Müziğin iyileştirici gücüne inanır mısınız? Ben inanıyorum… Yaşamım boyunca en büyük acılarımı hep müzikle dindirmeye çalıştım. Biricik eşimi sonsuzluğa uğurlarken, bana güç veren Mozart’ın CD çalarımın hoparlörlerinden yükselen eşsiz müziğiydi.
Bundan on yıl öncesine kadar ayda en az birkaç konsere giden, İstanbul Festivali’ni ilk kez gerçekleştiği 1973 yılından beri hiç kaçırmadan takip eden, bu arada Türk Sanat Müziği konserlerini izlemeyi de ihmal etmeyen biriydim ben. Çoğu kişi, aynı anda hem Klasik Batı Müziği hem de Klasik Türk Müziği tutkunu olduğuma bir türlü inanamazdı.
Hastalığım ilerledikçe konserleri takip etmem zorlaştı. Özellikle İstanbul Festivali’nin
Aya İrini’deki dinletilerine katılabilmem imkânsız hale geldi. Ocak 2009’da kalça kemiğimin kırılmasıyla dört ay yatmak zorunda kaldıktan sonra da hiçbir konsere gidemez oldum. Ta ki, 16 Aralık 2017 Cumartesi akşamı Gayrettepe KATS Sahne’deki Neşet Ruacan Triosu Konseri’ne davet edilinceye kadar…
Her zaman buna benzer davetler alıyordum, ancak o güne kadar bunlardan hiçbirine katılmayı düşünmemiştim. Ama bu kez farklıydı, çünkü uzun zamandır bir caz konseri dinleyebilme özlemi içindeydim. KATS Sahne’yi aradım ve tekerlekli sandalye için erişilebilir olup olmadığını sordum. Ne yazık ki, binada asansör yoktu… Ama beni ağırlamak istediklerini ve memnuniyetle yukarıya çıkarabileceklerini, ısrarla, söylediler. Düşündüm-taşındım ve risk alarak bu konseri kaçırmamaya karar verdim.
Sürücü Adayları ve Sürücülerde Aranacak Sağlık Şartları ile Muayenelerine Dair -26.9.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan- Yönetmelik, 29 Aralık 2015 tarih ve 29577 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle değiştirilmiş durumda. Ayrıca, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce, bu yönetmeliğe uygun olarak hazırlanan, “Sağlık Raporlarına İlişkin Usul ve Esaslar” da Nisan 2017’de bir kitapçık olarak yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunuyor.
Nisan 2017’de yürürlüğe giren “Sağlık Raporlarına İlişkin Usul ve Esaslar” her ne kadar uygulamada birliğin sağlanabilmesi amacıyla hazırlanmışsa da, bu amacın karşılanamadığı ve konunun hâlâ pek çok sorun barındırdığı anlaşılıyor. Duruma açıklık getirebilmek için, engelli aracı kullanan Haluk Özel adlı okuyucumun yeni bir araç almak istediğinde yaşadığı zorlukları içeren mesajını sizlerle paylaşmak istiyorum:
“2017 Eylül ayına kadar engelli aracı kullanıyordum. Ancak yeni araç almak istememle birlikte hem kendi içinde hem de farklı bakanlıkların birbirleri ile çelişen mevzuat değişiklikleri nedeni ile işlemlerim gerçekleştirilemedi. 2013 tarihli ‘Sol ağır polio sekeli -8 cm kısalık, %55’ engelli sağlık kurulu raporum mevcut. Sol ayağım hiç tutmuyor ve bastonsuz yürüyemiyorum. Otomatik vites ibareli H sınıfı ehliyetim ve sadece otomatik vitesli araç kullanır tertibat kodlu, 2017 Ağustos tarihli yeni sürücü sağlık raporum mevcut.
Vergi dairesi 2014 Tebliği, engelli raporunda ‘otomatik vites’ ibaresi bulunmasını gerektiriyor. Ancak Sağlık Bakanlığı’nca 2016 yönetmeliği ile bu ibare yasaklanmış durumda. Sürücü belgemde ve engelli sağlık kurulu raporumda nasıl bir araç kullanacağım belirtilmiş bulunuyor. ÖTV istisnası işlemlerinde bu iki belgenin birlikte değerlendirilmesi gerektiği halde, durumum belirsiz görüldü ve Ankara ÖTV Müdürlüğü’ne ‘özelge’ başvurusu yapmak durumunda bırakıldım. Bürokratik işlemler 2,5 aydır sonuçlandırılmadığı için maddi-manevi oldukça mağdur durumda kaldım. 4 defa Bimer, 2 defa Cimer başvurusu yapmama ve diğer tüm çabalarıma rağmen henüz bir sonuç alamadım. Durumumun netliğine rağmen ‘özelge’ ile ilgili sürecin çok uzun sürebileceği ve olumsuz neticelenmesi olasılığının da söz konusu olduğu belirtiliyor.
