Paylaş
Bugün Sizler’ i benim dünyama –bir anlamda tüm bedensel engellilerin dünyasına- davet ediyorum. Ve böylelikle, sıradan bir günümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu sabah erken uyandım. Kalkıp çay demlemek; pencerenin önünde oturmak; çayımı yudumlarken, doğan güneşi seyretmek istedim. Yardımcımı erken uyandırmak istemediğim için, kalkamadım; çay demleyemedim ve en kötüsü, doğan güneşi izleyemedim.
Gün doğuşundan epey sonra yardımcım kalktı ve beni de kaldırdı. Onun demlediği çayı içtim, onun hazırladığı tostu yedim. Bana tost yaptığı için ona teşekkür ettim; aslında canımın reçelli ekmek istediğini söyleyemedim.
Karacaahmet Mezarlığı’na gidip eşimi ziyaret etmek; aslında orada olmadığını bilsem de, onunla konuşmak istedim. Ama her zaman kullandığım Engelsiz Nakil Şirketi’ nde müsait araç bulunmadığı için gidemedim, konuşamadım…
Gidebilseydim eğer; kızımızın çok güzel işler yaptığını, onun başarıları ile gurur duyarken kendisinin de yanımda olmasını ne kadar çok istediğimi söyleyecektim. “Seni çok özledim.” diyecektim. Ama olmadı…
Bilgisayarımı istedim. Yardımcım önüme koydu. Önce e-postalarıma baktım, gerekli cevapları yazdım sonra biraz tercüme yaptım.
Yoruldum… “Ne çabuk?” demeyin sakın. Kemiklerinin yarıdan fazlası, kaslarının ise yaklaşık yüzde doksanı erimiş bir insan çok çabuk yoruluyor.
Hava çok güzeldi. Yalnız başıma dışarı çıkmak, yürümek istedim. Ama ne yürüyebilir, ne de yalnız başıma dışarı çıkabilirdim. Yollar uygun olsaydı eğer, akülü sandalyemle istediğim yere gidebilirdim oysa ki… Yürüyemeyecek olsam da, en azından kafamı dinlemiş olurdum.
Salona gidip müzik dinlemek istedim. CD çalarımdaki CD’leri belki elli kez dinlemiştim. Değiştirmek istedim ancak bu işi kendim yapabilmem mümkün değildi. Yardımcımı çağırdım ve ne dinlemek istediğimi anlattım. Tüm CD’lerimin alfabetik düzenle sıralı olmasına karşın, istediklerim bulunamadı. Ben de, yardımcım ne bulduysa onu dinlemek zorunda kaldım. Neyse ki evde dinlemekten hoşlanmayacağım tek bir CD bile yok.
Odama dönüp tekrar bilgisayarımın başına oturdum. Kaldığım yerden çalışmaya devam ettim. Öğleye kadar çalıştım.
“Yemek hazır” dedi yardımcım ve bilgisayarımı önümden aldı. Onun hazırladığı yemeği yedim. Oysa ki bugün Cumartesi, köşedeki dönerciye kadar gidip dönerli bir sandviç yiyebilmek isterdim. Ama olmadı…
Yemekten sonra biraz dinlenip tekrar oturdum bilgisayarımın başına. Devam ettim çalışmaya. Sonra yine yoruldum…
Biraz uzandım ve tekrar bilgisayarımın başına geçtim. Yarın Pazar, yazımı bu akşamdan göndermem gerek… Ben halâ karar veremedim ne yazacağıma. Araştırıp yazıya hazırladığım birkaç konu var, ama hiçbirini yazmak istemiyorum bugün. “Biraz daha araştırmalıyım” dedim kendi kendime ve internette gezinmeye koyuldum.
Aniden karar verdim: Bugünümü yazacaktım…
Hevesle koyuldum yazmaya.
Yardımcım, “akşam yemeğinizi getiriyorum” dedi, daha ben yazıma yeni başlamışken. Reddedip onu üzmek istemedim. Onun hazırladığı yemeği, onun öngördüğü saatte yedim.
Sonra tekrar döndüm bilgisayarımın başına geçtim ve yazımı tamamladım.
Sizce ben özgür müyüm?
Cevabım hem “evet”, hem de “hayır”.
“Evet”, çünkü düşündüklerimi yazabiliyorum…
“Hayır”, çünkü yapmak istediğim pek çok şeyi bedensel engelim nedeni ile gerçekleştiremiyorum.
Birazdan yazımı Gazete’ ye göndereceğim. Sonra yardımcım bilgisayarımı önümden alacak ve yatmama yardım edecek. Daha geçe kalamam, çünkü onun uykusu geldi. Benim uykum olsa da, olmasa da yatmak zorundayım.
Uykum yok… Yatınca, ya televizyon seyredeceğim ya da Youtube’ dan müzik dinleyeceğim. Eskiden kitap okurdum ama artık sayfaları çeviremiyorum.…
Ama, ne mutlu bana ki; hissedebiliyorum, düşünebiliyorum, duyabiliyorum ve her ne kadar son ameliyatımdan beri çok net olmasa da görebiliyorum … Ve tek parmakla olsa da, çok uzun sürse da yazılarımı kaleme alabiliyorum…
Özetle, şükredecek çok şeyim var…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş