GÜNÜMÜZ siyasetinin en çok konuşulan iletişim araçlarından biri artık sosyal medya... Özellikle Twitter, dünya çapında ses getiren tartışmalara ve uygulamalara da malzeme oldu. Kullanıcılar, her konu hakkında yorum yapabiliyor, kimi zaman randevu bile alamayacakları kişilerle konuşabiliyor, sevdiklerini övüp, sevmediklerini kıyasıya eleştiriyor, hatta alay bile edebiliyor. Siyasiler tarafından bakınca, milyonlarca kişinin sosyal medyayı kullanıyor olması onlar için bulunmaz nimet... Bir politikacının sosyal medyayı kullanmaması, televizyona ve gazeteye açıklama yapmamasına eşit bir duruma geldi. İstifalar sosyal medya aracılığı ile duyurulur, basın açıklamaları önce bireysel ya da kurumsal hesaplardan yapılır, hatta Başbakan’a bile bu yolla yanıt verilir oldu. Ancak sosyal medya alışkanlığı arttıkça ve önemli bir iletişim aracı haline geldikçe paylaşımları yüzünden tepki gören, parti politikalarıyla ters düşen veya siyasi kariyerine zarar veren siyasetçilerin sayısı da az değil. Sosyal medyada sevilen ve tepki gören siyasetçi sayısı oldukça fazla. Bir nevi imaj çalışmasına da etki eden bir araç sosyal medya.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da sosyal medyayı geç, ancak bir o kadar aktif kullananlardan. bskazizkocaoglu adresinden takipçilerine ulaşan Kocaoğlu’nun 1.041 Tweet’i bulunurken, 60 kişiyi takip ediyor ve 55,5 bin takipçisi var. Başkan ayrıca Facebook hesabını da aktif olarak kullanıyor. İlk Tweet’ini 7 Ağustos 2013’te atan Başkan Kocaoğlu, 20 Ağustos’ta ise İzmirlilerle Twitter buluşması başlattı. Sosyal medya aracılığı ile soruları yanıtladı. Geç giriş yapmasına rağmen sosyal medyadaki aktifliği ve sıcak yorumları sonrası; Başkan Kocaoğlu kısa sürede fenomenliğe doğru hızla ilerliyor. Başkan Kocaoğlu, gençlerle girdiği esprili diyaloglardan sonra da onlardan, “Kanki olasım geldi” “Sarılasım geldi” gibi mesajlar da almaya başladı.
Onlar gözüm kulağım
Başkan Aziz Kocaoğlu ile tablet başında Twitter ve Facebook sohbeti yaptık: “İş yoğunluğundan sürekli sosyal medyada iletişim kurmayı erteledim, ama Gezi olayları süreci bu işi daha fazla ertelememem gerektiğini gösterdi. Doğrudan, karşılıklı mesajların birbirine ulaştırılması açısından faydalı bir mecra olarak görüyorum Facebook ve Twitter’ı. Türkiye’de ilk karşılıklı sanal buluşmayı, Twitter buluşmasını İzmirlilerle yaptık. Vakit buldukça birebir soruları, mesajları yanıtlamaya çalışıyorum. Oradaki eleştirilerden faydalandığımı söylemeliyim. Takipçilerim, kendilerine dönemediğimde gönül koymasın. Herkese dönüp, birebir cevap vermeyi çok isterim, ama bazen böyle bir vaktim yok. Küçük boşluklarda, arabada, fırsat bulduğum anlarda, bakıp geri dönüşler yapabiliyorum. Ama hepsinden faydalandığımı bilmelerini isterim. Olumsuzlukları ilgili birimlere hemen aktarıyorum. Onlar benim gözüm kulağım.”
