26 Ekim 2012
AZİZ Nesin olsa şahane yazardı.<br><br>O yok. * * *
Kaymak konu oldu mu, hele kıl’a tüy’e de dokunmuyorsa cak cak konuşmaya bayılan, konu sakat olduğunda anında tüyen, sıvışan bizim futbol uleması delikanlı zevat da takılmaz böyle ef’ten püf’ten konulara.
Light bulur.
Tırsar da tabii biraz...
* * *
Ben yazim bari.
* * *
GS...
Ülkenin 3 büyüğünden 1’i.
100 yaşında.
Görmüş geçirmiş.
* * *
Değerli bir eğitim yuvasında kurulmuş.
GS Lisesi’nde.
Tahsilli mahsilli de...
* * *
Kendilerini GS’nin toprak sahibi zanneden 1000’lerce liseli’si var.
Liseli onursal başkanı ülkenin en eski ve saygın ailelerinden birinden.
Liseli Başkan’ı dünyanın önemli iş adamlarından.
Yönetiminde 500 yıllık bir kültürden gelen GS lisesi’nden mezun adamlar var.
* * *
Hepsi okumuş insanlar.
* * *
10 binden fazla üyesi var.
Üniversitesi var.
Eğitim vakfı var.
Divan’ı var.
Cemiyet’i var.
* * *
Üstelik...
Çağa uymak için şu sıralar yeniden yapılanıyor.
Kurumsallaşıyor.
Ceo’su var.
Genel müdürleri var.
Müdürleri var.
Profesyonelleri var.
* * *
Dünyada hiç bir şey danışılmayan belki de tek danışman olan başkan danışmanı BüTu bile var.
* * *
Yok yok
* * *
Hocası dünyanın en iyilerinden.
USA‘li kondisyoneri de...
* * *
Doktoru..
Masörü...
Filanı...
Falanı..
Hepsi 4 dörtlük...
* * *
Futbolcular desen...
Hiç oynatmadığı, 18’e almadığı bile Milan Baros.
Gerisini saymaya gerek var mı?
Yok.
* * *
Geçmişi 500 yıla dayanan bir eğitim yuvasından doğan, penceresi batıya açıldığı söylenen kulübün, hem de alt yapısından yetişen kaptanlarından biri maçtan sonra sorumluların beceriksizliği ve ihmali yüzünden yürümenin bile imkansız olduğu bir tarla haline gelen o zeminde oynanan maçı yorumlarken Allah’ın takdir’i diye başladı söze.
Sonrasını dinlemedim.
* * *
GS kazanabilirdi de...
Yine Allah’ın takdiri mi olacaktı?
Hayır.
* * *
GS kazandığında...
Kulüp primi fitre-zekat’a çevirip Eyüp Sultan’ın hesabına mı yatırıyor?
Yoksa...
Futbolcuların hesabına mı?
* * *
Yani kimin takdiri?
GS’nin.
* * *
İşine gelmediğinde...
Allah’ın.
İşine geldiğinde...
GS’nin takdiri.
* * *
Bazı maçları takım kaybeder.
Bazı maçları kulüp.
Bunu kulüp kaybetti.
Takım 1 puan aldı.
Kulüp 0 çekti.
* * *
7-24 yaşayacak denilen stat 1 yağmurda 1-90 yaşamadı.
1’inci dakkada mort oldu.
* * *
Maçtan 2 sahne var aklımda kalan;
1- Yağmurdan perişan olmuş, her adımda donlarına kadar ıslandıkları tribünden belli olan 3 kuruşluk bir yağmurluk bile giydirilmeyen 3-5 paspasçı’nın devre arasında farkında olmadan önce Romenlerin hücum edeceği kalenin önünü temizlemesi ve herkesin anında onları ıslıklaması ve yuhalaması.
2- Futbol takımının idarecilerinden, ülkenin önemli iş adamlarından Abdürrahim Bey’in hemen devreye girip, tiril tiril giyinmiş bi halde, incecik sivri burun ayakkabılarıyla sahaya inip, yağmurun altında sırılsıklam vaziyette 15 dakika kalması, burnundan, gözünden, kulağından su damlayarak ve panik içinde bu 3-5 paspasçı’ya nereyi nasıl paspaslamaları gerektiğini tarif etmesi.
* * *
Bu kadar değerli, önemli, okumuş, tahsilli, bilimselliğe inanan yönetici, profesyonelin arasında perşembe pazarından ilk okul 3’ten terk ve geri zekalı olmayan 1 esnaf olsaydı...
Bir kaç top naylon muşamba alırdı öğleden sonra.
Maç başlayana kadar sererdi.
Hiç olmazsa bir 45’i kurtarırlardı.
Bu bir.
2012 de...
Bu kadar değerli, önemli, okumuş, tahsilli, bilimselliğe inanan yönetici, profesyonelin yönettiği GS’ın alacağı puan veya puanlar hala Abdürrahim Bey’in ve 3-5 paspascı’nın becerisine kalmışsa...
Kaptanlarından biri de sıradan bir yağmur’u Allah’ın takdiri diye yorumluyorsa...
GS’nin işi hakkaten Allah’a kalmış.
Bu iki.
* * *
Ve bu kadar değerli, önemli, okumuş, tahsilli, bilimselliğe inanan yönetici, profesyonelin yönettiği bir takım hala ancak Allah’ın takdir ettiği saha sonuçlarını alabilecekse...
1- Çatı filan hikaye, dünyada çatı’sı olan kaç stat var ama yine de hemen çatı’yı kapat, stadın Allah’a en yakın olan o bölümüne, çatının üstüne bir mescit yap, her maça çıkmadan önce çatı’ya çık, önce dua et.
Sonra in sahaya.
2- Bunları yapamıyorsan da hemen perşembe pazarına git, bir kaç top muşamba al, tut bir kenarda.
Gün gelir yine lazım olur.
* * *
Nokta.
Yazının Devamını Oku 14 Eylül 2012
Milli Takım’ı yazmak farz oldu.
Açık açık..Hatta açık saçık...Ve sürçü lisan edersem şimdiden, “sorry.”
* * *1 maç’ta 3 takım seyrettik.İki de maç...Değdi.
* * *Hadi ya, valla’mı?Valla.Essah mı?Essah.
* * *Sahadaki 2 takım bizim takım ve Estonya takımı.3’üncüsü de Avcı’nın takımı...
* * *1 maçta 2 maç oynandı.Hesapta maç uluslararası’ydı.Ama...2 takımımız da ‘kendi domestik maçı’nı oynadı.
* * *Ve her 2 taraf’da bu durumdan hiç rahatsız olmadı.Şu da belli oldu...Bu zıtlaşma, kutuplaşma, bölünme adı her neyse Avcı’ya filan 5-10 no büyük gelir.Ve sorun büyüyerek devam eder.Bu bir.Mesaj içerikli gol sevinçleri artık bayıyor, sıkıyor ve milletin ufak ufak sıtkı sıyrılıyor takımından.Kişisel hesaplaşmalarını gözüne gözüne sokuyorlar milletin, gol sevincini bile doya doya yaşayamıyor vatandaş.Bu iki.Milli Takım milletin takımı.Kimsenin değil.Ne hoca’nın...Ne 1-2 kaptan’ın..Ne 1-2 futbolcunun...Eğer bunları yazdığım dakikalarda özelleştirilmediyse...Sahibi hala millet, milli takımın.Bu da biline.Bu da üç.
* * *Ve Avcı...Fazla alıngan, fazla unutkan bu aralar...Maçtan sonra kendisine saygı gösterilmesini istedi..Haklı.Hocalara saygılı olunmalı.Peki yerine geldiği Hiddink’e Avcı’nın o dediğinden gösterildi mi?Hayır.Avcı, Hiddink’e o dediğinden gösterdi mi?Hayır.Guus’a her gün saygısızlık yapılırken Avcı nerdeydi.Uranüs’te mi, Venüs’te mi?
* * *
Yazının Devamını Oku