Barbaros Tapan

Kendini önemsiz hisseden gençler bu filmi izlesin

23 Haziran 2024
Pixar’ın Oscar ödüllü animasyon filmi “Ters Yüz”ün (Inside Out) 9 yıl aradan sonra gelen devamı “Ters Yüz 2” geçen hafta tüm dünyayla birlikte ülkemizde de gösterime girdi ve 295 milyon dolarlık açılış hasılatıyla gişede rekor kırdı. Pixar’da uzun yıllar storyboard sanatçısı olarak çalışan Kelsey Mann ilk uzun metrajlı yönetmenlik deneyimine bu filmle imza attı. Gişe başarısıyla adından söz ettiren yönetmenle Kelebek okurları için konuştuk.

Filmde vermek istediğiniz mesajlar hakkında neler söylemek istersiniz?

- Bu film, ergenliğe adım attığınızda ortaya çıkan duygu ve düşüncelerle ilgili. Bazı düşünce ve duygular hiçbir zaman kolayca çözülemez. Bu duyguları her zaman yönetmeniz ve bunlarla uğraşmanız gerekir. Sanırım başlangıçta gençler kaygıdan kurtulabileceklerine inanıyor ama o başa çıkmanız ve yönetmeniz gereken duygulardan biri. Bu his bile bir şeyler öğretmeye çalışıyor ve bu nedenle kaygıyı ortadan kaldırmayı değil, onu nasıl yöneteceğinizi öğrenmelisiniz.

Neden bu konuyu anlatmak istediniz?

- Bu konuyu anlatmamın nedeni oldukça kişisel... Tüm fotoğraflarımı taradım. Fotoğraflarım arasında dolaşıp dururken, doğum günü fotoğraflarımdan biri ilgimi çekti. 5 yaşımdayken çekilmiş fotoğrafımda doğum günü pastama bakıyordum ve yüzümde büyük bir gülümseme vardı. “Tanrım, ne kadar mutluyum” dedim. Mutlu, küçük bir çocuk... Ve o fotoğrafta önemli olan şey rastgele bir gün değil benim doğum günüm olmasıydı. Sonra 8 yaşına girdiğim fotoğrafa baktım, gülümsemem azalmıştı. 11 yaşına geldiğimde daha da azalmış. 13 yaşımdaki fotoğrafımdaysa oturup pastama bakıyordum. 13-14 yaşlarımdayken “Mutlu Yıllar” şarkısının söylenmesinden nefret ediyordum. Hâlâ da öyleyim. Gerçi biraz daha rahatım artık ama ilgiden hoşlandığımı söyleyemem. Herkesin bana bakmasından nefret ediyordum. “Ben bu kadar kutlamaya değer miyim” diye düşünüyordum. Bunun nedeni, o yaşlarda inanılmaz derecede kendinizi başkalarıyla karşılaştırıp layık olmadığınızı hissetmeye başlamanız. Kendini önemsiz hissediyorsun ve kutlamalara layık görmüyorsun. İşte o yüzden bu filmi yaptım. Bu film kendine şefkat verme ve kabul etme hikâyesi. Çünkü dünyanın bu konuyla ilgili filme ihtiyacı var. Özellikle gençlere fayda sağlayacak bir film yapmak istedim.

TEKRAR TEKRAR İZLENECEK BİR FİLM YAPMAK İSTEDİM

Film ergenliği konu alıyor. Bizim için ergenlik çağına dönüp bakmak eğlenceli, fakat şimdi bu dönemi yaşayan genç izleyiciler için bunu nasıl eğlenceli hale getirdiniz?

- Tekrar tekrar izlemek isteyeceğiniz bir film yapmak istiyordum. Ve bunun bir kısmı da filmin eğlence kalitesiydi. Eğer ben eğleniyorsam ve ekibim eğleniyorsa, bu ekrana sızacaktır. Şanslıyım ki yönetmen pozisyonundayım ve eğer birisi eğlenceli bir fikir söylerse ve beğenirsem yapabilirim. Hedeflerimden biri, ağır konuları işlese de eğlenceli bir film yapmaktı.

