Yağmurla gelen, güneşle gider mi?

TEKNOLOJİ beni perişan etti. Cuma akşamı önce telefonumun şarjı patladı. Patlama kelimesini bilinçli kullandım, evet.

Haberin Devamı

Şarja yeni takmıştım. Birden pattt diye tarif edemeyeceğim bir ses çıktı ve bir anda tüm ev karardı. Telefonda ve diğer alet edevatta görünürde bir şey yok. Ama bembeyaz şarj, bildiğiniz kömür!
Bu vukuatı, cumartesi günü çamaşır makinemin çamaşırları sıkmaması izledi. Ve son olarak pazar sabahı gözümün nuru dizüstü bilgisayarım asla açılmayarak; teknoloji ile olan düellomu taçlandırdı.
Şu anda, pazar pazar, sabahın kör vakti, nasıl olduysa açık bulduğum bir internet kafedeyim. Aşağıdaki yazı bloğumdan... Hem mevsime, hem ruh halime uygun diye düşünüyor ve size teknolojiyi asla karşınıza almayacağınız bir hafta diliyorum...

***

Hava kapanınca, zihin de bulutlanır. Koca yaz, kısacık sürmüştür ve rüzgar sert yüzünü kıbleye dönmüştür. Latin sonelerini, buz gibi bir martini eşliğinde döktüren Dj kabini bomboştur. Güneş Küba’ya doğru hararetli bir yolculuğa çıkmış olmalı...
Bünye, bronz tenin yer yer açılmaya başlaması ile parçalı bulutlu. En çok bu zamanda Çingenelere benziyor insanın ruh hali. Çünkü bedende açıklı koyulu lekeler, içinde bir göçebelik deliği var. Kapatamazsan kendini uzak diyarlarda bulursun, kaçıp gitme deli(li)ğini yamarsan da bu sefer aklın kaçar gider uzaklara.
Artık daha ciddi şeyler çiziktirme zamanı. Salsalar ayağa kalkıp, hicaz makamına yer verdi çünkü ilk sarı yaprak yere düşerken. Gözlerini kapat, kendini New York’ta hayal et. Zorlanırsan izlediğin Amerikan filmlerini tara hızlıca, mutlaka oralarda geçen bir sahnen vardır. Peki bu şehrin sarı yaprakları nerelerdeler?
Açık havada dinlediğin son konseri, senin için bir CD’ye aktardık. Kapılar üzerine kapanınca ve sobalar yakılınca oturup dinleyesin diye. Diet Cola’nı döktük, zaten buzları erimişti, yerine “suni mutluluk verici” bir fincan sıcak çikolata doldurduk. Yağmura karşı içerken, belki ömrünün en güzel kışını hatırlarsın.
Bütün sinema salonlarının, bütün koltuklarına 2 yeni sıra daha ekledik. 45’şerden eder sana 90 yeni insan. Çiftleri sola, tekleri en arkaya kondurduk. Yalnızların, hüzünlü bir filmden çıkıp gitmeleri daha kolay olsun diye...
Gezdiğin ülkelerdeki hatıralarından yeni bir “slayt show” derledik. Paris’te kaldığın küçük otelin, daracık sokağının başındaki, akordeoncu ile başlıyor müziği. Güneşli bütün sahneleri montajladık, arada tepeden aşağıya doğru kuru yapraklar atıştırdık. Prag’daki o görkemli kilisede yaktığın mumlar sönmüş, İstanbul Büyük Ada’daki uzun mumlarla değiştirdik; “dileklerim gerçekleşmedi” demeyesin diye, mumlarının ömrüne ömür kattık. Ama galiba istemeden senin ömründen çaldık.
Asma artık suratını. Hep yaz olacak, hep deniz hışırtısı olacak, sofrada hep zeytinyağlı sarımsaklı deniz börülcesi, nar gibi kızarmış levrek; kadehte buz gibi Altınbaş olacak diye bir söz vermedi sana hayat.  Arada kıymalı bamya ye ki, güçlenesin.
Neşeli ol ki, genç kalasın.
Yoksa başka nasıl geçer bu kış?

Yazarın Tüm Yazıları