ENERJİSİ FAZLASIYLA YÜKSEK
WESTEND/BATININ SONU - DASDAS
Çağdaş Alman oyun yazınının iyi kalemlerinden Moritz Rinke’nin Türkiye’de sahnelenen ikinci oyunu ‘Westend’ seyirciyle sezon başında buluşmuştu. Tuğsal Moğul’un yönettiği oyun, Avrupa’nın göbeğinden üst orta sınıf karakterlerin gündelik hallerini ve iç dünyalarını ironik bir dille önümüze seriyor. Evren Bingöl, Gün Koper, Mert Fırat, Naz Çağla Irmak, Tülin Özen ve Pervin Bağdat’tan oluşan yetkin oyuncu kadrosuyla seyirciyi bir an boşa çıkarmayan, enerjisi fazlasıyla yüksek bir oyun ‘Westend’. Oyunun mülteci meselesinden günümüzün ‘beğenilme’ takıntısına uzanan çok katmanlı düşünsel dünyası ‘koşturmacası bol’ rejide kayboluyor gibi olsa da ‘Westend’, her birimizin güncel çelişkilerini kara mizah diliyle anlatarak seyirciyi yakalamayı başarıyor.5 Ağustos Çarşamba, 20.30.
DasDas Açık Hava.
110 dk
Tam 90, öğrenci 75 lira.
KÖYDEN KENTE MACERALAR...SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM/DİRMİT - TİYATRO HEMHAL
Son yılların, dilden dile dolaşmayı en çok hak eden oyunlarından. Latife Tekin’in; yereli müthiş bir evrensellikle ve büyülü gerçekçi bir tonda anlattığı, Türkçenin kıymetli eserlerinden ‘Sevgili Arsız Ölüm’, Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’ın ellerinde ince ince işlenmiş sahne uyarlamasıyla seyirci karşısında.
Külkedisi Masalı’nı nasıl bilirsiniz? Kötü üvey anne, daha da kötü iki üvey kız kardeş, masala ismini veren çilekeş ‘Külkedisi’, yakışıklı prens, hızır gibi yetişen peri... Sonra balkabağı, camdan ayakkabı teki ve ‘mutlu son’... Masal klişelerinin işlediği; masum kızın yakışıklı prensle tüm kötülere rağmen buluşup evlendiği bir hikâye.
Performans sahnesinde 20 yılı deviren Hareket Atölyesi Topluluğu ‘Kül Kadın’da (2013-2016 seneleri arasında sahnelenmişti) ‘Külkedisi’nin kendi beden hafızalarında ve zihinlerinde bıraktığı tortuları çıkarıp masalı yeniden yazıyor. Yaşları 30-75 arasındaki kadınların üretimi olan bir hareket tiyatrosu bu. Proje için masala dair hafızalarında yer etmiş imgelerin yanı sıra İstanbul’un ‘Külkedisi semtleri’ dedikleri Balat, Cibali, Zekeriyaköy, Kocamustafapaşa, Erenköy, Beyoğlu, Kadıköy, Başakşehir, Kurtuluş, Gazi Mahallesi ve Heybeliada’dan farklı yaşlardaki insanlarla ‘Külkedisi’ üzerine yaptıkları röportajları da kullanmışlar.
Daha gerçek, daha boyutlu
Sekiz kadın parçalayıp yeniden, kendi dilleriyle aktardıkları masal üzerine düşünürken en büyük kılavuzlarıysa kadınlara ‘vahşi ruhu’ her daim hatırlatan ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ın yazarı Clarissa P. Estes olmuş.
Bedenlerini bir kırkayak gibi birleştirerek başlıyorlar öyküye. Ve boş sahne üstünde bir dizi malzemeyle hareket, ses ve röportajların dış sesini de kullanarak bu masalı -yeniden- anlatmaya başlıyorlar. Bedenleri ve sesleri dışında kullandıkları malzemeler; taslar, mercimek, hamur, kül, yer bezleri ve tıpkı masal kahramanları gibi iki boyutlu olan, askılarındaki kostümlerden oluşuyor. Leyla Okan’ın etkileyici ‘kostüm’ tasarımları bir yandan da ‘kâğıt bebek giydirme’ oyununa yaptığı göndermeyle de çarpıcı bir etki yaratıyor. Röportajlardan sahneye taşınan ‘Külkedisi’ fikirleriyse ayrıca eğlenceli: “Bu dönemin cahil, kokoş kızları”, “Her prens gibi kolpa olduğunu düşünüyorum”, “Bence ‘Külkedisi’ masalı bir kendini beğendirme çabası”...