Yazının Devamını Oku

İkinci sezon yarın başlıyor

16 Haziran 2024
HBO’nun efsane dizisi “Game of Thrones”taki hikâyenin 200 yıl öncesini konu alan “House of the Dragon”un ikinci sezonu tüm dünyayla birlikte ülkemizde de yarın yayına girecek. İzleyiciyi ejderhaların hüküm sürdüğü ve siyasi entrikaların gündemde olduğu Westeros’un çalkantılı dünyasına getiren dizi, Targaryen’ların yükseliş ve düşüşünü araştırıyor. George R.R. Martin’in “Ateş ve Kan” kitabından uyarlanan dizinin yaratıcısı Ryan Condal ve oyuncularıyla merakla beklenen diziyi Kelebek okurları için konuştuk.

Hepimizi ekrana kilitleyen bu evren ve bu hikâyeler neden bu kadar uzun süredir izleyicileri etkisi altına almaya devam ediyor? Dijital platform ya da geleneksel televizyon dünyasında çok fazla seçeneğimiz var ancak herkes bu evrene geri dönüyor ve çok büyük bir hayran kitlesi var.

- Ryan Condal: Bu projeler inanılmaz derecede iyi hazırlanmış hikâyeler ve karakterlerden oluşuyor. Ve sanırım benim için o dünyalarda en etkileyici olan şey her zaman karakterler oluyor. Keza karakterlerin biraz ötesine geçerseniz yarattığımız evrenlerin dokusal olduğunu, iyi anlaşılmış olduğunu ve doğal hissettirdiğini söyleyebilirim. Bu hikâye, İngiliz Orta Çağ tarihindeki kanlı bir çatışma Anarşi’ye dayanıyor. Tarihe bağlanan küçük temas noktaları, tamamen fantastik bir dünyaya gelmenin yerine gerçekmiş gibi hissettiriyor.

Dizi epik boyutlarda. Yaptığınız en zorlu iki sahne hangisiydi?

- Ryan Condal: 2’nci sezonda mı? Tabii henüz bunlar hakkında konuşamam. Bu yıl yaptığımız iki sahnemiz var, ki bunlar kesinlikle parçası olduğum en önemli ve her şeyin boyutunu ve ölçeğini geride bırakan sahneler. Onları izleyecekleri için heyecanlıyım.

Karakterlerinizi sadece fiziksel olarak değil, psikolojik ve duygusal olarak da hissettiren bu kadar özel kostümler, saç ve aksesuvar seçimi ve kullanma sürecinden bahsedebilir misiniz?

- Harry Collett: Bu sezon gerçekten daha büyük ve daha iyi. Kostümler de öyle. Gerçeküstü hissettiriyor.Kostümümü giyer giymez aynada kendime bakıp, ‘lanet olsun, artık Jace’im’ sanki bu karakter gerçek gibi düşündüm.

Yazının Devamını Oku

Epey çekişmeli ve tartışmalı bir toplantı sonucunda ödülleri paylaştırdık

9 Haziran 2024
Fotoğraf sanatçısı ve senarist Ebru Ceylan bu sene Cannes Film Festivali’nin jürisinde Greta Gerwig, Lily Gladstone ve Eva Green gibi ünlü isimlerle birlikte çalıştı. Dönüş yolculuğunda uçakta karşılaştığımız Ebru Ceylan ile Cannes deneyimini konuştuk.

Jürinin yarışmaya katılan filmleri izlemesi ve değerlendirmesi nasıl bir süreçti? Jüri üyeleriyle fikir alışverişi yaptınız mı? Bize biraz Cannes’daki jürilik deneyiminizin detaylarından bahsedebilir misiniz?

- Aslında birbirinden çok farklı sinema anlayışlarına sahip insanlardan oluşan bir topluluğun, bir filmi değerlendirme adına ortak bir karar verebilmesi çok da kolay olmayan bir durum. Çünkü bilindiği gibi, sanatta mutlak diye bir şey yok. İyi film, kötü film denen şey, çok kişisel bir şey. Değerlendirme kıstasları elbette var, ama çoğunlukla sadece yüzeysel derinliklere ulaşabiliyor. Sinemada, sanatta jürilik, filmleri hep biraz indirgemeye maruz bırakmakla olabiliyor ne yazık ki, doğası bu. Örneğin filmlerle tamamen öznel bir ilişki kursan olmuyor, ki aslında insanlar sanat eserleriyle öncelikle öznel bir ilişki kurar. Senin bir filmi sevmene sebep olan şey, çoğunlukla sende mevcut olan bir şeyden kaynaklıdır. Ama bu, onu savunmana yetmez. Nesnel olmaya kalksan, elinde kuru kuruya bazı teknik kural ve karşılaştırmalar kalır, ki o da bir filmi değerlendirmeye asla yetmez. Bir sinemasal kural, bir filmde işe yarasa bile, diğerinde işe yaramayabilir.

