzeriyse yüksektir” bilgilerini verdi.
ŞİŞME, AĞRI, KIZARIKLIK
Eklemlerde şişme, ağrı, kızarıklık ve ısı artışıyla ortaya çıkıyor. Daha çok ataklar şeklinde seyrediyor. ‘Gut krizleri’ adı verilen bu ataklar genellikle geceleri, çoğu zaman da ağır proteinden zengin (et, balık) ve alkollü bir akşam yemeği sonrasında ortaya çıkıyor. Erkeklerde kadınlara oranlara daha fazla görülen gut hastalığı genellikle ateş, kızarıklık, şişlik ile kendisini belli ediyor. Gut rahatsızlığının nedenleri arasında eklemde biriken ürat kristalleri gösteriliyor.
Geçmişte bazı padişahların ölüm nedeni olduğu için ‘padişah hastalığı’, ‘kral hastalığı’, ‘zengin hastalığı’ gibi adlarla anılan gut hastalığı eklemlerde aniden gelişen ağrı, şişlik, kızarıklık ve hassasiyetle kendini gösteriyor. Tedavi edilmediğinde eklemlerde kalıcı hasardan böbrek yetmezliğine kadar birçok ağır hastalığa neden olabiliyor.
ORTA YAŞLI ERKEKLERDE
Hastalığın birçok kişi tarafından bilinmediğini belirten dahiliye uzmanı doktor Ömer Baran, eklem içinde ve çevresinde monosodium ürat kristalleri birikmesi sonucu ortaya çıkan bir metabolizma hastalığı olan gutun daha çok orta yaşlı erkeklerde görüldüğünü aktardı. Dr. Baran, aşırı alkol tüketimi, proteinden zengin ağır yemek, cerrahi işlemler, düşük doz aspirin ve stres gibi faktörlerin gut krizine yol açabileceğini söyledi.
Hastalığın eklemlerde ağrı, şişlik ve ısı artışı ile belirti gösterdiğini, ağırının genelde gece veya sabaha doğru başladığını ve şiddetinden dolayı hastanın ayağının üzerine basamadığını kaydeden Dr. Ömer Baran, bu hastalarda böbrek taşının daha sık görülebildiğine dikkat çekti.
Dinç ve zinde olup öyle de kalmayı isteyenlerin yapmaları gereken daha pek çok iş, neticeyi etkileyen daha pek çok bileşen var. Çevresel koşullar, ekonomik imkânlar, eğitim durumu bunların en önemlileri. Bir de genç kalıp genç görünmek arzusu var ki o daha çok kendini genç hissetmekle doğrudan bağlantılı bir konu. İşte size bu konuda birkaç işe yarar ipucu. Dr. Meltem Kılıç hazırladı.
Tüm insanların, özellikle kadınların en çok istedikleri şeydir belki de daha uzun süre genç ve güzel kalabilmek. Bunu başarabilmek için yapılması gerekenler aslında çok zor değil. Ama erken başlamak ve dikkatle devam etmek gerekiyor. Başlıklara ayırmak gerekirse, ilk önce düşünmemiz gereken konu beslenme.
1. Bol su içmek.
2. Şekerli ve işlenmiş gıdalardan mutlaka uzak durmak. En azından alımı kısıtlamak.
3. Alkol ve kahveyi sınırlı tüketmek.
4. Taze sebze-meyve tüketimini artırmak.
Bilim ve teknolojinin önemini, modern tıbbın vazgeçilmezliğini bir kez daha anladık. Ailemizin, sosyal ve toplumsal dayanışmanın, işbirliğinin farkına vardık. Kendimizle dayanışmayı, konuşmayı, hesaplaşmayı, değer yargılarımızı gözden geçirmenin ne kadar gerekli olduğu meselesini gündeme getirdik. Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Prof. Dr. Şükran Köse, Kovid-19’a karşı eğitim süreçlerinin de başarıya ulaşması için örnek bir proje başlattı.
