Paylaş
Ya da topuklayıp kendimden mütemadiyen kaçabilirdim. Bak çok ciddiyim. Duygularımı çok mu ortaya karışık kebap gibi ifade ettim? O zaman ayıklayıp şöyle servis edeyim: “Cem hadi... Cem hadi... Ceeeeem yeter! Kalk da artık şu ödevini yap!” demekten inan bıktım. E dolayısıyla çocuk da muhtemelen benden. Kim ister, her ne kadar böyle dünyalar tatlısı olsa da cır cır öten, kafalarda bozalar pişiren, biricik bir anneyi?
Halbuki gündemi o kadar yoğun ki çocuğun. Ödev yapmaya hangi ara, derede vakit bulacak? Youtube’u için video mu montajlasın? Star Wars serisinden Darth Vader legosunu mu tamamlasın? Bisikletine atlayıp, arkadaşıyla buluşup dondurma almaya mı fırlasın? Manga koleksiyonu aşkına internetten Japonca öğrenmeye mi çalışsın?
Düşünsene sen bunları yapmak isterken annen sana “ödev” diyor.
Şimdi koy sen de kendini, çöldeki bahtsız bir anne yerine. Ödev de ödev desen etli türlü. Demesen türlünün zeytinyağlısı. Hangisi doğru? İşte böyle karalar bağlamışken ben, gökten Michael Moore’un “Where to invade:Next” belgeseli düştü başıma. Michael Moore’u bilirsin. Yaptığı belgeseller Oscar’lar alır, dünyada gişe rekorları kırar. Kendisi kafayı, küreselleşmeden, sivil silahlanmaya, sağlık sisteminin çarpıklığından Bush’a takmıştır. Belgeselin bir yerinde Moore, eğitim sistemini incelemek üzere Finlandiya’ya gidiyor.
FARKLI EĞİTİM SİSTEMİ
Çünkü 1960’lı yıllarda Finlandiya’daki eğitim sistemi ABD’nin gerisindeyken, 2000’lerde iş değişmiş.
Finlandiya’daki öğrenciler yapılan testlerde herkesi sollayıp dünya birincisi (Global Education Bank verilerine göre) olmuş. Neyse, Moore önce eğitim bakanını ziyaret ediyor. “Ödevleri yasakladık” diyor bakan. Çocuk olmayı öğrenmeye vakitleri kalsın diye. Sonra bir ilkokulu ziyaret ediyor. Ders saatlerinin günde 3-4 saat (yemek saati içinde) olduğunu öğreniyor. Finlandiya okuldaki eğitim saatlerinin en az olduğu ülke çıkıyor. Öğretmen diyor ki “ödev yapacaklarına ağaca tırmansınlar. Tırmanırken 2 yeni böcek türüyle tanışıp, arkadaşlarına anlatsınlar.” Matematik öğretmeni, “Hedefim bu yumurcaklara kerat cetvelini ezberletmek” yerine diyor ki: “Hedefim mutlu olmaları.” Başka bir öğretmen diyor ki, “Sürekli çalış, çalış, çalış olmaz ki! Beynin öğrenmek için dinlendirilmesi gerekir.”
İşte böyle sevgili okur, sana bu satırları yazdığım tam da bu noktada, öyle bir iç çekmişim ki, cafe’deki herkes dağda kurtların mı öldü dercesine dönüp baktı. Bağlama cümlesi bulamadım. Sen beni anladın. Artık konuyu sen toparla. Finlandiya’ya da benden selam yolla.
Paylaş