Ya da bazen hiçbir kurala uymayan bir film çıkıp her şeyi altüst ederek yine de iyi bir film gibi görünebilir ve seversin vs... Yani işin özü, aslında bu işin tek bir doğrusu yok. Çıkan sonuçlar da, aynı ölçüde değişken ve göreceli. Ayrıca bence ortak yapılan her iş ya da alınan her karar biraz ortalamadır ki bu da biraz vasatlığa kapı aralayabiliyor. Jürilik sistemi de biraz böyle. Çıkan sonuçlarda bu bir tehlike.

O yüzden, her ne kadar, ödüllerin filmler üzerinde ve dolayısıyla izleyiciye kadar ulaşmasıyla ortaya çıkan film kültürü üzerinde önemli etkileri olsa da, ödüller, bir filmin derin gerçekliğini ve değerini ortaya çıkarmakta her zaman mutlak bir başarı sağlayamayabilir.

Bu handikapı minumuma indirmek, bu sorumluluğu elden geldiğince doğru yerine getirebilmek için ekstra bir çaba harcamak gerek diye düşünüyorum. Biz de bunun için uğraştık ve bu sebeple, her jüride olduğu gibi, filmler hakkında konuştuk, tartıştık ve fikir alışverişlerinde bulunduk. Aslında çok öğretici ve zihin açıcı bir süreç.

Öznel olarak etkilendiğin şeyin tam olarak ne olduğu üzerine düşündüğün, onu karşındakine tam olarak ifade edebilmenin yollarını aradığın, dengeleri gözeterek, desteklediğin filmleri ve sinema anlayışını ön plana çıkarmaya çalıştığın, heyecanlı ve motive edici bir maraton.


Yazının Devamını Oku

Kevin Costner çok tatlıydı

2 Haziran 2024
Dilan Çiçek Deniz geçtiğimiz hafta Cannes Film Festivali’nde Kevin Costner’ın son filmi “Horizon: An American Saga” galasına katılımıyla manşetlerdeydi. Ünlü oyuncu filmin Los Angeles galası için Kevin Costner’dan davet aldı. Cannes’a marka iş birliğiyle değil de galaya davet edilerek gitmek ve Kevin Costner gibi bir aktörle söyleşi yapma fırsatına sahip olmak hiç kolay bir iş değil. Genç oyuncularımızın dünya yıldızlarıyla saygın organizasyonlarda bir araya gelmesi Türk film endüstrisini ve hikâyelerimizin çeşitliliğini anlatması, sinema sayesinde kültürler arasında köprü kurması oldukça önemli. Dilan Çiçek Deniz’le Cannes’daki deneyimini, Hollywood efsanesi Kevin Costner’la tanışmasını ve kırmızı halı eleştirilerini konuştuk.

◊ Dilan nasıl geçti Cannes?

- Bu sene dördüncü gidişim. Her gittiğimde başka bir deneyim. Ama bu sefer bambaşka bir deneyim yaşadım. Çünkü bir film davetlisi olarak geldim: “Horizon: An American Saga”nın. Çok gururluyum, çok mutluyum.

◊ Cannes’da kırmızı halıda yürüyen genç oyuncularımıza karşı sert eleştiriler yapıldı. Genç oyuncularımızın yabancı etkinliklerde bulunmasının sadece kırmızı halıda yürümeleri ya da giydikleri olarak algılanmaması gerektiğini çok iyi biliyorum lakin senin bu konudaki yorumunu çok merak ediyorum.

- Kesinlikle. Herkes sadece kırmızı halıyı gördüğü için Cannes’a gelişimizi sadece oradan ibaret zannediyor. Ama kırmızı halı sadece bir parçası ve buraya gelip o halıya çıkmanın arkasında çok büyük bir zaman, emek ve iletişim var.

