Paylaş
Ama ben hala tutamıyorum kendimi. Okuluna her gittiğimde. Çocukları sahnede her izlediğimde. Sal diyorum Bilge.
Boşver sal gitsin, tutacaksın da altına mı dönüşecek bu gözyaşları.
Sanırsın ben ekvatorum, gözyaşlarım da muson yağmuru.
Bu arada, sergiledikleri oyun da Kemalettin Tuğcu’dan bol hıçkırıklı ve acıklı bir gupür dantel değil hani. Yooo, dram ne kelime, güldür güldür bir komedi.
Şimdi mevsimlerden müsamere mevsimi ya.
Yeğenler de bol bende. Koşuyorum o müsamereden bir ötekine.
Bak Deniz Karadenizli dünür rolünde, Cem bu kez Romalı olmuş. Can yarın sahne alacakmış...
Ya öyle tatlılar, öyle masumlar ki, bütün çocuklar.
Her rolün altından da ne de güzel kalkıyorlar.
İnan bir tek “kötü”yü canlandıramazlar.
O kadar, işte o kadar saf tomurcuklar.
Keşke hayatları hep bu müsamerelerdeki gibi toz pembe akıp gitse.
Büyüdüklerinde dünya birdenbire çar çur edilmiş, hırpalanıp kirletilmiş bir çöplüğe dönüşmese.
Bak onlar tüllü ve fırfırlı, şekerli ve pırıltılı oyunlarını sergilerken bize, dünya sahnelerinde ne acımasız oyunlar dönüyor yine.
Şu sıralar en çok da babamın çocukluğunun geçtiği Filistin’de.
Sinek ilacını bile böyle rahat sıkamazsın halbuki sineklere.
Nasıl çatır çatır öldürebilir insanlar insanları?
Halbuki bir ara herkes çocuktu.
Paylaş