Paylaş
FANATİK (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ YILDIZ)
Yazan: Michael Önder
Yöneten: Çağrı Şensoy
Oyuncular: Neslihan Arslan, Nurhan Özenen, Salih Bademci
Ne zaman, nerede: 27 Ocak Pazartesi, 20.30’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde,
8 Şubat Cumartesi 20.30’da Kenter Tiyatrosu’nda.
Bilet fiyatı: 79 ve 59 lira
Süre: 90 dakika
Başlığı, Nihan Kaya’nın kitabının adından ödünç aldım. ‘İyi Aile Yoktur’da Kaya, çocukluğun anne-baba-aile-toplum cenderesinde geçen ne tür bir ‘cehennem’ ya da daha hafif bir ifadeyle ‘istismar süreci’ olduğunu, sinir bozucu bir açıklıkla anlatır. Kaya’nın yaklaşımını, kitap boyunca psikolog Alice Miller’dan sık yaptığı alıntılardan biriyle özetleyebiliriz: “... Çocuğun ruhu sizin malınız değildir, anne-babasısınız diye onunla dilediğiniz gibi oynama hakkınız yoktur.”
Michael Önder’in kaleme aldığı ‘Fanatik’i izledikten sonra elime aldım kitabı tekrar. Çağrı Şensoy’un yönettiği, Siyah, Beyaz ve Renkli yapımı olan komedi türündeki oyun, orta sınıf bir çekirdek ailenin, 5 yaşındaki çocuklarıyla kurdukları ilişki üzerinden bir nevi, “İyi aile yoktur” demeye çalışıyordu. ‘Çalışıyordu’ zira metnin niyet ettiği şeyin, seyircinin içinde boğulduğu kahkahaların arasında kaybolup gittiği hissiyle çıktım oyundan. Umarım yanılıyorumdur. Umarım, oyundan çıkan her bir seyirci ailenin tüm iyi/koruyucu niyetine rağmen esasında tutarsız, çocuğu ‘özgür ve akılcı’ yetiştirme iddiasındayken bile kendi ahlak normlarına göre şekillendirmeye çalışan bir kurum olduğu gerçeğini bir yerlerde saklı tutmuştur.
Seyircinin damarını yakalıyor
Ölümüne fanatik Fenerbahçeli Tanju’nun, bir o kadar fanatik bir Galatasaraylı olan babasının cenaze günündeyiz. Tanju ve Eda, 5 yaşındaki oğulları Atlas’a ölüm haberinin nasıl verileceği ve çocuğun cenazeye katılıp katılmayacağı üzerine uzun bir tartışmaya girişir. Tanju’nun, babasının ölmeden önce oğluna Galatasaray ‘virüsünü’ bulaştırdığını öğrenmesi ve babaanne Bilge Hanım’ın da hikâyeye dahil olmasıyla oğul-gelin-kaynana arasında vodville flört eden bir oyun kurulur. Mesele Atlas’ın hangi takımı tutacağından başlayarak annesi gibi vegan ve ateist mi, babaannesi gibi gelenekçi ve dine inanan bir insan mı olacağına uzar. Oğluna düşkün, gelinine mesafeli kayınvalide, ‘idealist’ gelin ve akışa göre hareket eden ‘gevşek’ ama takımını her şeyin üstünde gören bir babadan oluşan bu üçlü konuştukça sırlar, aile içi çelişkiler, çıkar çatışmaları önümüze serilecektir.
‘Fanatik’ sahne üstü akışı tutturma -belli bölümlerde çok fazla tekrara düşse ve rejideki vodvil havası sıksa da- ve seyircinin damarını yakalama açısından formülü kapmış bir iş. Reji ve dekor tercihinin de etkisiyle olsa gerek, belli sahneler yer yer TV dizisi hissiyatı yaratıyor. Yine de sahnedeki yetkin havaya, oyuncuların rahat performanslarına diyecek yok. Bütüne bakıldığında da evet, yapılmak istenen net bir aile kurumu eleştirisi. Bilhassa babaanneye iliştirilmiş tüm o gelenekçi söylemler (“Et yemezse kafası çalışmaz”dan, “Sünnet olmazsa erkek olmaz”a kadar...) hepimizin dönüp kendimizi hatırlamamıza vesile. Ta ki oyun finale doğru babaanneyi haklı çıkaran bir yere kayana kadar...