İstanbul Üniversitesi engelli öğrencilerinin diğer öğrencilerle aynı koşullarda öğrenim görmesini sağlamak için çalışan akademik kurumlarımızın başında geliyor. Üniversite, bünyesindeki Engelli Öğrenci Birimi ile kendi öğrencilerine hizmet verirken, yine bünyesindeki Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi aracılığı ile de tüm engellilerin haklarının korunması ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çalışıyor.
2017 – 2018 öğretim yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde “Engellilik Araştırmaları Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Programı” açıldı. ‘Engellilik Araştırmaları’, engellilik deneyiminin büyüme ve gelişmeyi, öğrenme sürecini, benlik gelişimini, ilişkileri nasıl şekillendirdiğini; temel hak ve özgürlüklerin kullanımını nasıl etkilediğini irdeleyen yeni bir disiplinlerarası bilim alanı.
Engellilik Araştırmaları Yüksek Lisans Programı ‘engellilik’ olgusunu yaşam deneyiminin bir parçası olarak tanımlayarak; tıbbi, bireysel ve yetersizlik odaklı yaklaşımların etkilerini kabul etmekle birlikte, ağırlıklı olarak sosyal modele dayalı eğitim vermeyi hedefliyor.
- Engellilikle ilgili temel verilerin bilimsel düzeyde ortaya konulması
- Engelliliğin önlenmesi ve sorunların azaltılması
Dün, “Dünya İnsan Hakları Günü”ydü. II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyadaki devletlerin bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşmeleri sonucunda; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından, Haziran 1948’de, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” hazırlandı. Bildirge, BM Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948’de Paris’te yapılan oturumunda kabul edildi ve 10 Aralık tarihinin “Dünya İnsan Hakları Günü” olarak ilânı uygun görüldü.
Sabancı Vakfı, on yıldan bu yana her yıl İnsan Hakları Haftası’nda düzenlediği Filantropi Semineri ile hayırseverlik alanındaki gelişmeleri gündeme taşıyor. Filantropi kelimesi Yunanca’daki, insan sevgisi anlamına gelen “Filantropia” sözünden geliyor. Filantropizm Wikipedia’da “başkalarının tıbbi, ekonomik ve sosyal standartlarını yükseltmek ve mutluluklarını arttırmak için organize faaliyetler düzenlemek” olarak tanımlanıyor. Modern tanımlamalar ise “bir bireyin veya grubun ortak paydayı ileriye götürmek ve yaşam koşullarını iyileştirmek için yaptıkları gönüllü bağışlar” kavramını da kapsıyor.
10. Filantropi Semineri 5 Aralık 2017’de Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’nın ev sahipliğinde, Şirin Payzın’ın moderatörlüğünde, Sabancı Center’da gerçekleşti. “Eğitimde Yeni Yaklaşımlar: Merak Et, Hayal Et, Keşfet” başlıklı seminerin konuşmacıları Yaratıcılık, Kültür ve Eğitim (Creativity, Culture and Education) Vakfı kurucusu Paul Collard ve New York Üniversitesi Profesörlerinden Selçuk Şirin idi.
Seminerin açılış konuşmasını yapan Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Filantropi Seminerleri ile sivil toplumdaki yeni yaklaşımları gündeme taşımak ve filantropinin toplumsal gelişmeye sağlayabileceği katkıları paylaşmak istediklerini söyledi. Sabancı Vakfı olarak filantropinin küresel boyutta gelişen ve değişen anlayışını ve toplumun hangi ihtiyaçlarına yanıt vermesi gerektiğini gündeme taşımayı önemsediklerini ifade eden Sabancı; konuşmasını, “Hem bu gelişmelerden hem de kendi deneyimlerimizden öğrendik ki; hayırseverlik sadece kaynak sağlamak ya da bağış yapmak değildir. Hayırseverlik, aynı zamanda eşitlik için çalışmak demektir. Her türlü kaynağı sivil toplumun gelişmesi ve bireylerin haklarına sahip çıkması için kullanmak gerekiyor. Bu nedenle faaliyetlerimizin odağına toplumsal konularda eşitsizliklerle mücadeleyi ve sivil toplumu güçlendirmeyi aldık.” diyerek sürdürdü.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü, konu ile ilgili farkındalık yaratılmasını amaçlayan pek çok etkinliğin gerçekleştirilmesi için vesile oldu. Bu etkinliklerden biri de Ak Parti Sosyal Politikalar Başkanlığı tarafından ilk kez düzenlenen “Engelleri Aşanlar” Programı idi.
