Ayşe Baykal

Fatma Betül Sayan Kaya; 11 yaşındaki kız çocuğunun ölümden ve tecavüzden kurtulma hikâyesini okuyun, lütfen.

14 Eylül 2017
Dün bu köşeden “Zihinsel engelli bir erkek tecavüz ederse kimi sorumlu tutacağız?” diye sormuştum.

Bu soruyu durup dururken fantezi olsun diye sormadım elbette. Bir-iki gün önce köyümde yaşanan bir olay üzerine sordum.

Önceki gün medyaya “45 yaşındaki bir Ş.A’nın 11 yaşındaki kız çocuğu B.Ç.’yi darp ederek tecavüz etti!” haberi yansıdı.

Olayda mağdur olan 11 yaşındaki B.Ç’nin annesiyle yaptığım görüşmede olayın iç yüzünü öğrenme fırsatı buldum. Olay şu şekilde gerçekleşmiş:

B.Ç., ailesinin hayvanlarına çobanlık yaparken yine onun gibi hayvanlarını bekleyen Ş.A.’nın saldırısına uğruyor. Ş.A. küçük kızı darp ederek cinsel saldırıda bulunuyor. B.Ç., elinden kurtulamayacağını anladığı Ş.A.’ya ölü taklidi yapıyor. Ş.A., öldüğünü düşündüğü B.Ç’yi 100 m sürükleyerek bir çukura atıp üstünü de taş ve toprakla kapatıyor. Sonrasında da o mevkide hayvanlarını otlatmaya devam ediyor.

B.Ç. de zihni açık bir şekilde çukurda yatmaya devam ediyor. Korkusundan ayağa kalkamıyor, yapabildiği şey sadece dua etmek.

Bu arada komşuları B.Ç’nin annesini arayarak “Hayvanların sahipsiz.” haberini verince anne de evdeki diğer çocuklarını arayarak haberdar ediyor. Ablanın olay yerinde B.Ç’ye seslenmesiyle küçük kız gömüldüğü yerden fırlayarak ablasına “Koş abla!” bağırarak evlerine doğru koşuyorlar. Küçük kızı tecavüzden ve ölümden kurtaran, kızın ölü taklidi yapmış olması.

Ş.A., zihinsel engelli ve kekeme. Konuşamadığı için böyle bir olayı neden gerçekleştirdiğini bilemiyoruz. Lakin B.Ç.’nin annesi bundan iki yıl önce Ş.A.’nın çocuklarını takip etmesinden dolayı rahatsız olduğunu ve aileyi uyardığını söylüyor.

Ş.A.’nın engel durumu nedir tam olarak bilemiyorum ama cinsel anlamda çevresini rahatsız ettiği iddia ediliyor.

Yazının Devamını Oku

Zihinsel engelli bir erkek tecavüz ettiğinde kimi suçlu ilan edeceğiz?

13 Eylül 2017
Ülkemizde engelliye bakış enteresandır. Mesela televizyonda uzun süreli izlemek ve komşu olmak istemeyiz genellikle. İstatistikler bunun nedenini şöyle açıklamış; nasıl davranacağını bilemeyen kişilerde oluşan korku veya acıma duygusuna yenik düşmek gibi endişeler…

Geçenlerde duyduğum bir anıyı paylaşmak istiyorum sizinle.

Görme engelli bir genç kız otobüsten inince yanına bir delikanlı gelir ve “Bana hakkınızı helal eder misiniz? Çok güzelsiniz, ben otobüste sizinle ilgili kötü şeyler düşündüm. Kötü şeyler düşünmek çirkin şeyler çağrıştırıyor. Görme engelli olduğunuz bilmiyordum.” der.

Olay kendi içinde masum ve anlaşılabilir görünse de çıkmazlarımızı yüzümüze vuruyor aslında. Taciz engelli veya engelsiz kime yapılırsa kötü bir davranıştır. Ama daha da kötüsü “Engelli olduğunuz için kadın olarak görülmemenizdir. Hatta ortopedik engelli kadınlar kendilerini en çok araç içindeyken iyi hissederler. Çünkü engelleri dışarıdan görünmez ve kadın olduklarını hatırlarlar. Engelli kadın veya erkeğin kendisine pozitif ayrıcalık (!) yapılmasını istediğini nereden biliyoruz?