İlginç diyaloglar
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Twitter sohbetlerini derledik. İlginç ve gülümseten diyaloglar ortaya çıktı:
Aziz Kocaoğlu @bskazizkocaoglu: Hafta sonu için bir program yapmadıysanız, Sasalı’daki Doğal Yaşam Parkı’na gitmenizi öneririm.CapulcuKemirgenGavur @CapulcuGavur: İyi de, bizim Lemurların yanına girmemize izin vermiyorlar. Torpil yapmışlar sayın Başkan.Aziz Kocaoğlu @bskazizkocaoglu: Olsun o kadar :)
Alican Tiryaki @AlicanTiryaki: Pasaport’un deniz kıyısı tarafı niye yıkıldı başkan
ÇOCUKLAR... Kirlenen dünyada en saf, en temiz onlar... Sporda da öyle... Gençlerin, çocukların içinde olduğu her şey kirlenmemiş en parlak haliyle duruyor. Hafta sonu biz de her şeyden, kirlenen, çirkinleşen dünyadan ve gündemden uzaktaydık. Altınordu Spor Kulubü’nün düzenlediği U12 Cup’taydık. Dünyanın her yerinden 10 kulüp ve 156 genç futbolcuyla Altınordu’nun Selçuk Efes Tesisleri’nde centilmenliğin en güzelini, futbolun en temizini izledik. Seyit Mehmet Özkan önderliğindeki Altınordu, önümüzdeki yıllarda Türkiye’de daha da çok konuşulacak, projeden öte bir felsefeyi hayata geçiriyor. “Her şey futbol değil” gözüyle bakıyorlar, “İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu” yetiştirmek için uğraşıyorlar. Altınordu için her şey saha, futbol demek değil. Bir de yeşil sahanın dışında yaptıkları projeler var. İşte onlardan biri de Altnordu Fikir Atölyesi, yani ALFA.
Sadece futbol değil
Birbirinden önemli sosyal projelerin altına imza atan Altınordu’nun özellikle Uluslararası U12 Cup’ta öne çıkan ALFA Grubu’nun belkemiğini ise dört kadın oluşturuyor. Kısa adı ALFA olan Altınordu Fikir Atölyesi, bundan tam bir yıl önce ortaya çıktı. Kırmızı-lacivertli kulübü gençler, üniversite öğrencileri, iş dünyası ve farklı sektörlerin temsilcileriyle bir araya getirmek için kurulan ALFA, erkek egemen futbol sektöründe dört kadının geliştirdiği projelerle adından sıkça söz ettiriyor. Selçuk Efes’teki 2. Uluslararası U12 Cup’ta ALFA’nın dört kahramanı Elif Savut, Gonca Kızılgüneşler Hisli, Derya Solak ve Sabahat Aktuğ’la bir araya geldik, ALFA’nın sırrını konuştuk.
Soldan sağa: Derya Solak - Elif Savut - Sabahat Aktuğ - Gonca Kızılgüneşler Hisli
En büyük şansımız
Farklı sektörlerden gelen ALFA’nın üyelerinden Gonca Kızılgüneşler, iş dünyasının tekstil temsilcilerinden. Halk oyunları eğitmeni Derya Solak, öğretmenlerle Altınordu’yu buluşturuyor. Üniversitede öğrenimini sürdüren Sabahat Aktuğ, öğrenci-kulüp ilişkilerinden sorumlu olarak görev yaparken, Elif Savut ise halkla ilişkiler sektörünü temsil ediyor.
Bizim Topuklu Efeler’e isim kaynağı oldu. Bu deyim ilk onun için kullanılmıştı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimlere daha iki yıl varken ilk açıkladığı aday da oydu. Özlem Çerçioğlu, ikinci döneminde Türkiye’nin üç kadın büyükşehir başkanından biri olarak seçildi. Geçen dönemin “Topuklu Efe”si bu dönem de efeliğini sürdürecek görünüyor. Zaten mazbatasını aldığında personeli, belediye girişine astığı “Topuklu Efe’miz hoş geldiniz” pankartıyla karşılamış onu...
Seçim sürecini kısaca değerlendirebilir misiniz?