Metin, gelenekçi söylemi eleştirme derdinde
Evet, anne-babanın da her ne kadar yeni nesil ebeveynlik öğretileriyle hareket etmeye çalışan karakterler olsalar da ancak ‘tehlike’ kapıya dayanana kadar özgürlükçü olduklarını gösterme çabasında oyun. Ama neticede babaanne gelip oyun boyu dalga geçtiği gelinine; “Kızım sen oğlunun mutlu olmasını mı yoksa senin istediğin gibi bir insan mı olmasını istiyorsun” diye şefkatli şefkatli sorar, genç anne “Ben yapamadım bu işi!” diye yıkılırsa... Geleneği temsil eden babaanneye saygıyla bakıp, kendince yolunu bulmaya çalışan anneye acıyıp haline gülersek... Oyunun sordurmayı niyet ettiğini düşündüğüm, “Bir çocuğu kim yetiştirir”, “Aile ne için vardır” sorularından uzaklaşmış oluruz.
Metin belli ki tüm bu gelenekçi söylemi eleştirme derdindeyken sahneleme ve oyunculuk tercihleriyle tam tersi çıkıyor ortaya. Kendimizi; her canlının doğal bir döngünün parçası olduğuna inanan, oğlunun da hayatını özgür tercihleriyle çizmesi gerektiğini düşünen bir anneyle dalga geçer, parmak sallayan babaanneyi onaylar halde buluyoruz.
Oyunculuk ve reji yaklaşımı gözden geçirilir, oyunun komedi dili vodvilden uzaklaştırılıp daha soğukkanlı bir tonla çizilir, oyunun bütününe seyirciyi meseleden uzaklaştırmayacak şekilde ince bir ayar çekilirse ‘Fanatik’in akılda kalıcı ve cesur bir modern aile eleştirisi/komedisi olacağına şüphe yok.
BU HAFTA SAHNELERDE
◊ Ran Yurdaer Okur’un Nâzım Hikmet’in şiir ve mektuplarından uyarladığı tek kişilik performansı...
Bu akşam 19.00’da Entropi Sahne’de.
◊ Zebercet Yusuf Atılgan’ın kült romanı ‘Anayurt Oteli’, Firuze Engin’in uyarlaması ve Kerem Ayan’ın rejisiyle Halil Babür’ün yorumuna teslim.
8 Ocak Salı 20.30’da Uniq Hall’de.
◊ Yolluk Hikâye anlatıcısı, performans sanatçısı İlyas Odman, Yezidlerin kutsal metni Avesta’yı dolaşarak onu insanlarla paylaşan Mecusi’lerden ilham alıyor. 28 Ocak Salı 20.30’da Kadıköy Theatron’da.
◊ Trom Hakan Emre Ünal, hayalindeki ‘Masanın Altında’yı anlatırken oyunla ve hayatla kurduğu takıntılı ilişkiyi açık eden oyuncu rolünde. 30 Ocak Perşembe 20.30’da Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda.
◊ X Koreograf ve dansçı Korhan Başaran’dan, insanın çağlar boyunca değişmeyen ‘yalnızlığı’ üzerine disiplinlerarası bir çalışma. Entropi Sahne&Company RAU yapımı. 31 Ocak Cuma 20.00’de Entropi Sahne’de.
Muhakkak görün
HAKİKAT, ELBET BİR GÜN
Berkay Ateş’in kaleminden, her şeyin ‘tuhaf olduğu’ distopik bir anlatı. ‘Şirazesinden çıkmış’, çok tanıdık bir memlekette olan bitenin, hafif saykodelik bir atmosferde çizilmiş resmi... Serkan Salihoğlu’nun yönettiği ‘Hakikat, Elbet Bir Gün’ü cesur politik tavrını, parlak reji fikirlerini, iyi koreografiyi ve oyunculuk performanslarını kaçırmamak için görmelisiniz...
30 Ocak Perşembe 20.30’da Baba Sahne’de...
Paylaş