HANİ bir zamanlar “Dünya Türk Olsun” diye bir motto vardı. Tüm dünyanın duvarlarında karşımıza çıkar; hele ki, Avrupa’daysanız ne kadar siyasi bir içerik taşırsa taşısın, ince ince hoşumuza giderdi.
Hah işte, modern dünyanın Türkiye’sinde bu motto, yerini “İş Dünyası Kadın Olsun” söylemine bıraktı.
Katılsanız da katılmasanız da kadınlar gümbür gümbür geldi ve erkekleri koltuğundan etti.
Kadınlar artık her yerde. En afilli şirketlerin CEO odalarından tıkır tıkır topuk sesleri geliyor; Türkiye’nin ağır sanayi devlerinin yönetim kurullarından ya da üretim bantlarından parfüm kokuları yükseliyor.
Üstelik ismini İŞ ADAMI tanımından alan STK’ların başkan koltuklarında şimdilerde İŞ KADINLARI oturuyor.
Size çok seksist bir davranış gelebilir, pozitif ayrımcılıkla itham edilebilirim ama evet; çalışan ve üreten bir kadın olarak gurur duyuyorum hem cinslerimle.
HAYATIMDA ilk defa bir sosyal sorumluluk projesinin ucundan tutuyorum. Tek bir cümle ile özetleyeyim:
Sevgili Saadet Mançe ve onun ve bir grup yürekli insanın İzmir’de temsil ettiği KORUNCUK’un (Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı) Urla’da yaptırdığı, kimsesiz çocuklara sımsıcak bir aile ortamı sunacak olan Çocuk Köyü Projesi’ne destek veriyorum.
İzmir Swissotel’in mekan ve catering sponsorluğunu, ARS NOVA MEDIA Reklam Ajansı’nın organizasyon sponsorluğunu üstlendiği 2. Swissotel Çocuk Karnavalı’nın Saadet Mançe ile birlikte yüzü oldum.
Bir yandan da içimden “Allahım sen yüzümü kara çıkarma” deyip deyip duruyorum. Hayatımda kapısını çalmadığım şirketlerin kapısını, Hürriyet Yazarı Bahar Akıncı sıfatı ile çalıyorum. Çok şükür, henüz geri çeviren olmadı. (Karnaval Ana Sponsoru 1sen Anaokullarına, Co-sponsor Bonboniere Anaokulu’na, Opel Türkiye’ye, Dr. Oetker’e, Medya Sponsoru Radyo 35’e, bana bu yazıyı yazma imkanı tanıyan Hürriyet EGE’ye daha bir çok yürekli markaya şimdiden teşekkürler.)
Ben şimdi sadede geleyim. 27 Nisan günü İzmir Swissotel’in bahçesinde gerçekleşecek karnavalda hem daha çok bilet satışı, hem de farklı, hatırlanır bir gün yaratmak için ünlü bir isme ihtiyacımız var. Sevgili Bengü koşa koşa gelmeyi kabul etti, ancak menajerini arayınca ortaya çıktı ki, o gün şehir dışında önceden anlaşması yapılmış 2 konseri birden var.
Biz de kukumav kuşu gibi başladık google’lamaya. Yani 27 Nisan gecesi burada konser veren grup var mı diye araştırmaya. Bingo! Model Grubu, Gaziemir Belediyesi’nin bir dizi etkinliği çerçevesinde İzmir’de olacak. Üstelik konser akşam. Yani 3 üyesi İzmirli olan, çocukların da benim de bayıldığım bu şahane grup aynı günün gündüzü, sadece bir saat bile sahnede kalarak bize, yani KORUNCUK’lara el verir diye ümit ediyorum.
Doğanın kıymetini bilip, keyfini çıkaranların festivali, 4. yaşına bugün köyü baştan başa kuşatacak aktivitelerle giriyor. Efsaneye göre, Alaçatı’da 1001 çeşit ot yetişirmiş. Ancak bu otları kimse tek başına toplayamazmış. Efsane gerçek mi? İşte Ot Festivali bu efsanenin sırrını çözmek için dördüncü kez doğanın özenip yarattığı Alaçatı’da tüm doğaseverleri bir araya getiriyor.
Komili ana sponsorluğundaki festival, Alaçatı Değirmenler altından kortej yürüyüşü ile başlayacak. Kortejde eski zamanların “Balıklı Kız İsteme” geleneği, eski usul helva kavurma gibi renkli etkinlikler canlandırılacak. Festival alanında düzenlenecek klasik müzik konseri, halka açık festival resepsiyonu ile Alaçatı çok keyifli bir hafta sonu yaşayacak.