Bedenin hafızasına yoğunlaşıp kadınlık durumunu klasik bir masal üzerinden okuyan ve bedenin hatırladıklarını yine bedenlerinin hareketiyle dışarı çıkaran kadınlar var karşımızda. Kadının üzerine doğumdan itibaren (hatta doğumdan önce) biçilen ‘elbiseyi’ çıkarıp onun biçimsizliğini sergileyen kadınlar. ‘Kül Kadın’ın kadınları şüphesiz masallardakilerden çok daha gerçek, çok daha boyutlu, zihinlerini, kaslarını, gözlerini, seslerini kullanan, yaşayan, hareket eden kadınlar. Güzel kadınlar. İnsanın oyun bittikten sonra şu tatlı sloganı atası geliyor: “Sindirella gitme baloya, 8 Mart’ta haydi alana!”
Kadının üzerine doğumdan itibaren biçilen
Polonyalı bir yazarın elinden çıkma ama buralarda geçtiğine emin olabileceğiniz bir öykü: ‘Tato/Baba’. Galata Perform’un 2017’de prömiyer yapan oyununu bugünlerde topluluğun YouTube kanalından izleyebilirsiniz. Açılışta bir cenaze sahnesi var. Ahşap bir tabutun içinde yatmakta olan baba ve etrafını saran ailesi… Öndeyse genç bir adam: “Babaları sevmeyiz, çünkü yoklar…”
Eğlencesi bol...
Franio’nun babasından niye çekindiğini az sonra tabuttan çıkıp hikâyeye karışacak babasıyla birlikte anlatmasıyla başlıyor oyun. Doğumundan erken çocukluk dönemine, ilkgençlik yıllarından babanın hasta düştüğü ana kadar Franio’nun zihnindeki dönemeçleri takip ediyoruz. Anne, erkek ve kız kardeş ama asıl olarak babanın bu hikâyedeki rollerini onun gözünden izletiyor oyun bize.
Komedi formunda ama meseleyi, ağırlığından uzaklaşmadan, aile mefhumuna da dokundurarak aktarıyor. Oğlu üzerinde bir ‘erkeklik’ baskısı kuran, tahmin edileceği gibi karısıyla da baskının hâkim olduğu bir ‘ilişki’ye sahip bir erkek var bu hareketli ve eğlencesi bol oyunun merkezinde. Sahnenin ortasında, hikâyenin her bölümüne adını veren başlıkların yazılı olduğu tahtaların yerleştirilmesiyle tamamlanan bir tabut yer alıyor. Tabut, Franio’nun doğum sahnesinden ev içi anlara ve nihayet hastalık ve ölüm anına kadar işlevsel bir kullanıma hizmet ediyor. Anne-baba ve oğul karakterlerinin dışında kalan dört oyuncuysa kâh öykülerin yan kişileri kâh evin dekoru (bir kova ya da bir karpuz hatta bir küf parçası) olarak oyunu kuruyor.
Keskin performanslar
Polonyalı yazar Artur Palyga imzalı oyunun yönetmenliğini Yeşim Özsoy yapıyor. Oyuncular dar alanda oyunun grotesk diline uygun, keskin hatları olan performanslar sergiliyor. Oğul Franio’da Erdem Kaynarca da rahat ve yetkin bir oyunculuk çıkarıyor ama anne rolündeki Özge Korkmaz’ın (metnin ona açtığı alanların da etkisi olsa gerek) bir parça daha öne çıktığını söylemek gerekir. ‘Tato/Baba’, bize hiç yabancı gelmeyecek bir ataerkil düzenin eleştirisi.
TATO/BABAGalata PerformYazan: Artur Palyga
Pandemi döneminin çok erken günlerinden itibaren Türkiye’den ve dünyadan tiyatrocular, hikâyelerini yeni formlarla aktarmak için yollar açtı. Zoom, WhatsApp, YouTube gibi pek çok güncel iletişim kanalı oyunun türlü haline sahne oldu, oluyor. Bu hafta bahsedeceğim iki oyun içinse bilgisayar ya da telefonun ekranına değil, hoparlöre (ya da daha güzeli kulaklığa) ihtiyacınız var. Radyo tiyatrosu duygusuyla podcast veya internet sitesi üzerindeki ses kayıtlarını takip ederek dinleyebileceğiniz bu iki oyun sadece form olarak değil, içerik olarak da karantina-pandemi sürecine özgü işler. Ve her ikisi de güncel hallerimizi oyunlaştırırken oyun kişilerinin özel hayatları aracılığıyla olan bitene dair politik tavrını eksik etmiyor.
