Paylaş
Kafein bağımlısı olmayanlarınız için bu mahrumiyet deneyi bir şey ifade etmeyecektir. Muhtemelen aklınızdan “Ne var bunda, atla deve değil ki” diye geçiyor. Ama elimizdeki denek, bir kafein bağımlısı. Güne bir fincan kahve olmadan başlayamayan, yatmadan 10 dakika önce kahve içse dahi mışıl mışıl uyuyan bir karakter.
Deneyden bir gün önce kahve tüketimi: Altı büyük fincan (gerçekten büyük) filtre kahve, iki fincan Türk kahvesi. Deney süresi: İleri düzey sersemleşme sonucu bir kamyonun altında kalmaz ya da anlamsızca parmağını elektrik prizine sokmazsa üç gün. Okuyucuya uyarı: Denek yazıyı kafeinsiz yazma gayretinde (daha çok mücadele) olduğundan, yüzde yüz kendi üretimi olmasına rağmen, üzerinde pek fazla mesuliyet kabul etmemektedir.
CİNLERİM TEPEMDE
İlk sabah... Kahve yerine su içtikten sonra hazırlanmaya başlıyorum. Fakat biri filmi yavaş çekimde oynatıyor sanki. Zaman hariç her şey ağır ilerliyor. Sırasıyla banyonun aynasına, gardırobun içine, telefonun ekranına bilemediğim sürelerle bön bön bakarken yakalıyorum kendimi. Unutulanlar yüzünden tam üç kere eve geri dönmem gerekiyor.
Sağ salim vapur iskelesine gitmeyi başarıyorum. Turnikeye İstanbul Kartı’nı okutuyorum ama bir türlü geçemiyorum, açılmıyor. Sinirleniyorum, böyle rezalet olur mu? Ben ‘turnike’ denen basit mekanizmayla kavga ederken, görevli yanıma geliyor. Ona da bir tur söyleniyorum. Zaten kahvemi içmemişim, cinlerim tepemde... Görevli denemek için kartı elimden alıyor. “Ama hanımefendi bu kartla geçemezsiniz ki!” Elinde gazetenin güvenlik kartını tuttuğunu görüyorum. Ertesi sabah da İstanbul Kartı ile gazeteye girmeye çalışırken yakalanıyorum.
BEYNİMDEKİ SİS PERDESİ
Kendimden korktuğum için uzun zaman sonra ilk kez (evet yaptığımla gurur duymuyorum) vapura sürme iskeleyi kullanarak biniyorum. Bu kafayla ayılma işini Marmara’nın serin sularına bırakmam işten bile değil. Her sabah birlikte seyahat ettiğim arkadaşların da yardımıyla kapağı gazeteye atmayı başarıyorum.
Bir an evvel çalışmaya başlamam lazım ama beynimin içine polis gaz bombası atmış gibi; göz gözü görmüyor. Aradığım kelimelerin hiçbirine ulaşılamıyor. Arkadaşlara sesleniyorum, kimse bakmıyor. Hiçbirine kendi ismiyle hitap etmediğimi fark etmem zaman alıyor. Onur’a “Umuuuuttt” diye seslenip, dönüp bakmadığı için sinirleniyorum bir de. Darmadağın cümlelerim ‘eeee’lerden ve ‘şeeyy’lerden ibaret. Posta kutuma gelen mail’leri yanıtlamam gerekirken başkasına iletiyor, bazılarını saklamam gerekirken siliyorum. Bir an evvel kahve içmezsem meslek hayatım bitecek. Sisin dağılması 13.00’ü buluyor. Bu sefer de 14.30 civarı uyku bastırıyor, gözlerimi açık tutabilmek için bünyeye aşırı dozda şeker dayıyorum. İşe yarıyor ama hafta sonu yarım saat daha koşmam gerekecek.
Kafein yoksunluğuna bağlı alıklık ne kadar sürer, vücut ne kadar sonra kafeini unutur bilmiyorum. Öğrenmeye de niyetim yok çünkü korkarım beynim ile bulaşık süngeri arasında belirgin bir fark kalmadı.
Paylaş