Bu akşam düzenlenecek gala yemeğinde kendi yaratacakları şevket-i bostan yemeklerini misafirlere tattıracaklar. Festivalin ikinci gününde, yani yarın “En Fazla Ot Çeşidini Kim Toplayacak” ve “En Güzel Otlu Yemeği Kim Yapmış” adı altında altın ödüllü iki ayrı yarışma düzenlenecek. Bu sene gençlerin ilgisini çekebilmek için “En Fazla Ot Çeşidini Kim Toplayacak” yarışmasında derece alan 25 yaş altı yarışmacılar için altın ödüllerine ek olarak bilgisayar ve kol saati ödülleri de eklenmiş.
BU YIL FESTİVALDE NELER VAR?
13 Nisan Cumartesi
10.00 Amatör üreticilerin otlu ürün stantlarının açılışı
13.00 Kortej yürüyüşünün Değirmenler altından başlayışı ve kasaba turu
SİZ bu yazıyı okurken, biz 20 konuğumuz ile Sığacık Organik Pazarı’nı dolaşıyor olacağız. Tıpkı 3 gündür yaptığımız gibi... Tıpkı Kemeraltı’ndan dalıp Havra Sokağı’ndan çıktığımız, Kızlarağası’nda soluklandığımız, Agora’yı gezip tarihi Adil Müftüoğlu Lokantası’nda gerçek İzmir mutfağı ile tanışıp üzerine “şampanyalı çilekli fayton turu” yaptığımız gibi.
Peki biz kim miyiz? Başta İzmir Mövenpick Otel Genel Müdürü Melik Kızılcan. Çünkü eğer o olmasa, o da benimle aynı hayali kurmasa, bırakın otelinde bu kadar insanı ağırlamayı; şarap rotasından Sığacık Pazarı’na, Pasaport Kahvesi’nde İzmir usulü mükellef kahvaltıdan şampanyalı fayton turuna her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmese bu proje olmazdı!
Konuklarımız mı kimlerdi? O kadar çok ki? Sabah Gazetesi ve Çok Gezenler Kulübü’nün yaratıcısı Hazal Yılmaz, dergi yazarı ve seyahatperest.com’un kurucusu Özge Lokmanhekim, Gezlong editörü Nalan Yenigün, Sırt Çantalılar’ın kurucusu Engin Kaban, Travel+Leisure Dergisi Editörü Özgür Gezer, Voyager’dan Ömer Kokal, Lezzet Kaşifleri’nden Ömürden Sezgin ve daha sayamadığım Türkiye’nin en önemli 20 seyahat ve destinasyon yazarı. Tabii ki, aramızdaki fotoğraf editörlerini de unutmamak gerek. Peki, İzmir’de ne işleri vardı?
Anlatayım... Yaklaşık 2 yıldır dünyanın en ünlü seyahat dergilerinden Travel+Leisure’da ve 1 yıldır da Sky Life’ta seyahat yazarlığı yapıyorum. Buna Hürriyet EGE’deki köşe yazarlığını da eklerseniz güzel ülkemizi ve dünyayı karış karış dolaşmamı sağlayan yoğun bir program ortaya çıkıyor. Uzun zamandır bu seyahatlerin hemen hepsinde şunu düşünüyordum:
“Ben başka memleketlerden davet alıp onları anlatan yazılar kaleme alırken, bunu neden kendi şehrim için yapamıyorum? Neden benim gibi seyahat yazarlarını bir araya getirip İzmir’in harika bir gezi destinasyonu olduğunu onların gözünden, onların okurlarına anlatamıyorum?”
Bir gün, bir davette karşılaştığım arkadaşım Mövenpick Otel Halkla İlişkiler Müdürü Merih Hasaltun’a bu hayalimden bahsederken; onun ile Genel Müdürü Melik Kızılcan’ın da aynı hayalin peşinde olduğunu söyledi ve hemen ertesi hafta bizi bir araya getirdi.
İnsan büyüdükçe çok kolay olmuyor eskisi kadar ona buna heyecanlanması. Yani gerçekten mühim bir şey olması gerekiyor. Aşık olması gerekiyor. Ne bileyim, belki çok istediği bir eve kavuşması gerekiyor. Çocuk sahibi olması gerekiyor. Genel müdür olması gerekiyor. O da kesmezse CEO olması gerekiyor. İlla ki bir şey olması gerekiyor. Para, pul, şöhret, statü gerektirmeden “olan” şeylere heyecanlananlar var bir de hala. Var değil mi? Daha önce hiç görmediği bir şehre ayak basacak diye. Bir konser izleyecek diye, şehre bir film geldi diye... Siz de bunlardansanız hala; işte İzmir için heyecan duyulacak 2 şahane aktivite...
The Legacy (Ses-Nefes-Ruh-Beden)
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin, rubailerini ve şiirlerini Yıldız Kenter’in yorumuyla taçlandırdığı, Neyzen Kerem Tufan’ın nefesiyle ve sesiyle mana bulduğu, Caner Anar’ın kompozisyonlarıyla hayata geçmiş, Nurhak Sivrikaya’nın semasıyla büyülediği görsel performansıyla bir araya gelmiş The Legacy, bu kültür mirasının hatırlanmasını, tanıtılmasını ve gelecek nesillere ulaşmasını amaçlayan bir topluluk. Ve İzmir’de ilk kez sahne alıyorlar. İstanbul’da bilet bulamayıp kapısından döndüğüm The Legacy’yi İzmir afişlerinde görünce bende yarattığı heyecanı tahmin edersiniz sanırım.