Talk Tomorrow (Yarın Konuşuruz)
Aylin salgına ABD’de, sevgilisiyse Türkiye’de yakalanmıştır. Salgının ilk günlerinden itibaren 200 güne yayılan bir süre boyunca neredeyse tek iletişimleri birbirlerine bıraktıkları sesli mesajlar olur. Tek tük karşılıklı konuşsalar da biz -hemen hepsi Aylin’inkiler olmak üzere- birkaç gün aralıklarla birbirine eklenen ses kayıtları üzerinden bu ilişkinin seyrini takip ediyoruz. Bu esas olarak, yabancı bir ülkede sıkışıp kalmış ve hayli zor bir deneyim geçiren Aylin’in hikâyesi. Çoğu ses kaydı birkaç dakika uzunluğunda. Canınız istediğinde kesip sonra devam edebileceğiniz, dilerseniz tek seferde tamamını dinleyebileceğiniz bir format. New York’ta yaşayan Yunan yönetmen Lyto Triantafyllidou’nun yazdığı oyunu Buket Gülbeyaz, Aykut Yılmaz, Ariya Toprak ve Nick Chris seslendiriyor. Oyun Türkçe ve Yunanca olarak hazırlanmış.
www.talktomorrow.net/turkish
Buket Gülbeyaz
K’nın Sesi
Bir ses tiyatrosu serisi... Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’ndan Duygu Dalyanoğlu’yla akademisyen Özlem Aslan’ın projesi, kulaklıkla dinlemenizi tavsiye ettikleri kısa oyunlardan oluşuyor. Radyo tiyatrosu deneyimini aratmayacak şekilde üç boyutlu, titiz bir ses tasarımıyla sunulan hikâyelerde ‘kadınların, kuirlerin, kız kardeşlerin’ karantina kıskacından sızan sesleri yer alıyor. Serinin ilk oyunu ‘Ellerim Gözlerim Oldu’, ‘ev içi emeği görülmez kılınan’ kadınların karantinada yaşadıkları yoğun süreç üzerine bir iş. Monolog formundaki oyunları her hafta BGST Tiyatro’dan farklı bir oyuncu seslendirecek. Her oyunun ardından, uzmanlar ya da aktivistlerle oyunlardaki temalar üzerine yapılmış söyleşiler de dinlenebilecek. Spotify/K’nın Sesi
Sahnelerin henüz kapalı olduğu bu dönem, geçmiş sezonların akılda kalıcı oyunlarından kaçırdıklarımızı -en azından bir kısmını- görmek için bir nevi fırsat. Bu hafta dikkatinizi çekmek istediğim oyun Kumbaracı50 yapımı ‘He-Go’. Tiyatrolar.tv internet sitesinde izleyebileceğiniz bu üç kişilik, tek mekânda geçen, Halil Babür’ün yazıp Yiğit Sertdemir’in yönettiği oyun, ayrı dünyaların insanı iki benzemez genç adamın, anbean aynı vücutta birleşmelerinin öyküsü. Sosyal medya ve şöhret ilişkisinin, sanal kimliklerimizle yarattığımız dünyalarımızın gündelik akışımızda hatırı sayılır bir alan kapladığı bir zamana isabetle denk düşen bir iş, ‘He-Go’.
Nitelikli, sınıfsal ve kültürel tespitler
Hikâye, ‘az ünlü’ oyuncu Çetin ile kenar mahalle delikanlısı Ersin’i, Çetin’in evinde bir araya getiriyor. Sahnede çok iyi oyunculuk performanslarıyla Alican Yücesoy, Halil Babür ve sürpriz bir köşeden seyirciye (daha doğrusu eski kocası Çetin’e) seslenen Ayşegül Uraz (Saffet) var. Gerçekçi bir tasarımla, incelikle hazırlanmış bir ev dekorunun içinde sürüyor hikâye, ki sahne tasarımı oyunun etkisini arttıracak başarıda. Başlarda hayli ağır akan oyun, Ersin’in girişiyle ritmini buluyor. Oyun metninin alameti farikası da Babür’ün kaleminden çıkan nitelikli sınıfsal, kültürel tespitlerde. Öte yandan adımlarından elini cebine atışına, boynunu kırıp hafif dalgacı bir gülüşle konuşmasından yarı mahcup yarı bıçkın hallerine; rol yapmaktan uzak, fazlasıyla gerçek bir mahalle delikanlısı sunuyor seyirciye Babür. Ersin’in, ona kibarca tepeden bakan Çetin’i alt ettiği anlar hele, seyircinin içinin yağlarını eritecek cinsten. O bıçkın, biraz da ‘tehlikeli’ gibi görünen delikanlıyla pek bilmiş, entelektüel ve az da olsa ünlü oyuncunun ortak yönleri beklenenden de fazla çıkacak. Fikri, eğlenceli diyalogları, üç oyuncunun da yetkin performansları, karakterlerin birbirine dönüşümünü ince ince işlemesi, güncel eleştirisi ve politik söylemiyle son derece kıymetli ve dikkate değer bir oyun.