Buradayken herkesle iletişim kurman gerekiyor. Hem kendimizi tanıtıyoruz hem de ülkemizi tanıtıyoruz. Benim için de şanslı geçti Cannes. Yapımcılarla tanıştım, onlara bizi anlattım. Bizim sektörümüzü anlattım. Çünkü bilmeyenler vardı. Ve biliyorsun Cannes’da hep İngilizce konuşuluyor.

ACIMASIZ VE YIKICI ELEŞTİRİLER ÇOK GEREKSİZ

◊ Evet bu arada İngilizcen çok iyi ben de şahit oldum.

Yazının Devamını Oku

Furiosa’nın doğuşu beyazperdede

26 Mayıs 2024
Oscar ödüllü “Mad Max: Fury Road”un devamı olan “Furiosa: A Mad Max Saga” dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yaptı. Yönetmen koltuğunda George Miller’in oturduğu, başrollerinde Anya Taylor-Joy, Chris Hemsworth ve Tom Burke’un yer aldığı film gösterim sonunda dakikalarca ayakta alkışlandı. “Fury Road”da yer alan Furiosa karakterinin kökenlerini ve nasıl güçlü bir savaşçıya dönüştüğünü anlatan filmin detaylarını George Miller ile Kelebek okurları için konuştuk.

- Bu soruya kesin bir cevap verebileceğimi sanmıyorum. Sanırım bu tür hikâyeleri anlatmaya hâlâ ilgi duymamın bir nedeni alegoriler. Amerikan Western’inin de alegorileri olduğunu söyleyebiliriz. Aslında masallardan folklora, mitolojiden dini hikâyelere zamanın veya mekânın neresinde olursanız olun hikâye izleyenin gözündeki yerdedir. Hikâyede size dokunan şeylere tepki veriyorsunuz. Her izleyici farklı manalar yüklüyor. Hikâye gözlerle buluştuğu anda izleyen kişinin kattığı anlama bürünüyor. Yani eğer varsa nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. Doğru sebebi asla bilemezsin. Biz hikâyeleri anlatırız, sunarız ve onlar da alır ve istediklerini anlamı yükler.

YÖNETMEN OYUNCULARA REHBERLİK EDER PERFORMANS ONLARA AİT

Hemsworth)Bilemiyorsun aslında. Bu kararlar her zaman teoriktir. Sezgisel bir karar. Elbette Chris’in çalışmalarını biliyordum ve o karakteri oynayabilecek başka kimseyi tanımıyordum. Karakteri yazdığımızda belli çizgileri vardı. Üzerinde konsept çizimimiz bile vardı. Chris başlangıçta sahip olduğumuz çizgilerden daha fazlasını yaptı.Chris’le tanıştım, onunla konuştum. Her bakımdan çok boyutlu bir insan olduğunu gördüm. Oyunculuğa yaklaşımı hoşuma gitti.  ‘Ve Tanrım ne olursa olsun bu gerçekten ilginç olacak’ dedim. Ve Chris durumun böyle olduğu kanıtlandı. Eğer sinemayı atletizme benzetirsek oyuncu, harika bir sporcu olmalı. Siz oyuncuları hazırlıyorsunuz, onlarla birlikte hazırlanıyorsunuz, elinizden geldiğince rehberlik ediyorsunuz. Ancak hazırlıklar ne kadar zorlu olursa olsun, performans anında basketbol oyuncusunun ne yapacağını bilemezsiniz. Aktörün ne yapacağını da bilmiyorsun. Temel olarak oyuncu sezgiye teslim oluyor, ben de izin veriyorum, bir şeylerin ortaya çıkacağını umuyorum. Bu harika bir şey. Gerçek bir kontrolünüz yok. Rehberlik edebilirsiniz. Ama performans onlara ait.

 Edgar Wright, “Dün Gece Soho’da”nın bir bölümünü izletti. Anya’yı ilk kez orada gördüm. Çok ilgi çekici bir şey vardı. Edgar “Onda her şey var George. Ne yapması gerekiyorsa yapabilir” dedi. Onun fikrine gerçekten güvendim. Kararın doğru olduğu ortaya çıktı. Zor bir rol. Bu tarz filmlerde baş karakter ikoniktir.