İŞBİRLİĞİ YAPTILAR
İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Esnaf Sanatkarlar Odaları Birliği’nin de ortak olduğu “Kovid-19 Pandemisi Sırasında ve Sonrasında Hastalığın Yayılımının Azaltılması/Önlenmesi Amacıyla Farklı Toplum Kesimlerine Yönelik Eğitim Seti Hazırlanması” başlığını taşıyan proje tüm Türkiye’ye örnek olacak bir içeriğe sahip.
Prof. Dr. Köse, 31 Aralık 2019’da ortaya çıkan bu hastalığın Türkiye’de yüzde 2 mortalite ile seyrettiğini, virüsün genellikle öksürük sonucu oluşan damlacıklar yoluyla insandan insana bulaştığını hatırlattı. Yüzeylere dokunulmasından sonra kişinin kendi yüzüne dokunmasıyla da bulaş gözlendiğini, kuluçka süresinin 4-14 gün arasında değiştiğini ve hastalık süresinin de 5 gün olduğunu dile getiren Prof. Dr. Şükran Köse, henüz etkinliği kanıtlanmış bir aşının bulunmadığına ve hastalığa karşı en etkili yöntemin tedbir olduğuna dikkat çekti.
İZOLASYON ŞART
İzolasyonun önemini ve şimdiye kadar Türkiye’de alınan önlemleri anlatan Prof. Dr. Köse, projenin amacını şu sözlerle dile getirdi: “Bu proje önerisinin amacı farklı teknolojik olanaklar kullanılarak kolay anlaşılacak şekilde farklı yaş ve çalışma gruplarında bulunan kişilere yönelik pandeminin dünyada ve Türkiye’deki seyrine göre güncellenebilecek dinamik eğitim materyallerin oluşturulması olarak belirtilmiştir. Bu amaç doğrultusunda genel eğitim içeriğinin hazırlanması ve eğitsel senaryoların yazılması, uzaktan eğitim için modelin tasarlanması, içeriklerin öyküleme yöntemiyle video/animasyon olarak hazırlanması, sunum ve etkileşim için mobil uygulamaların geliştirilmesi, iş sağlığı ve güvenliği kapsamında EBSO ve İESOB’ya üye firmaların da kullanabileceği nitelikte içeriklerin hazırlanması, farklı çalışma alanlarına yönelik içeriklerin düzenlenmesi, hasta ve yaşlı bakımı konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılması ve ihtiyaca özgü basılı materyallerden oluşan eğitim setlerinin geliştirilmesi hedeflenmektedir.”
EĞİTİM ÇOK ÖNEMLİ
Sağlıklı yaşam biçimi bireyin kendi sağlığına etki edebilecek tüm alışkanlık ve davranışlarını kontrol edip, sağlık durumuna en uygun alışkanlık ve davranışları seçerek düzenlemesi olarak belirlenmiştir. Bu alışkanlık ve davranış modelini süregen hale getiren birey hem sağlıklı olma durumunu sürdürebilmekte, hem de sağlık durumunu daha iyi bir seviyeye getirebilmektedir. Sağlığın geliştirilmesi bireylerin fiziksel ve mental sağlığını optimum bir düzeye yükseltmek anlamına gelmektedir. Bu hedefe ulaşabilmek için bireyin sigara, alkol ve madde kullanımından uzak durup şiddet davranışları ve sağlıksız kilo alımı gibi risk taşıyan tutumlardan kaçınması gerekir.
6 ALT GRUPTAN OLUŞUYOR
Sağlıklı yaşam biçimi davranışları 1987’de Walker, Sechrist ve Pender adlı araştırmacı grubu tarafından geliştirilmiş olan bir ölçeğe göre sınıflandırılmıştır. Bu ölçeğe göre sağlığı geliştiren ve düzelten davranışlar 6 alt gruptan oluşmaktadır: Kendini gerçekleştirme, sağlık sorumluluğu, egzersiz, beslenme, kişiler arası destek ve stres yönetimi.