HOLLANDA FESTİVALİ TAM KARŞINIZDA
Tiyatro, dans, müzik, film ve söyleşi içerikleriyle Hollanda Festivali bu sene pandemiden dolayı internet ortamına taşındı. 11 Haziran’da başlayan ve dünyanın pek çok ülkesinden, farklı disiplinlerden sanatçıları ağırlayan festivali, 21 Haziran Pazar akşamına kadar takip edebilirsiniz. Festival programından oyun ve dans kayıtları, video klipler, podcast’ler, canlı tartışmalar ücretsiz olarak izlenebiliyor.
www.hollandfestival.nl
Son yılların en çarpıcı işlerinden biri olarak aklımıza kazınan ‘Şatonun Altında’yı sahnelenirken kaçırdıysanız tiyatrolar.tv’deki özel kaydından izleyin. Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın prömiyerini 2016’da yapan bu iki kişilik oyunu, içinden zekâ, beceri, yetenek, buluş, komiklik ve kan (!) taşan hayli etkileyici bir çalışma. Oyun, Shakespeare’in ‘Macbeth’inden yola çıkan, karakterlerin iğneleyici bir dille ifade ettiği gibi, bir tür ‘tarih okuması’ aynı zamanda.
Stilleri harmanlıyor
Shakespeare’in bu güçlü tragedyasını, Macbeth’in şatosunun altında yaşayan iki kadın çamaşırcının gözünden, ‘edepsiz’ dillerinden ve bedenlerinden bize ulaşan; eğlencesi, ironisi bol bir anlatımla dinliyoruz. Yaptıkları sadece Macbeth çiftinin sinsi oyunlarıyla dalga geçmek değil, insanlık tarihine yayılan ölümüne iktidar hırsını sınırsızca tiye almak. Önlerindeki leğenleri, kumaşları ve ‘çirkin’ bedenlerini araç haline getirip seyirciyi de kışkırtan bir dil kullanıyorlar.
Güray Dinçol’un yönetimindeki ekip, Pınar Akkuzu ve Gülden Arsal’ın son derece ilham verici beden ve ses kullanımıyla ayağa kaldırdığı oyunu “Clown (soytarı), fiziksel hikâye anlatıcılığı, maske oyunculuğu, bufon, grotesk oyunculuk gibi farklı stilleri harmanlayan bir deneme” olarak tanımlıyor.
Sadece ‘Macbeth’e değil, kendi dünyalarımıza da Mai ve Po’nun gözünden bakmak için bu çevrimiçi tiyatro yayını fırsatını kaçırmayın.
Şehir Tiyatroları’nda ‘Romeo ve Juliet’
İBB Şehir Tiyatroları YouTube kanalı üzerinden seyircilerle ‘salonda’ buluşmaya devam ediyor. Yarın 15.00’te, 2011 yapımı Shakespeare klasiği ‘Romeo ve Juliet’i izleyebilirsiniz. Kemal Başar’ın yönettiği oyunda ana rolleri Mert Turak, Ece Özdikici, Levend Yılmaz ve Hikmet Körmükçü paylaşıyor. Kurumun YouTube kanalındaki ‘Salondan Yayın’ üstbaşlıklı videolarını takibe alıp tiyatro oyuncusu, yönetmen, yazar ve akademisyenlerin atölye ve söyleşilerini de dinleyebilirsiniz.
REPLİKLERİNİZ ALTYAZILARDAA Corner In The World ekibinden Onur Karaoğlu’nun tasarladığı ‘Altyazıları Yüksek Sesle Oku’ 13 bölümlük bir ‘video diyalog’ serisi. Yazının başına oturduğumda ilk dört bölüm YouTube’da yayındaydı, 11 Haziran’a dek tüm bölümler tamamlanmış olacak. Her gün 12.00’de A Corner in the World’ün Instagram, Facebook hesapları ve internet sitesinde yeni bir bölüm yayımlanıyor. ‘Seyirci/oyuncu’ya düşen, altyazıyla sunulan ‘replikler’le ekrandaki oyuncuya eşlik etmek. Kendinizi dağılma sürecindeki bir kumpanyanın sancılı atmosferinin bir parçası olarak bulacaksınız. İşin yaratmayı başardığı canlı bir duygu var: Bir süre sonra kendinizi tonlamanıza, duruşunuza dikkat ederken yakalayabilirsiniz.