Artık Aydın ili büyükşehir belediyesine dönüştü. Bundan önceki 5 yıl boyunca sadece Aydın merkezli 22 mahalleye hizmet ediyorduk. Şimdi il geneline, 17 ilçe ve 491 köye hizmet vereceğiz. Tabii ki hizmet alanımız çok genişledi. İl Özel İdaresi kapandı, bütün görev ve sorumlulukları Aydın Büyükşehir’e geçti. Elbette işler biraz yoğun olacak. Ama tek elden yönetim olması her zaman avantajlıdır. İlk yapacağımız işlerin başında da imar planı ile özel idare mal paylaşımına itiraz geliyor. Kuşadası ve Didim, Aydın için çok önemli. Kuşadası’na baktığımız zaman betonlaşma görüyoruz, bu beni gerçekten çok üzüyor. Betonlaşmaya ‘Dur’ demenin zamanı geldi. Kuşadası’nı kaybetmek üzereyiz. Belediye başkanımız Özer Kaya ile beraber, bu konuda çok kararlıyız. Aynı şekilde Didim de öyle. Fakat üzücü bir şey oldu Altınkum Plajı İl Özel İdaresi tarafından İçişleri Bakanlığı’na verildi. Altınkum Plajı’nı bütün Türkiye biliyor. Gelen turistlerin de çok beğendiği bir plaj. Şimdi “Hangi akıl, hangi zihniyet” diye insan sormadan yapamıyor. Fıkra gibi bir şey. İçişleri Bakanlığı mı bu plajı temizleyecek? Bu belediyelerin görevi. Hiç adil olmayan bir mal paylaşımı yapıldı burada.
Gelinen noktada son durum nedir?
İl Özel İdaresi’ndeki bütün mallar Aydınlı’nın. Bizim atalarımızdan miras kalan, Aydınlılar’ın vergileriyle sahip olunmuş mallar. Maalesef Aydın Büyükşehir Belediyesi’ne bu malların sadece yüzde 2’sini verdiler. Bunlar da 110-120 metrekarelik sıyrık parseller, yeşil alanlar. Biz hazırlığımızı tamamladık, sonuna kadar hukuksal mücadelemizi vereceğiz. En önemli konularımızın başında bu geliyor. İl Özel İdaresi’nin bütün personeli Aydın Belediyesi’ne gelmiştir. Sadece 5’i İzleme Koordinasyon Kurulu’nda kalmış. Fakat bu memurların hizmet ettikleri binalar bile Büyükşehir’e verilmemiştir. Peki bu personel nerede çalışacak? Sokakta çadır kuracağız demek ki biz. Hizmetin önüne engel koyabilmek için maalesef her şey yapıldı. CHP’nin kazanacaklarını bildikleri için.
Aynı sorun İzmir’de de gündemde. Başka şehirlerde nasıl?
Her yerde aynı değil. Örneğin Denizli’ye baktığımızda tam tersi bir durum var. Malların yüzde 95’i Denizli Büyükşehir’e verildi. Hangi vicdan el verir bunu onlara sormak lazım. Atanmışlar bugün var, yarın yok. Ama biz ölene kadar burada yaşayacağız. Çocuklarımız da burada yaşayacak. Köklerimiz burada. Bu yüzden de hukuksal mücadelemizi yapacağız. Sivil toplum örgütleri de bu konuda bize çok destek veriyor.
İlk meclisi yapamadık
DENİZLİ siyaseti onu yakından tanıyor. Bozkurt halkı onu ‘Hambat Ana’ diye biliyor. ‘Birsen Abla’, ‘Birsen Ana’ da lakapları arasında. Üniversiteyi bitirdikten iki ay sonra CHP’ye üye olmuş Birsen Çelik. O tarihten bu yana da hep siyasetin içinde. Çelik, il genel meclisi üyeliği, milletvekili adaylığı deneyimlerinden sonra partisinin ısrarıyla belediye başkan adayı olarak girdiği seçimde, Bozkurt’a ilk kadın belediye başkanı seçildi. Sıcak, kuralcı ve kesinlikle Türk siyasetinde sayısının artması gereken bir profili olan Birsen Çelik’in renkli ve ilginç hikayesini dinledik...
* Siyasete girmenizin ilginç bir öyküsü var mı?
- 21 yaşında eczacı oldum. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden haziranda mezun oldum. Ağustosta da partime kayıt oldum. Babam hep siyaseti severdi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetim kadrolarında çalışmazdı ama bir fiil severdi. Bir de biz 78 kuşağıyız. Ben 56 yaşındayım. Son sınıftayken 12 Eylül olayları başladı. Bizim dönemimiz çok politik bir dönemdi. Çağından sorumlu insanlardık. Neyin nasıl olacağını bilirdik, çünkü anormal okuyan bir nesildik. Şimdiki gibi sanal bir alem yoktu. Bizim için en önemli şey kitaplardı. 78 kuşağının verdiği enerjiyle mezun oldum hemen siyasete atıldım.
* Buralı mısınız?