“Engelli bireylerin de sevmeye sevilmeye ihtiyacı vardır.” cümlesi artık kullanılmamalıdır. Hepimizin sevmeye sevilmeye ihtiyacı vardır. Nasıl ki “Sarışınların da sevmeye ihtiyacı vardır.” cümlesini kurmuyorsak “Engellilerin de yaşamaya, sevmeye hakkı vardır.” gibi cümleleri kurmamamız gerekir. Esmerlik, sarışınlık, uzun veya kısa boyluluk gibi bir farktır engellilik. Ve dürüst insanlar onların dünyasından uzak durdukça, korktukça engelli bireylerin dünyasında istismarcılara yer açılacağını unutmamak gerekir.

Bakın, bugün ensesti tartışıyoruz, çocuk tecavüzlerini konuşuyoruz ama engelli bireylerin cinsel eğitimini konuş(a)muyoruz, görmezden geliyoruz.

“Sıra buna mı geldi?” diyorsanız, lütfen okuyun.

Daha önce, özellikle zihinsel engelli gençlere yapılan göstermelik düğünleri yazmıştım. Gerek psikologlar gerekse engelli aileleri, yapılan bu büyük yanlışa dikkat çekmişlerdi. Ailelerin, çocuklarını bahane ederek kendilerini tatmin etmek adına yaptığı düğün törenlerinin bir gün sonrasının hesap edilmediği ve yalan üzerine kurulu bir gelecek.

Özellikle zihinsel yeterliliği bulunmayan gençlerin cinsel eğitimleriyle ilgili bir şeyler yapmadığımız sürece yakın bir tarihte tecavüz ve istismar haberlerini daha sık okuyacağız.

Yazının Devamını Oku

Kafamda deli sorular…

7 Eylül 2017
Âşık olduğunuz kişiye her şeyi göze alarak “Cesaretin var mı aşka?” diye sorar mısınız, yoksa kendinize saklamayı mı tercih edersiniz?

Sizi en çok ne korkutur; Alay edilmek mi, umursanmamak mı, sömürülmek mi?

 

Her şeyi göze alıp aşkını yaşayan mı daha cesurdur yoksa “yaşanmamış aşk temiz aşktır.” deyip platonik takılan mı?

 

Zıt kutuplar birbirini çeker çekmesine de sürekliliği olur mu?

 

Herkese ve her şeye rağmen peşinden gittiğiniz aşkınız fos çıkınca en çok ne yakar canınızı?

 

Yazının Devamını Oku

Sorun, Atatürk’ten sonra ki uygulamalarda olmasın Can Ataklı?

6 Eylül 2017
Sözcü gazetesi yazarı Can Ataklı “Devlet protokolüne zorunlu tesettür” başlıklı yazısında 30 Ağustos kutlamaları sırasında Kur’an okunmasını ve dua edilmesini eleştirdi. Üstüne, Genelkurmay Başkanı’nın eşinin Kur’an okunurken başına şal takmasına çok bozulmuş olmalı ki, “Bir şalın altına gizlenerek izledi töreni” ifadelerini kullandı. Saygı göstergesi olarak başına şal aldığı için bir kadını aşağılamak hiç hoş değil.

Milli bayramlarımızın, kutlamalarımızın dini ritüellerle gerçekleşmesini hukuk devletine aykırı gören Ataklı acaba bu fotoğraf hakkında ne düşünüyor?

Sorun Atatürk’ten sonra laiklik adına duaları törenlerden kaldıranlar olmasın? Herhalde kimse Cumhuriyetimizin kurucusundan daha iyi biliyor olamaz.

Ben, Ataklı’yı törenlerde Kur’an okunmasına itiraz etmesi sebebiyle “Kur’an okunmasına karşı mısın?” falan diyerek yüklenecek değilim. İtirazını haksız bulsam da anlıyorum.   İtirazım; törenlerdeki dualarla ilgili olarak sarf etmiş olduğu “Türkiye’yi görüntü olarak Arap devletleri ligine soktular.” sözlerine.

Allah aşkına, İslam dini Araplara mı geldi? Eskiden, başörtüsü takmak isteyenleri Arabistan’a gönderirlerdi. Bu söylemler artık baydı artık.

Türkiye’nin hukuk devleti olmasına, devlet yönetiminin laik bir yapıda olmasına kimin itirazı var?