‘ÜTOPYA’YA YOLCULUK!
Map to Utopia ekibi tasarladıkları oyunun ‘test uçuşu’nu Zoom’da yaptı.
Map to Utopia, Platform Tiyatro (Mark Levitas, Ceren Ercan) ve Bonn’daki fringe ensemble’dan Frank Heuel’in iki senedir çalıştığı bir dijital tiyatro projesi. İlk adım Yeldeğirmeni’nde gezici bir AR (artırılmış gerçeklik) deneyimiyle gerçekleştirilmiş. Devamında katılımcıların birer hikâye anlatıcısına dönüştüğü bir ‘oyunsal tiyatro’ kurgulamışlar. Heuel’in yönettiği; Deniz Celiloğlu, Elif Ürse, Okan Urun, David Fischer ve Laila Nielsen’ın rol aldığı oyunda 20 katılımcı Zoom’da yerimizi aldık. Uygulamanın farklı odalarında dolaştığımız, kâh oyuncuları izlediğimiz kâh bilmeceleri çözüp telefonlarımızdaki özel app’i kullandığımız bir oyunda bulduk kendimizi. Kent hayatlarımız ve lokal dayanışma ihtiyacımızı düşündüren içeriği bir yana, kurguladığı yenilikçi yapıyla da ‘dijital tiyatro’nun olasılıklarına dair zihin açıcı bir iş. Ekimde Alman oyuncularla Bonn’da, kasımda Türkiyeli oyuncularla İstanbul’da sahnelenecek. Takipte kalın!
DİJİTAL MONOLOGLAR / MONOLOGLAR MÜZESİ Sezonda Balat Monologlar Müzesi projesiyle bir dizi oyun üreten ekip şimdi yepyeni ve dijital monologlarla Instagram’da ve YouTube’da. Başak Kıvılcım Ertanoğlu’nun yazıp uzaktan yönettiği iki ayrı oyun, karantina ortamında iki ayrı kadının ‘sanal randevu macerasını’ paylaşıyor bizimle. Tuğba Yarbay ‘Date Night’, Duygu Pelit ‘Hit Night’ adlı oyunlarla iki farklı ‘date’e (buluşmaya) çağırıyor bizi. Projenin üçüncü oyunu olan, Fatma Onat’ın yazıp Barış Gönenen’in yönettiği ‘Ah’ta ise Deniz Türkali’yi Instagram’da canlı izleyebilirsiniz. Pazartesi 21.00’de...
Instagram: @monologlarmuzesi
EVDE / BAM İSTANBULKarantina günlerinin ilk özgün ve yerli ‘dijital oyun’ örneği olan ‘Evde’ serisinde yedinci oyuna gelindi. Henüz izlemediyseniz Murat Mahmutyazıcıoğlu ve Emre Yüksel’in yazdığı, Bam İstanbul’un Instagram hesabında canlı yayımlanan, kimisi tek kimisi iki kişilik mini oyunlarını seyredin. Her birinde bizden, içten bir şeyler var…
Instagram: @bamistanbul
HER GÜNE BİR VAKA / BGSTHaftanın günlerinin ismini taşıyan yedi kadın, yedi COVID-19 halini oynuyor. Sevilay Saral’ın yazdığı, rejisini Aysel Yıldırım’ın yaptığı oyunlarda yedi ayrı meslek ve profilden yedi kadın kendi öykülerini anlatıyor. Kâh kendileriyle dalga geçerek kâh olan biteni iğneleyerek… Bugünlerin kaydını tiyatroyla tutan bir seri
YouTube/BGST Tiyatro
YEDİ YEDİ YEDİ YEDİ / B PLANIB Planı’nın karantina günlerine özel serisinden üç film yayımlandı. Tiyatro oyuncularının çektiği ‘kısa film’lerin ilki ‘21 Gün’de, sevgilisinden ayrılmanın bunalımını yaşayan bir karakteri izliyor, ikinci film ‘148,3 km’de uzaktaki iki kardeşin telefon konuşmasına misafir oluyoruz. Üçüncü film ‘35 Yıl Evvel’de ise emekli olan bir kadının yeni hayatı anlatılıyor.