- Denizliliyim ama halamlar Bozkurt’taydı ve burada hiç eczane yoktu o zamanlarda. Ben de eczanemi Bozkurt’ta açtım.
* Aktif olarak siyaseti hep Bozkurt’ta mı yaptınız?
- Önce ilçe örgütlerinde çalıştım. 1999’da il genel meclisi üyesi oldum. O dönem kötü bir dönemdi. Partim meclis dışındaydı. Biz üç kişi seçilebilmiştik. Erkek egemen toplumunda siyaset yapmak çok zor. Ki, bir de köyde yapmak daha zor. Çünkü il genel meclisi dediğiniz, köyün oylarıyla seçilip gitmektir. Köydeki insanlar kadın siyasetçiye ancak kendilerinden biri olursa oy verir. Köy kahveleriyle tanışma serüvenim öyle başladı. Çok okey oynadım. Onlarla oturup sohbetler ettim. Köy kahveleri benim ikinci mekanım oldu diyebilirim. İlk seçimimde yüzde 70’e yakın oy aldım. İki dönem daha il genel meclisi üyeliğine seçildim, o arada istifa ettim, milletvekili adayı oldum. 2007’de dördüncü sıra adayıydım, seçilemedim.
Sema Pekdaş ile ilk röportajı, İzmir Barosu’nun ilk kadın başkanı olarak tarihe geçtiğinde yapmıştık. Pekdaş, İzmir’in siyasi ve hukuki anlamda en karışık ve en aktif dönemlerinden birinde, iki dönem baro başkanlığı yaptı diyebiliriz. Büyükşehir davası ve Gezi süreci; Baro’nun net tavır koyduğu dönemlerdi. Sema Pekdaş’ın CHP’den Konak Belediye Başkanlığı’na adaylığı da çok konuşuldu. Pekdaş ile bu kez de Konak’ın ilk kadın belediye başkanı olarak röportaj yapıyoruz.
Daha önceden de siyasete yakınlığınızı biliyoruz. Belediye başkanlığı düşüncesi nasıl oldu?
- Bu benim için yeni bir şey değil. 15 yıl öncesinden başlamışım. 1992-99 arasında meclis üyesiydim,1999’da da Balçova Belediye başkan aday adayıydım. Ön seçimde kazanamadım. Siyasetle hep ilgiliydim. Ben yaşamın kendisinin de siyaset olduğunu düşünüyorum. İnsanların doğumundan başlayıp, ölümden sonraki süreçlerinin de yerel yönetimleri çok ilgilendirdiğini ve siyasi kararlarla ilgili olduğunu düşünüyorum. İnsana ilişkin düşüncesi olan kişiler siyasetle, özellikle yerel yönetimlerle çok ilgilidir. İnsan kavramı, insan hakları, çevre, diğer insanlarla ilişkiler, genel ilişkiler... Sorumluluklarla hep ilgiliydim ve bunların da siyasetin ta kendisi olduğunu düşünüyorum.
Bu adaylık süreciniz nasıl gelişti? Size bir teklif geldi mi?
- Benim bir talebim olmadı. Hep düşünmemi istediler. Çok farklı, çeşit çeşit teklifler geliyordu. Ama ben baro başkanlığı yapıyordum ve gelen tekliflerle çok ilgilenmiyordum. Gezi sürecinde daha da ilgili oldum. Ekim ayı gibi daha da arttı görüşmeler. Partiden, genel merkezden, Aziz Kocaoğlu’ndan teklifler aldım. Hepsi bütünleşti. Ekim’de baronun genel kurulunda yeniden aday olmadım. Böyle bir şeye kalkışmaya karar verdim.
Sürpriz bir yere taşınıyorum
SİBEL Uyar, CHP’nin İzmir’de sadece iki ilçede gösterdiği kadın adaydan biriydi. Rakipleri kuvvetliydi. Kampanya döneminde hakkında çeşitli eleştiriler yapılsa da o yoluna devam etti. Seçim sonuçları açıklandığında da Urla’nın ilk kadın belediye başkanı olarak tarihe geçti. Uyar’la güneşli bir günde İskele Meydanı’nda buluştuk. Sibel Uyar, meclis üyelerini de özellikle yanına aldığını ve bir de bu seçimde Urla’da 6 kadın muhtarın seçildiğini söyleyerek başlıyor sohbete...
