Paylaş
◊ Sizi sahnede izlemeyi çok sevdiğim için sahneyle ilgili planlarınızı sorarak başlamak istiyorum...
- Sahnede performans sergilemeyi ve tek kişilik şovlarımı yazmayı seviyorum. Politik görüşlerimi, felsefelerimi, Amerika’da ve dünyada Latin bir adam olmanın nasıl bir şey olduğunu en iyi sahnede anlatıyorum. Sahne olacak tabii ki...
◊ Pandemiyle birlikte değişen bir dünyada yaşıyoruz. Neler düşünüyorsunuz bu süreç hakkında?
- Yaşadığımız dönem büyüme sancıları gibi. Amerika pandemiyle birlikte nihayet hesap vermek ve kendini düzeltmeye başlamak zorunda kaldı. “Black Lives Matter”ı (ABD’de yaşayan Afro Amerikan kökenli halka yönelik ırkçılığa karşı başlatılan sivil toplum hareketi) gerçek anlamda ilk kez duyduk. Hollywood’da Latin ve siyahilerin olmadığına dikkat çekildi. Şahsen ben, bunun için sürekli savaşan bir insanım. Latinler Amerika’da nüfusun yüzde 20’sini, Hollywood’un olduğu Los Angeles’taysa nüfusun yarısını oluşturuyor. New York’ta beyaz nüfusa eşitiz, Teksas’ta en büyük nüfusuz, pek çok eyalette varız ama kamera önündekilerin yüzde 4’ünden daha azı Latin. Hollywood ve dijital platformlarda anlatılan hikayelerin yüzde 1’inden azı bizim hikayelerimiz. Stüdyo ve dijital platform yöneticilerine şöyle diyorum, eğer 10 oyuncunuz varsa, ikisi Latin olmalı. 10 yönetici varsa, ikisinin Latin olmasını istiyorum. 10 hikaye varsa, bunlardan ikisinin Latin hikayesi olmasını istiyorum. Ancak bu şekilde eşitlik elde edebiliriz.
◊ Filmlerin bilinmeyeni, konuşulmayanı gün ışığına çıkarma gücü hakkında neler söylemek istersiniz?
- Film ve sanatın gücü, dikkatleri insanlığın kötü durumlarına da çekebilmesi. Ve değişim yaratabilmesi, film yapmanın en büyük artılarından biri. Eğlence dünyası, empati kurmak istemeyeceğiniz şeylerle empati kurmanızı sağlıyor ve bence bu değişimin başlangıcı. Değişim ve farkındalık yaratmak için platformumu kullanmayı seviyorum. Biz Latinler, bu kıtanın başlangıcından beri bu topraklardan hiç ayrılmamış insanlarız. Burada çok geniş bir deneyime sahibiz. Amerikan iç savaşında Latin kahramanların çok fazla hikayeleri var. Keza 1800’lerde Latin aktivistler vardı, 1600’lerde feminizmin öncüleri Latin feministlerdi. İnanılmaz hikayelerimiz var. Sanırım bu hikayeleri ekrana, sahneye ve dijitale taşımak görevim.
◊ Geçtiğimiz günlerde dijitalde vizyona giren “Dark Blood” filminde intikam suçu işleyen bir mahkûma hayat verdiniz. Role nasıl hazırlandınız?
- Harold Trompetero, Kolombiya’daki en başarılı yönetmenlerden. Orada yaptığı ticari filmlerden farklı bir film çekmek istedi. Role hazırlanırken Bogota’daki hapishanelere gittim, çekimleri eski bir hapishanede eski mahkûmlarla yaptık. Bizim danışmanımız onlar oldu. Çok kilo verdim. Çekim koşulları zordu.
◊ Filmdeki köpekle dostluğunuz hakkında neler söylemek istersiniz?
- Ben her zaman kedi-köpek insanı oldum. Biz erkekler, olabileceğimiz kadar hassas değiliz. Hayvanlar, bunu ortaya çıkarmamıza yardımcı oluyor. Filme gelirsem, bu adam şefkati köpekte buluyor. Hapishane hayatında birçok kez mahkûmların bir kuşta, hatta bir kemirgende teselli bulduğunu biliyorum. Aramızdaki dostluk, köpekle çok zaman geçirmemle kuruldu. Benimle rahat hissetsin diye birlikte çok zaman geçirdik.
◊ Sizi bu trajik, karanlık karakterlere çeken nedir?