Dünya Engelliler Günü kapsamında 4 Aralık’ta, Ak Parti Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen bu etkinliğe Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sosyal Politikalar Başkanı Sayın Öznur Çalık, Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, Milletvekilleri, Engellilik konusunda çalışan Sivil Toplum Kuruluşları Temsilcileri, 81 İlin Engelliler Koordinasyon Merkezi Başkanları, Ampute Futbol Milli Takımı Sporcuları ile çok sayıda davetli katıldı.
Etkinlik, görme engelli ressam Eşref Armağan’ın sergisinin açılışı ile başladı. Eşref Armağan, eserleri hem Türkiye çapında hem de yurt dışında çeşitli sergilerde yer almış olan çok özel bir ressam. Doğuştan görmez olan ünlü ressam, hiçbir zaman gün batımını, baharda yeşeren-çiçek açan doğayı ve renklerini görmemiş olmasına karşın son derece mükemmel, adeta büyüleyici eserler ortaya çıkarmış bulunuyor. Armağan; beyin fonksiyonları, hiç görmediği nesneleri dokunduktan sonra resmedebilme yeteneği nedeniyle, Harvard Üniversitesi Nöroloji Bilim Dalı Profesörleri tarafından incelenmiş bir sanatçı. Profesörler bu inceleme sonucunda Eşref Armağan’ın bir nesneye dokunduğunda beynindeki görülen cisimlerin algılanması ile ilgili bölümün (görsel korteks) harekete geçtiğine şahit olmuşlar. Toronto Üniversitesi’nden
John M. Kennedy’nin ifadesine göre; dünyada bu şekildeki tek örnek olan Armağan, körlerin eğitimi konusunda önemli bir mihenk taşı oluşturuyor.
Eşref Armağan Sergisi’nin gezilmesinin ardından protokol konuşmaları kapsamında söz alan Sosyal Politikalar Başkanı Öznur Çalık, bu yıl ilk kez gerçekleştirilen programın amacının “gayret ve metanetleriyle insanlığa ilham kaynağı olan engelli bireylerin başarı ve azim dolu hikâyelerini insanlıkla buluşturmak” olduğunu söyledi. Çalık, konuşmasında Ak Parti’nin sosyal politika anlayışının “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesinin ürünü, “Yaradılanı Yaradandan ötürü sevme”nin mahsulü, “Gönüller Yapmak” maksadının tezahürü olduğunu ifade etti.
3 Aralık günü, 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Engelliler Günü (International Day of Persons with Disabilities) olarak kabul edilmiş bulunuyor. Bu özel günün amacı; dünyanın neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, tüm engelli bireylerin haklarının korunması ve sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki sorunlarına dikkat çekilerek bu konudaki farkındalığın arttırılması.
Günümüzde dünya nüfusu 7,5 milyarı aşmış durumda. Bir milyardan fazla kişi, ya da dünya nüfusunun ortalama % 15’i, herhangi bir engelle birlikte yaşıyor. Bu kişilerin % 80’i hayatını gelişmekte olan ülkelerde sürdürüyor. Engelli bireyler, “dünyanın en büyük azınlık grubu”. Engeli bulunmayan kişilere oranla genellikle daha sağlıksız koşullarda, geçim sıkıntısı içinde ve eğitime ulaşmakta zorlanarak yaşıyorlar. Bu durum onların hizmetine sunulması gereken servislerin eksikliğinden (bilgi ve iletişim teknolojileri, hakkaniyet ve ulaşım gibi) ve gündelik hayatlarında karşı karşıya geldikleri engellerden kaynaklanıyor. Bu engeller, fiziksel çevre ile ilgili olabiliyor ya da konu ile ilgili politikalar, toplumsal tutum veya ayrımcılıktan kaynaklanabiliyor.
Engelli bireyler şiddete maruz kalma konusunda çok daha büyük bir risk taşıyor:
- Engelli çocuklara uygulanan şiddet oranı, engeli olmayan çocuklara göre ortalama dört kat daha fazla.
- Herhangi bir engeli olan yetişkinler şiddet kurbanı olmaya, herhangi bir engeli olmayanlara oranla bir buçuk kat daha yakın.
Elif Gamze Bozo, Engelsiz Sanat Derneği’nin engellileri toplum yaşamına katmak ve toplumun engelli algısını değiştirmek için başlattığı “Yorgan Altında Kimse Kalmasın” hareketinin önyargıları kıran sıradışı ve fark yaratan rol modellerinden biri.