* Sizi daha çok adaylığınız açıkladıktan sonra ve kampanya döneminde tanıdık. Ondan önce siyaset var mıydı hayatınızda?
- Çeşmealtılı ailelelerden birinin çocuğuyum. Gıda mühendisiyim, evliyim, bir çocuk annesiyim. Yaşadığım yere hizmet edebilmek adına yerel siyasete girmeye karar verdim. 2009’da Urla Belediye Meclis Üyesi olarak göreve başladım. Geçen beş senede hukuk komisyonu başkanlığı yaptım, denetim komisyonunda yer aldım. Kent konseylerinde birebir çalıştım. Kadın, engelli ve genç meclislerinde çalıştım. Aynı zamanda Ege Kadın Dayanışma Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi’yim. Hayatın her alanında olmasında gerektiği gibi siyasette de kadının olmasından yanayım. Atatürk bize bu hakkı 1930’da vermiş. Bu hakkı, yıl 2013’e geldiğinde Urla gibi yerde, bir kadının belediye başkanlığına adaylığını koymamasından yola çıkıp, öncelikle kadınların mutlaka yerel siyasette yer alması gerektiğine inanarak aday olarak kullandım.
* Bu seçimde aday olmanızın özelliği var mı? Aday olmanız için sizi teşvik edenler oldu mu?
- Adım adım çıktım basamakları. Yerel siyaset hem çok güzel, hem de çok zor. Yaptığınız uygulamalara anında tepkiler alıyorsunuz. Biz bu yola, “Birlikte yapacağız” diye çıkmıştık. Meclis üyesi arkadaşlarımdan yana da çok şanslıyım. Yönetim anlayışının değişmesinden yana düşünerek yola çıktım. Hem meclis üyeleriyle, hem de belediyeci arkadaşlarımızla, bürokratlarla hep beraber ne yapılması gerekiyor, belediye ne yapabilir, bunları konuşup tartışıyoruz. “Yaptım oldu” projelerle değil, halkın istekleri doğrultusunda, sorunu yaşayanlarla beraber çözümü üretmek üzere yola çıktık.
Sadece kendimizi anlattık
* Aileniz nasıl tepki verdi? Eve vakit ayırabiliyor musunuz?
Başlarken...
BURASI Ege... Kadını da, erkeği de efe! Bir de “Topuklu Efeler” var ki onlar 30 Mart yerel seçimlerine damga vurdular. Aslında “Topuklu Efe” yakıştırması ilk Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’na yapıldı. Şimdi ise Ege’nin birbirinden yürekli beş kadın belediye başkanı var. Beş gün boyunca onların hikayelerini, siyasette yürüdükleri zorlu yolları okuyacaksınız. Hepsinin dikkatimi çeken en büyük ortak özelliği kararlı ve vurduğu ses getirir cinsten olmaları. Bahanelerden uzak, “Yapılamayacak iş yoktur” tavrı taşıdıkları... Siyasette özellikle de yerel yönetimlerde daha çok kadın dileğimizi tekrarlayarak başlamakta fayda var.
Ben babamın kızıyım
KİRAZ’ın tanınmış siyasetçisi Dursun Özçınar, MHP’den belediye başkanlığına aday olacaktı. Ancak yılların siyasetçisinin kalbi yorgun düştü. Henüz adaylık görüşmeleri başlamıştı ki, bir hafta sonra, 16 Aralık’ta kalp krizinden hayatını kaybetti. Kızı Saliha Özçınar Şengül, babasının vasiyetini yerine getirdi. 30 yaşındaki Şengül, 30 Mart akşamı Kiraz’ın ilk kadın belediye başkanı seçildi. Üstelik de Türkiye’nin en genç belediye başkanlarından biri oldu. Seçim çalışmaları boyunca boynundan çemberini eksik etmeyen Saliha Özçınar Şengül’e “Kız Çocuğu”, “Körüklü Asena” ve “Topuklu Efe” lakapları takıldı. O bu üç lakabın da hakkını veriyor. Odasından binanın girişine kadar adeta çiçek bahçesine dönen belediyede yaptığımız sohbete kimi zaman gözyaşları karışıyor...
* Siyasete 30 Mart 2014 yerel seçimleri ile mi girdiniz?