Kendini gerçekleştirme bireyin sahip olduğu potansiyeli geliştirme ve yaratıcılık yeteneklerini kullanabilmesi anlamına gelmektedir. Sağlık sorumluluğu yaşla birlikte artmaktadır. Egzersizin sağlıklı yaşam üzerindeki etkisi artık tüm dünya tarafından bilinmektedir. Düzenli yapıldığı taktirde kalp sağlığı, kas kuvveti, solunum sistemi üzerine pozitif etkiler göstermekte, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, aşırı kilo ve kolesterol yüksekliği gibi risk faktörlerini önlemektedir. ‘Sağlıklı düşünebilmek için sağlıklı beslenmek gerektiği’ gerçeği artık bilim dünyasında kabul edilmektedir. Özellikle beslenmede kalori kısıtlamasının vücudumuzun yapı taşı olan hücrelerin sağ kalımı üzerindeki etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Sosyal kabul ve onaylanma kişinin stres seviyesini düşürerek daha olumlu bir tutum içine girmesini sağlamakta ve dolaylı olarak sağlıklı yaşam davranışlarının artmasına neden olmaktadır.
Gözleriniz nasıl eskisi kadar iyi görmüyor, kulaklarınız iyi işitmiyorsa, kaslarınız, kalbiniz 10-15 yıl önceki gücünü korumuyorsa beyniniz de kapasitesinin bir kısmını kaybeder. Beyin araştırmaları yapan bilim insanları (sinirbilimciler) beynimizi genç tutmak için 12 yol öneriyor. Türkiye Beyin Araştırmaları ve Sinirbilimleri Derneği (TÜBAS) Başkan Yardımcısı, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülgün Şengül, “Her beyin yaşla birlikte değişir, bu da zihinsel faaliyetleri olumsuz etkileyebilir. Tıptaki gelişmelere bağlı olarak yaşam süresinin uzamasıyla birlikte tüm dünyada yaşlanmaya bağlı hastalıklar da arttı. Özellikle Alzheimer ve benzeri demans (bunama) hastalıkları eskiye oranla daha sık görülüyor. 85 yaş üstü kişilerin yüzde 20-50’sinde bunama ile ilgili bulgulara rastlanabiliyor” dedi ve o 12 yolu şöyle anlattı:
1. BEYNİNİZ UYARIN: Yapılan çalışmalar zihinsel aktivitelerin beyin sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar kurmasını sağladığını, hatta beyinde yeni sinir hücreleri oluşturduğunu gösteriyor. Böylece yaşlanma ile ölen beyin hücrelerinin yerine yenisi konabiliyor. Yeni bir yabancı dil öğrenin. Müzik aleti çalmayı öğrenin. Bulmaca çözün. Zihninizi çalıştıracak kitaplar okuyun. Stratejik düşünmeyi gerektiren briç gibi oyunlar oynayın.
2. FİZİKSEL EGZERSİZ YAPIN: Kaslarınızı kullanmanın beyninize de faydası olur. Bol bol yürüyün, aerobik, egzersiz yapın. Yapılan araştırmalar düzenli egzersizin beynin kılcal damarlarına giden kanı artırdığını, yeni beyin hücrelerinin ve bağlantılarının oluşmasını sağladığını gösterdi.
3. İYİ BESLENİN. Bol sebze-meyve, balık, tam tahıllı gıdalar tüketenlerde Alzheimer’ın görülme oranı daha düşük. Yemeklerinizde zeytinyağını tercih edin. Ceviz, badem, fındık, Omega 3 beyin için faydalı.
4. TANSİYONUNUZ KONTROL ALTINDA OLSUN: Yüksek tansiyon beyin için çok zararlıdır.
5. KAN ŞEKERİNİZ NORMAL OLSUN: Diyabet hastalığı beyin için bir risk faktörüdür. Şekerden kaçınarak ve egzersizle kan şekerinizi kontrol edin. Diyabet hasalığınız varsa ilaçlarınızı düzenli kullanın.
6. YÜKSEK KOLESTEROL BEYİNE ZARARLI: Araştırmalar kötü kolesterolün (LDL) beyin hücrelerine zarar verdiğini gösteriyor. Diyet ve egzersizle kötü kolesterolü düşürüp, iyi kolesterolü (HDL) yükseltebilirsiniz.