Elif, 1984 yılında Ankara’da cam kemik hastası olarak dünyaya geldi. Cam kemik hastalığı (Osteogenezis Imperfekta), hafif bir rahatsızlık değil; kemik yapısında da bulunan tip1 kollajenin yapı bozukluğu ile ortaya çıkan ve yaşam kalitesini ciddi anlamda düşürebilen bir hastalık. Bu hastalıkta kemiklerde kolay ve sık kırılmanın yanısıra, mavi sklera, diş bozuklukları ve işitme bozuklukları da birlikte görülebiliyor. Cam kemik hastalığı ailevi geçiş gösterdiği gibi, anne ve babanın genetik yapısı normal olduğu halde anne rahminde oluşan mutasyonlar sonucunda da ortaya çıkabiliyor. Ailevi geçişte anne ve babadan biri hastalığa sahipse, çocuktaki hastalık riski yüzde elli. Bu hastalığın ağırlık derecesine göre dört farklı tipi bulunuyor. Ağır olgularda doğumda özellikle kaburga kemiklerinde kırıklar nedeniyle solunum yetmezliği oluşuyor ve bu hastalar kaybedilebiliyor. Hastalığın daha hafif tiplerinde ise, kol ve bacak kemikleri düşme ve basit çarpmalar sonucunda kolayca kırılıyor. Cam kemik hastalığının en hafif şeklinde ise boy kısalığı ve kemik yoğunluğunda düşüklük gözleniyor, kırıklara ise nadiren rastlanıyor. Bu hastalıkta tekrarlayan kırıklar kollarda ve bacaklarda kalıcı şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bu şekil bozuklukları sonucu kişi ayakta duramaz, yürüyemez hale gelebilıyor.
Elif hastalığı nedeniyle ilkokula kabul edilmek istenmedi.Ancak, ailesinin verdiği büyük mücadele sonucunda küçük kızın okula kaydı yapıldı. İlkokul yıllarını Osmaniye’de geçiren Elif Ortaokul döneminde Ankara’ya yerleşti. Sağlık nedenlerinden dolayı okul hayatına Açık Lise’de devam etti. Eğitimini Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nde tamamladı. 2008 yılında Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nde fotoğraf sanatı eğitimi aldı. 2011 yılında da Anadolu Üniversitesi’nde Etkili Konuşma ve Diksiyon eğitimi gördü.
2008 yılında Elif Gamze Bozo’nun çalışmalarını içeren “ Hayata bir de buradan bakınız” adlı bir fotoğraf sergisi açıldı. Elif; 2010 yılında “İlle de Hayat”, 2012 yılında “Gitmek için Aşk Gelir”, 2015 yılında “Kambur Güvercin”, 2016 yılında ise “Kendime Engel Olamıyorum - Senegal” adlı kitaplarını okuyucularıyla buluşturdu.
Bilindiği gibi, 1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan etmiş bulunuyor.
Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü’nün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanıyor. Dominik Cumhuriyeti Başkanı Horacio Vasquez 1930 yılında bir askeri darbe ile devrilmiş ve iktidar Trujillo Bolina adlı albayın eline geçmişti. Başkomutanlığı da üstlenen Trujillo 31 yıl boyunca Dominik Cumhuriyeti’ni diktatörlükle yönetmiş; yüksek makamlara yakınlarını getirmiş, siyasi karşıtlarının çoğunu öldürtmüştü. Ancak, Trujillo’nun iktidarını koruyabilmek için başvurduğu sert önlemlere karşın muhalefet de giderek artmıştı. Trujillo ve rejimine karşı koyan en önemli hareketlerden biri olan Clandestina’nın kurucuları Patria, Minerva ve Maria Mirabal adlı üç kız kardeşti. Üç kız kardeş, Trujillo’nun “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklindeki açıklamasından 23 gün sonra, Trujillo yandaşları tarafından önce tecavüz edilmiş sonra da öldürülmüşlerdi. Mirabal kardeşlerin öldürülmeleri Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir tepki uyandırmış, direniş güçlenmiş ve bir yılın sonunda diktatörlük düşürülmüştü.
Dominik Cumhuriyeti’ndeki diktatörlüğün yıkılmasında büyük rol oynayan ve bedelini hayatlarıyla ödeyen Mirabal Kardeşler kadınların devlet ve erkek şiddetine karşı mücadelelerinde sembol isimler olarak ölümsüzleştiler. 1981 yılında Kolombiya’nın Bogota şehrinde toplanan Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi’nde 25 Kasım tarihi Mirabal Kardeşler’in anısına “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Bu karardan 18 yıl sonra -1999 yılında- BM tarafından da 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak tanındı.
Kadıköylüler 25 Kasım 2017’de, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin
Uluslararası Mücadele Günü’nde, yeni bir sosyal hizmet merkezine kavuştu. Rasimpaşa İskele Sokak’ta Kadıköy Belediyesi’nce restore edilen tarihi bitişik iki bina, “Rasimpaşa Sosyal Hizmet Merkezi” olarak Kadıköy Belediye Başkanı Akyurt Nuhoğlu tarafindan kalabalık bir davetli huzurunda hizmete açıldı.