Ziya - Can Güçkan tarafından kurulan Camerata İzmir Orkestrası bu büyük projede Yıldız Kenter’e eşlik edecek. Projenin besteleri Caner Anar’a ait olup canlı performansta Serhan Şolcum’la birlikte eserin elektronik alt yapısını oluşturacaklar. Kerem Tufan’ın ney’i ile eşlik edeceği gecede; Nurhak Gönen de semazen olarak görev alacak. Projenin şefliğini Naci Özgüç yapacak.
Konser bu çarşamba saat 20.00’de, Adnan Saygun Büyük Salon’da. Biletler için Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi: 0232 293 38 31, İzmir Sanat: 0232 293 40 49, İsmet İnönü: 0232 293 46 04. Bilet fiyatları: Tam: 10.00 TL, Öğrenci: 5.00 TL.
BAŞLIYOR, başlıyor; bizi sokaklara, cafe’lere, restoranlara döken; şehrin en büyük gastronomik buluşması olan Kayra Restoran Haftası yine başlıyor. Üstelik bu yıl, 5. yaşını kutluyor. İlk olarak düzenlendiği yıldan bu yana şehrin yeme-içme kültürüne katkıda bulunmak, gerçekleştiği bölgelere sanatsal ve tasarım odaklı etkinlikler ile birlikte ticari ivme kazandırmak amacıyla düzenlenen geleneksel hafta İzmir’in seçkin restoranlarında bu kez beşinci yıla özgü yenilikler eşliğinde düzenleniyor.
Gastronomik deneyimleri merkezine koyarak 5 lezzetli Michelin stili menüler de sunacak olan hafta, Dude Table organizasyonu ve Kayra Şarapları ana sponsorluğunda düzenleniyor.
Kayra Restoran Haftası, 5. yıl şerefine İstanbul, Ankara ve İzmir’de çok daha fazla noktada, gastronomik deneyimleri zenginleştiren menüleri, birbirinden ünlü şefleri ve tasarımcıları ile lezzet severlerin karşısına çıkacak.
5. yılda, Kayra’nın yaşadığı dönüşüm adına gastronomik deneyim odaklı yenliklerle tüketiciye kusursuz bir şarap deneyimi yaşatacak. Haftanın öne çıkan yenilikleri ise dünyada Michelin yıldızlı restoranlarda uygulanan 5 lezzet tabağı ile eşleştirilen 5 farklı şaraptan oluşan tadım menüleri ve Chef’s Night Out etkinlikleri olacak.
Mekanlar, etkinler ve tüm mönüler için www.kayrarestoranhaftasi.com 'u tıklayınız ey ahali!
Restoran Haftası açılış gala yemeği
#BenBelediyeBaşkanıOlsam İzmir’e dünya çapında bir teleferik yapar; teleferiğin ucuna yine dünyaca ünlü bir marka ile anlaşıp (Walt Disney, Universal Studios...) dünyaca ünlü bir tematik park dikerdim.
#BenBelediyeBaşkanıOlsam Beni dış dünyaya bağlayan Dış Hatlar Terminalime bir metro (İZBAN) durağı koyardım.
#BenBelediyeBaşkanıOlsam Çeşme’ye, Urla’ya, Foça’ya, Karaburun’a; en azından sadece yaz aylarında çalışacak minik, maliyetsiz ama estetik iskeleler diker, denizden faydalanmaya başlardım.
#BenBelediyeBaşkanıOlsam İzmir’i İstanbul’a hızlı trenle bağlardım.
#BenBelediyeBaşkanıOlsam İzmir iç ve dış hatlar terminaline şehri tanıtacak, anlatacak daha çok broşür koyardım (sanıyorum 3 tane var, koca stantta sap gibi duruyorlar)
#BenBelediyeBaşkanıOlsam İzmir’i acayip iyi kreatif fotoğraflarla ve metinlerle anlatan bir seyahat kitabı yapardım. 5 dilde birden basar, D&R’larda ve havaalanımda satardım.
Öyle güzel gelir ki Ege’ye bahar, ağzı açık ayran budalası gibi kalakalır insan.
“Daha dün kara kıştı” der. “Ne zaman vurdu bahar, ben ne ara böyle oldum?”
Öyle iyi gelir ki Ege’ye bahar; İzmirli sokaklara dökülür. Kimse tutamaz.
Hepi topu 3 gün sürer, kafaya kimseciği takmaz.
O yüzden ne diyecekseniz bi’zaamet kışın söyleyiniz.
Bizim buralara imdi geldi bahar; telaşımız var.
Tabiatın şifalı otları Bodrum Ot Festivali’nde