Paylaş
Hani evren.... Hani güneş... Hani ay bizimdi..? Gökteki yıldızlar mısraları bizim için diziyor, göz kırpıyordu geceleri. Bütün şiirler biz insanlar için okunuyordu ya. Güya, kuşlar solo, ağaçlar koroydu... Fırtınalar, kasırgalar çaresiz. Elleri kolları bağlıydı hani. Ve nehirler çağlaya çağlaya bize kucak dolusu sevgiyle geliyordu. El eleydik ya. Yürek yüreğeydi sevgimiz. Sürecekti ya mutluluk sonsuza kadar. Yüreğimiz pervaneydi. Dilediğimiz her yer bizim ve şahaneydi. Uçacaktık; hem mutluluktan hem sevdadan hem de gönlümüzce... Havalandık en yükseklere. O bulut senin bu bulut benim. Seyre daldık. Hovardaydık. Ne karanlığın dizlerimizin bağını çözen kaygısı vardı, ne aydınlığın göz kamaştıran hülyası. Ne zaman mefhumu kaldı aklımızda; ne de ölümün tüyleri diken diken eden korkusu. Har vurduk cehennemi. Harman savurduk cenneti. Melekleri aldattık. Tanrıya yalan söyledik. Ne oldu peki..? Sustuk birden. Sessizlik mi; elde de yok avuçta da kalmadı söylenecek tek bir kelime... Bitti mi yani? Bu muydu sermayemiz? Tarih boyu biriktirdiğimiz kurguladığımız dünya... Vaat ettiğimiz hayata ne oldu? Ahh... Heyhat..! Heyhat..! Bakışlarımız ateş turuncusuydu sıcacık. Dokunuşumuz dünya mavisi ve serin. Ve hani ‘Onur’umuz vardı karanlığa kurban ettiğimiz... Bir de onursuzluğumuz var!.. Tövbe; hiç umurumuzda olmayan... Nerde feryat?.. Hani figan?.. Yok mu vicdan?.. Peki ya insan?.. Ruh gitti; geldi güruh. Vaveyla vaveyla..! Ah el aman el aman…!
AYAŞ’LI DOMATESİN ‘STÜDYO’SU
Şili Meydanı, Kavaklıdere Caddesi’ndeki ‘Stüdyo Pizza’nın sevgili şefi Murat Artukmaç ve ekibine bayılıyorum. Gelenekten kopmayan bakış açısıyla sevgimi kazanmalarının yanı sıra, her an yaydıkları olumlu ve her dem taze havanın iliklerime işleyen enerjisiyle kıpır kıpır olmanın ayrı bir mutluluğu da var tabii ki. Fırsat buldukça ‘Stüdyo’ya uğrayıp olumlu enerji yüklenmek, Şef Murat ve Sevgili Sahra’yı görmek, bir de restoranın başköşesine dizdikleri ‘Ayaş’ın meşhur ve leziz domateslerinden hazırladıkları sos kavanozlarını izlemek hoşuma gidiyor. Toplandığı tarlanın yanı başında, altında meşe odunu yanan bakır kazanların içinde geleneksel yöntemlerle pişirilerek hazırlanıp kavanozlanan domates sosu tattıysanız; sevgili Murat’ın pizzasına ayrı bir ruh kattığını da biliyor olmanız gerek. Henüz tatmadıysanız sakın kimseye söylemeyin... Çaktırmadan gidin ve damağınızı nelerden mahrum bıraktığınızı kendiniz deneyimleyin.
TARİHİ, LEZZETLİ HEM DE YAKIŞIKLI ‘KÖFTE’
İnegöl köftesini sever misiniz? Bu soruya vereceğiniz cevap çoğunlukla “Severiz sevmesine de nerdeee o eski köfteler” olacaktır. Yukarı Ayrancı, Hoşdere Caddesi’ni biliyorsanız rahat olun. Aradığınız o eski leziz köfteler caddenin 102 nolu dükkânında mevcut. Dükkânın adı ‘Tarihi Lezzet’ içten içe hepi topu dört adım, dört bilemedin beş masası var. Öğlen saatleri giderseniz beklemeyi göze alın, ağız tadını bilenler bekliyor çünkü. Köfteci Nevzat Baba da köfteleri yoğurup pişiren oğul İhsan da dükkânın ismine uygun kıvamdalar. Nevzat Baba 1962’den beri köfte yapıp pişiriyor. İlk başlarda Meşrutiyet Caddesi’nde başlıyor daha sonra Bahçeli’ye geçiyor. Son olarak oğlu İhsan’ın ısrarıyla Hoşdere’ye gelmiş. Köfteler eskiden olduğu gibi leziz ve bana göre Ankara’nın en iyisi. Köftenin eşlikçisi acı sos nefis, Ankara’da benzerini dahi bulamazsınız. Hele bir de Antalya usulü tahinli piyaz var ki; Antalya’da bile bu denli lezzetlisini yemediniz. Kemal Paşa tatlısı tüm dertlerinizi unutturacak mutluluğu veriyor, tamamen ev yapımı. Tabii bir de en önemlisi Nevzat Baba var, köftecilerin en havalısı hatta en yakışıklısı...
‘TATLIM-TUZLUM’
Birkaç hafta önce size Kavaklıdare Üsküp Caddesi’ndeki (Eski Çevre Sokak) İtalyan sokak lezzeti ‘Lampredotto’dan bahsetmiştim. Cuma ve cumartesi günleri akşam 20.00-01.00 arası Lampredotto’yu pişiren sevgili Melih’e sormuştum dükkânı; bana Canan hanımdan bahsetmişti. Hafta içi gündüz saatlerinde nefis ev yemekleri pişiriyor. Geçenlerde uğradım, kapının önü kalabalıktı. Ne yiyebileceğimi sordum “Havuç çorbası, İzmir köfte ve bulgur” dedi Canan hanım. “Bugünlük bunlar var” dedi üstüne. Havuç çorbası şahaneydi; içine az ıspanak ve dereotu koymuş, havuçla birlikte nefis olmuş. İzmir köfteyi seviyorum zaten, son zamanlarda yediklerimin en iyisiydi, gömüldüm. Saat iki olmadan yemekler tükendi. ‘Neden bitti’ soruma cevabını çok beğendim: “Lezzeti bozulmayacak kadar fazla yapıyorum ama yine de bitiyor.” Uğrayın, bir tencere yemeği yiyin. Bahtınıza ne çıkarsa bayılacaksınız.
Paylaş