- Önemli hikayeleri seviyorum. İnsanlığımıza ve kendimize bakmamızı sağlayan hikayeleri... Latinler Amerika’da hapishanelerdeki en büyük ikinci nüfus. Ve sistem, Latinlere karşı çoğu zaman adaletsiz. Bu filmde cezaevlerine, hapishane sistemine ve suçlara dikkat çektiğimizi düşünüyorum. Hapishaneler mahkûmları rehabilite eden, daha iyi hale getiren, dünyaya geri döndüren bir yer olmalı.
◊ Karanlık karakterleri oynarken, bu durumdan normal hayatınız etkilenmiyor mu?
- Böyle roller oynamanın zor yanı, onlardan kurtulmanın da, onlarla yaşamanın da zor olması. Sizi yatıştıran ve rahatlatan yollar bulmalısınız. Çünkü rolden kaçamazsınız. Eğer kaçarsanız, o zaman role giremezsiniz ve karakteri en iyi şekilde yansıtamazsınız.
BU ÜLKEYİ ŞİDDET
ÜZERİNE İNŞA ETTİK
◊ Günümüzde artan şiddet olayları hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Son 5-6 yılda gördüğümüz; Amerika’da şiddetin ne kadar arttığı... Birkaç yıl önce El Paso’da katledilen 23 Latin, saldırıya uğrayan sinagoglar ve ölümler, Florida’daki kulüp saldırısı... Orada ölenlerin de çoğu Latin’di. Şiddetin çözüm olduğunu hiçbir zaman düşünmedim. Bu yüzden “Dark Blood”ı yaptım aslında. Çünkü oynadığım karakter kışkırtılmış bir adam. Neredeyse onun tarafını tutabilir ve “Evet, adamı öldürmeye hakkı vardı” diyebilirsiniz. Hayır, kimsenin birinin canını almaya hakkı yok. Ben New York-Jackson Heights’ta, şiddetli bir yerleşim bölgesinde büyüdüm. Genç bir adam olarak çok kavga ettim. Hiçbir zaman kavga etmeyi istemedim ama bu benim yaşadığım topluluğun bir parçasıydı. Amerika şiddetle kurulmuş bir ülke. Burada yaşayan bir grup insan vardı. Topraklarını çaldık, yok ettik, katlettik. Bu ülkeyi şiddet üzerine inşa ettik ve hâlâ da anlaşmaya varamadık.
KOLAY ŞAKA GEREKSİZ
◊ “Komedyenler gerçekleri korkmadan söylemenin en farklı yolunu bulan insanlardır” derler. Bu günlerde sözlerinizi daha dikkatli seçmek zorunda olduğunuzu hissediyor musunuz?
- Bu dönemi gerçekten heyecan verici ve uzun zamandır beklenen bir değişim zamanı olarak görüyorum. Saygıya önem verdiğimizde medeniyet olarak daha iyi iş yapacağımızı düşünüyorum. Evet sözlerimi seçiyorum, düzenliyorum. Bu sizi daha akıllı yapıyor. Eski tarz şakalar, fizikselliğe, insanları aşağılamaya bağlı tüm şakalar ya da birini incitmek.Tamam, o şakalar da olabilir ama aslında çok daha iyi komedi mevcut. George Carlin böyle şakalarla uğraşmadı, Lenny Bruce hiç öyle şakalar yapmadı, Richard Pryor yapmadı. Büyük komedyenler hep o tarz komedinin ötesine geçti. Kaba şeyler söyleyen, o dünyada komedisini yaşatanlar daha küçük komedyenler. Ve ben o tarzla ilgilenmiyorum.
MOULIN
ROUGE’UN BİR
PARÇASI OLDUĞUM
İÇİN ŞANSLIYIM
◊ “Moulin Rouge” filmini 20 yıl önce çektiniz. Filmle ilgili hafızanızda hangi hatıralar kaldı?
- “Moulin Rouge”, büyük yazar Baz Luhrmann’la çalıştığım ikinci filmimdi. Film onun başyapıtıydı. Prova, dans dersleri, şan dersleri dışında; İngiliz aksanı ve konuşma engelli olmamı istedikleri için konuşma dersleri almak zorunda kalmıştım. 6 ay sürdü çekimler. Baz, çok işbirlikçiydi. Prova boyunca her hafta filmin okumalarını yapardık. 300 sayfalık senaryo ile okumalara başlardık, senaryo sonra 200’e ve sonra 150’ye düşerdi. Müzikali geri getiren o filmin bir parçası olduğum için şanslı hissediyorum.
Paylaş