- Siyasetle alakası olmayan, kendi halinde bir vatandaştım aslında. Eğitimciyim. Babam 30 yıldır siyasetçiydi. Onun amacı belediye başkanı olabilmekti. Partisi yoktu. Tek istediği Kiraz halkına hizmet edebilmekti. Seçimlerden çok kısa bir zaman önce kalp krizi sonucu babamı kaybettik. Kısa bir zaman önce MHP ile görüşmüştü. MHP’li arkadaşlarımız babamın ölümünden sonra bana geldi. Ben de bunu kendime borç bildim. Bir erkek kardeşim var. Babam beni tercih etti. Çünkü ben babamın kızıyım.
* Babanızla konuşur muydunuz bunu?
ONUNKİ belki de şu hayatta çok az kadına nasip olur. Çok sevdiği eşi siyasette en üst basamakları gördü. Milletvekilliği yaptı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna iki kez oturdu. Mine Piriştina ise hep eşinin yanında oldu. Meydanlarda, kutlamalarda, seçim turlarında, mitinglerde... Ancak kader Ahmet Piriştina’yı ikinci döneminin ilk aylarında, 15 Haziran 2004’te kopardı, aldı. Seçimi kazandı ama daha bir sürü hayali gerçekleştiremeden göçüp gitti. Aradan tam 10 yıl geçti. Mine Piriştina bu kez oğlu Levent Piriştina için çıktı seçim meydanlarına. Nasıl eşinin yanında sahaya indiyse, oğlu için de çalıştı. 30 Mart akşamı Levent Piriştina’nın Buca Belediye Başkanlığı’nı kazandığı ilan edilirken en karışık, en yoğun duyguları o yaşıyordu. Çiçeği burnunda Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina makamına oturduktan sonra annesi Mine Piriştina’nın yanına gittik. Onunla hayatındaki erkeklerin, eşi ve oğlunun kazandığı seçimleri, aslında bir anlamda da onun büyük zaferlerini konuştuk.
Unutulmayan unutulmuyor
* Bundan önce Ahmet Piriştina’nın seçim çalışmalarında görmüştük sizi. Şimdide oğlunuz Levent’e destek için çıktınız meydanlara. Ne hissettiniz?
- İlk başlarda, 1999’da pek bir şey yapmamıştım. Bir akşam rahmetli İnönü’nün kızı ve damadıyla yemek yiyorduk, o sordu: “Ne yapıyorsun?” diye... “Sen de çık sokaklara... Biz de babam için çalışmalar yapmıştık” dedi. Onun önerisi üzerine ertesi günden itibaren başladım. 2004’te de aynı tempoyla devam ettik. O zamanlar çok çalışıyorduk. Hatta bir gece eve geldik, çok yorulmuştuk. Dostlarımızla oturuyorduk. Ahmet, “Bana çalışmıyor, kendine çalışıyor. Patlatacak bir yerden adaylık” diye takıldı bana. Bu sefer de oğlum için yola çıktık. Başkanım Levent için çalıştık. Ben eşimden duyduğum şeylerin aynısını oğlumdan da duydum. İlk yürüyüşümüze çıktık oğlum ve ekibiyle, çok güzel geçti. Eve geldik. Levent, “Anne gel bir karar verelim, ya sen katıl ya ben katılayım. Birimizden biri olsun” dedi.
* Aradan yıllar geçti. Nasıl karşıladılar sizi?
- Çok güzel karşılıyorlar. Unutulmayan unutulmuyor. 15 sene önce beraber olduğum binlerce insan beni tanıdı. Halkla çok bütünleşmiştim. O zaman kocam için kafaya koymuştum, şimdi de oğlum için koydum. Galiba kafama koyduğumu da yapıyorum. Ahmet çok dokunmuş insanlara. Ben de çok koşardım. Bu seçim çalışmalarında her köşede bir yardımı, katkısı, hizmet ettiği insan çıktı karşımıza. Büyük bir özlemle, hasretle kucakladılar bizi. Kimi, ‘Bak oy kullanacak’ diye Ahmet döneminde sünnet olan çocuğuyla çıktı geldi, kimi başka bir anıyla... İzmir, Bucalılar, Ahmet’in emanetine sahip çıktı. O günlerde yaşananların, emeğin sanki yarım kalan karşılığını aldık. Levent’e kendi oğulları gibi sarıldılar.