ÖNCE BENİ HİKÂYE ÇEKER

- Bir doktor olarak yaptığınız ilk şey hastanın durumunun hikâyesini dinlemektir. Temelde hastanın durumunun geçmişini istiyorsunuz. Daha sonra eğer varsa spesifik patolojiyi daraltırsınız. Bazen sorunlu doğumlarla karşılaşıyorsunuz. Doğumun kahramanca bir yanı var. Özellikle bir başkası için kendi kişisel çıkarlarından vazgeçen bir kadın. Joseph Campbell’in dediği gibi, bu kahramanın temel niteliğidir. Biz bunu sürekli görüyoruz ve bizim için neredeyse normal. Ve sonra tıbbın uygulaması var. Hekimliği gerçekten iyi yapabilmek için, iyi koordine edilmiş, benzer düşüncelere sahip ekiple çalışmalısınız. Cerrahi üniteler sizinle koordine olmalı. Bunların hepsi, tam olarak bir film ekibinin yaptığı şeyler. Sorunlarla uğraşırken sorunların önceliklerini belirlemek tam olarak sette her gün yaptığınız şey...  Herkesin enerjisini ve kendi enerjinizi nereye odaklayacağınızı bulmaya çalışmak. Ve sonra insan davranışlarımızın altında yatan temel sebebi anlayabilmek veya anlamaya çalışabilmek.

Yazının Devamını Oku

Entrika dolu bir hikâye

19 Mayıs 2024
Bedeli ne olursa olsun arzuladığı hayata ulaşmak için kötülük yapmaktan korkmayan Tom Ripley’in karmaşık ruhunu araştıran “Ripley”, Patricia Highsmith’in romanından uyarlandı. Daha önce Matt Damon’ın canlandırdığı Ripley karakterini bu sefer Andrew Scott oynadı. 1999 uyarlamasında Gwyneth Paltrow’un oynadığı Marge Sherwood karakterini ise Dakota Fanning canlandırıyor. Sırlar ve bilinmeyenin cazibesinin sürükleyici hikâyesini konuşmak için dizinin başrol oyuncuları Dakota Fanning ve Andrew Scott ile Kelebek okurları için konuştuk.

 DAKOTA FANNING
Kendime meydan okumaya devam etmek istiyorum

Öncelikle karakteriniz Marge’ın oynadığınız diğer rollerden çok farklı olduğunu söylemek istiyorum. Sizin projeye özellikle ilgi duymanızı sağlayan şey neydi?

- Her şeyden önce projeye dahil olan isimler sonrasında benim de bir parçası olmamın istenmesi.

Projeye dahil olan isimler demişken hemen Andrew Scott’ı sormak istiyorum. Yeteneği ve oyunculuğuyla sektörde takdir gören bir isim, onunla çalışmaktan bahsedebilir misiniz?

- Andrew’un dışında bu kadar samimi çalışan başka biri olamazdı. İşimize benzer bir yaklaşımımız olduğunu düşünüyorum. Çalışırken ayrıca biraz keyif almamız da gerekiyor. Ayrıca çekimler süresince birbirimize yaslanabildik. Destek olabildik.

Performans sırasında diğer oyuncunun ne kadar mükemmel olduğunu gördüğünüzde etkilenmeniz nadir bir durumdur ve onunla çalışırken bu kesinlikle oldu. Onu insan olarak da aktör olarak da seviyorum. Marge ve Tom’un olduğu o sahneleri yapmak çok eğlenceliydi. Zorlu ama eğlenceliydi.

Yazının Devamını Oku

Prensi yıkan tarihi röportajın perde arkası

12 Mayıs 2024
Kraliçe Elizabeth’in oğlu Prens Andrew adı Jeffrey Epstein davasına karışınca BBC’deki “Newsnight” programına röportaj verdi. 2019’un kasım ayında yayınlanan röportaj pek çok dengeyi değiştirdi. Prens Andrew’un kraliyet görevlerinden çekilmesine neden olan tarihi röportaj, Philip Martin’in yönettiği “Scoop” filmiyle ekrana taşındı. Prens Andrew’un pedofil finansör Jeffrey Epstein’le olan arkadaşlığını sorgulayan röportaja imza atan spiker Emily Maitlis’i Gillian Anderson canlandırdı. Gillian Anderson ve tarihi röportajın mimarı gazeteci Sam McAlister ile Kelebek okurları için bir araya geldik.