Her dini görüntüyü neden karşıtlık olarak algılıyor ve “Kimse bu devleti Arap ülkelerinin konumuna götüremez!” havasına giriyorsunuz?

Merak etmeyin; Türk vatandaşı olarak bizler de Türkiye’nin Arap devleti olmasına asla rıza göstermeyiz, içiniz rahat gönlünüz ferah olsun.

Yazının Devamını Oku

İyi ki varsın R. Tayyip Erdoğan!

4 Eylül 2017
Kardeşim “Arakan’daki zulümle ilgili neden bir şeyler yazmıyorsun?” diye sitem ediyor günlerdir. Onu da anlıyorum çünkü ben de takip ettiğim yazarların dünyadaki haksızlıklar ve zulüm karşısında sessiz kalmasını çok eleştirirdim; ta ki o sessizliği ifade edebilecek kelimeleri bulamadığım vakte kadar.

Allah’a seslenmeye utandığım böyle zamanlarda zulme uğrayanlar sırf Müslüman diye İslam ülkelerinin liderlerine seslenmeye lüzum görmüyorum artık.

 “Vicdan sahipleri” için mazlumun mensup olduğu dinin herhangi bir önemi varsa, o zaman yansın dünya!

Kendi ülkesindeki çocukların refahı için başka ülkelerde yaşayan masum çocukların katledilmesine seyirci kalan siyasetçilere; Suriyeli Aylan bebeğin fotoğrafına “En etkileyici fotoğraf ödülü” verip, başka Aylan bebekler için stratejilerinden vazgeçmeyenlere Arakanlı çocuk ne ifade edebilir?

Budist rahipler, IŞİD’li Müslümanlar ve din, mezhep vs. bahane ederek zulüm yapanlar bana çok önemli bir şey öğretti. “Kahrolsun ……” ile başlayan sloganlarımız yerine “Kahrolsun vicdandan yoksun insanlar!” şeklinde haykırmamız lazım. Zira zulüm sahiplerinin tek ortak özelliği vicdansızlıktır.

Dilimizde ZULÜM nasıl tanımlanıyor biliyor musunuz? Güçlü bir kimsenin yasaya ve vicdana aykırı olarak başkasına yaptığı kötü, acımasız, kıyıcı davranış, işkence.

O vakit, vicdan sahibi insanların güçlü olmasını temenni etme vaktidir.

Siyasi hesapları ve duyarsızlıkları nedeniyle zulme karşı sessiz kalan liderlerinin aksine kalbi mazlumlarla atan çok insan var biliyorum.

Özellikle son yıllarda masum Müslümanların; gerek zalim Müslümanlardan gerek başka inanış sahipleri tarafından uğradıkları zulme karşı sesini yükselten tek ülke Türkiye.

Yazının Devamını Oku

Survivor’da başörtülü yarışmacı olacak mı?

31 Ağustos 2017
Survivor’u izleyici kitlesi itibarıyla ilginç bulurum. Mesela evlilik programlarını takip eden vatandaşın Survivor’u takip etmesi beni şaşırtır. Sanırım önümüzdeki yıl evlilik programlarının kaldırılması Survivor’un izlenme oranlarını daha da yukarıya çekecek.

Bu durum beni şaşırtsa da hoşuma gitmiyor değil. İki kuşağın  farklı yorumları  ortaya enteresan tablonun çıkmasına sebep oluyor.

Orta kuşağın gençlerle Survivor tartışmasına şahit olanınız var mı bilmiyorum ama inanın televizyondaki yorumculardan çok daha renkli  görüntüler ortaya çıkıyor.

Acun Ilıcalı’ya önümüzdeki dönem bu durumu değerlendirmesini öneririm.

Geçtiğimiz yıllarda ülke olarak zor günler geçirdiğimiz zamanlarda dahi izlenme rekorları kıran Survivor’da insanları çeken nedir çözemedim ama acayip merak ettiğim bir şey var; programa yarışmacı olarak katılmak isteyen gönüllülerin içinde başörtülü olan oldu mu?

Olduysa veya olursa yarışmanın formatına ters düştüğünü düşünür mü  Ilıcalı ?

Bu soruyu ne Acun Ilıcalı’yı zor durumda bırakmak ne de başka bir art niyetle soruyorum.  Kendisini şahsen tanımasam da hiçbir zaman bir ayrımcılık yapacağını düşünmem.