 Prens Andrew röportajının sadece Birleşik Krallık’ta değil tüm dünyada yankıları oldu. 16 Kasım 2019’da yayınlanan röportajdan sonra prensin tüm görevlerine son verildi. O dönem prensin röportajıyla ilgili neler hatırlıyorsunuz?

- Gillian Anderson: Röportajı canlı izlemedim. Sanırım izleyemeyecek kadar gergindim çünkü bunun utanç verici olduğu açıktı. Ama konu büyüdükçe kaçma şansınız olmuyor. Açıkçası rol için hazırlanırken yoğun bir şekilde çalıştım.

Canlandırdığınız Emily Maitlis dışında performansınızı temel almak için takip ettiğiniz başka bir TV spikeri oldu mu?

- Gillian Anderson: Sadece Emily’yi izlemek ve analiz etmek yeterli oldu. Onu gerektiği gibi incelemek için elimden gelen her şeyi izledim, kitabını okudum, kitabını sesli dinledim. İşi dışında onun kişiliği, jestleri, başını nasıl eğdiği, nasıl yürüdüğü, nasıl hareket ettiği… Tüm bu şeyleri inceledim ve analiz ettim.

Gerçek hayattan bir insanı canlandırırken karakteri yaratmak ve taklit etmek arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

- Gillian Anderson: “The Crown”da Margaret Thatcher’ı oynadığım dönem gerçek bir insanı canlandırmaya yönelik bana bir tavsiye verildi. Ve o tavsiyenin ne zaman gerçek bir insanı canlandırsam faydalı olacağını düşünüyorum.

Neydi size verilen tavsiye?

- Gillian Anderson:

Yazının Devamını Oku

Tenis oyuncusu olmaya çalışırken kendimi delirtiyordum

4 Mayıs 2024
Zendaya, ödüllü “Call Me By Your Name” filminden tanıdığımız İtalyan yönetmen Luca Guadagnino’nun son filmi “Challengers”da genç ve yetenekli bir tenis oyuncusu ve daha sonra antrenör olarak karşımıza çıkıyor. Barbaros Tapan, Zendaya ile Beverly Hills Maybourne Otel’de Kelebek için buluştu .

Zendaya bu proje size geldiğinde kariyerinizin neresindeydiniz ve neden bu filmi yapmak istediniz?

- Sanırım hâlâ “Euphoria”yı çekiyordum. Bu senaryo gelince menajerimle evinde sahte bir masa okuması yaptık. Ve senaryoya âşık oldum. Harikaydı. Ayrıca karakterlerin karmaşık olması beni tedirgin etti. Sanırım aynı zamanda ne tür bir film olduğunu tanımlayamadım. Çok komikti ama komedi olduğunu söyleyemem. İçinde dram vardı. Ama sadece dram olduğunu söyleyemem.İçinde tenis vardı ama spor filmlerine benzemiyordu. Her şeyin aynı anda ve bu kadar güzel bir şekilde var olması dehşet verici ama aynı derecede heyecan vericiydi. Daha önce hiç okumadığım, hiç görmediğim bir karakterdi. Beni çok korkuttu. “Belki de bu filmi yapmam gerekiyor” dedim. Sonra Luca’nın (Guadagnino) senaryoyu okuduğunu ve filmi yapmakla ilgilendiğini duymak bir rüya gibiydi çünkü onun çalışmalarının çok uzun zamandır hayranıydım.

Peki birebir tanıyor muydunuz yönetmen Luca Guadagnino’yu?

- Rihanna’nın Fenty Beauty markasının akşam yemeğinde tanışmıştık. Ve bana karşı çok nazik ve çok tatlıydı. İtalyanca konuşamadığım için vejetaryen yemek seçenekleri bulmama yardım etmişti. (Gülüyor) Onu çok sevdim. Luca’yla bir şekilde çalışmayı umuyordum. Oturduk ve zoom üzerinden konuştuk. Ne tür bir film yaratmak istediğimizi anladı. Filmdeki karakterleri o kadar derinden anlıyordu ki, karakterimin gece yatmadan önce nasıl bir losyon kullanacağı konusunda bile şakalaşıyorduk. “Aman Tanrım, bu kadını tanıyorsun. Onu anlıyorsun. Onu görüyorsun” dedim. Ve filmde birçok karakter için aynı içgüdüye sahipti.

DEHŞET VERİCİ BİR MEYDAN OKUMAYDI

Yazının Devamını Oku