2018 Survivor’unun yarışmacılarının konuşulduğu şu günlerde bu sorunun cevabını merak ediyorum...


Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu, donla denize girseydi yine halkın adamı olacak mıydı?

28 Ağustos 2017
Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafını sevmeyenlerdenim.  Ne Kılıçdaroğlu’nu ne de bir başkasını rencide etmek değil niyetim sadece bir kadın vatandaş olarak düşüncelerimi yazacağım.

Atlet ve don erkekler için iç giyimdir. Atlete tişört muamelesi yapılması bu gerçeği değiştirmez.  Belki ailemde tanık olmadığım için bir erkeğin aile içi bile olsa sofraya – masaya atletle oturmasını hoş bulmam.

Bir Türk erkeği aile sofrasına atletiyle oturur  ama asla misafirinin karşısına çıkmaz. Bir siyasi parti lideri de  dört duvar arasında istediği gibi yaşayabilir ama fotoğrafla dahi olsa halkının karşısına çıkmamalıydı.

CHP’li arkadaşlar  maalesef bir fotoğraf karesiyle koskoca Adalet yürüyüşünü hiç etmiştir. CHP’nin, önce kendi liderine bir reklam yıldızı muamelesi yapmaktan ve “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” yaklaşımından vazgeçmesi lazımdır.

Samimi olarak ‘atletli fotoğraf’ ile halk adamı imajı vereceğini düşünenlere bir sorum olacak; Kılıçdaroğlu, donla denize girseydi yine halk adamı olacak mıydı? Zira halkımız beyaz donla denize girmeyi çok seviyor.

Ersoy Dede haklı “Kimseyi yemeyin Ertuğrul Bey.”

Ertuğrul  Özkök’ün’, Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafını  destekleyen yazısına istinaden Ersoy  Dede “… Verebiliyorsan kendi atletli fotoğrafını ver” çağrısı yapmıştı.

Ertuğrul Bey, arşivinden en atletli ve artistik fotoğrafını (!) koyarak çağrıya cevap verdi ama olmadı, zira kast edilen atletle fotoğraftaki atletin yakından uzaktan ilgisi yoktu…  Ertuğrul Bey’i az çok tanıyan herkes bilir ki, kendisinin böyle bir fotoğraf karesinin olması mümkün değil.

Bu yüzden Ersoy Bey haklı; “Kimseyi yemeyin Ertuğrul Bey.”

Yazının Devamını Oku

Bir amca, yeğeni kendisiyle birlikte olmak için ısrar etmiş bile olsa bunu kabul edebilir mi?

27 Ağustos 2017
Murat Başoğlu olayıyla ilgili tekrar yazmayı düşünmüyordum lakin “Sadece Murat mı suçlu; yeğenin suçu yok mu?” ifadelerini görünce dayanamadım. Hayatımda ilk defa bir erkek ve kadın arasında (karşılıklı rızaya dayalı) yaşananlarda tek tarafı suçlu görüyorum ve katıyım. Empati falan kurmadım ve kurmayacağım.

Küçükken akrabalarında çok kalmış biriyim. Dindar olanı da vardı alkol alanı da... Çok yakışıklı değillerdi, belki baklavaları yoktu ama şeref ve  namus sahibi insanlardı.

Kimse kusura bakmasın, benim gözümde Murat Başoğlu tecavüzcüdür, yalancıdır, sadece eşini değil doğup büyüdüğü ailesini aldatmıştır. Milletin gözünün içine  baka baka yalan söylemiştir.  Artçıları devam eden yıkıcı bir deprem gibi adeta…

Başoğlu, yeğeninin duygularını  istismar etmiş bir insandır. Bir amca, yeğeni kendisiyle birlikte olmak için ısrar etmiş bile olsa bunu kabul edebilir mi?

Mesele bir kız çocuğunun amcasına, dayısına, eniştesine, babasına âşık olması ile ilgili değil; mesele, karşısındakinin adam olmasıyla ilgilidir. Masum bir aşkı cinsel istekleri için kullanan birinden adam olamaz.  

Başoğlu’nun yeğeniyle görüntüleri  “Seks fantezisi için bir araya gelmiş bir erkek ve kadın” izleniminden başka bir his bırakmadı insanlarda.

Dikkat ederseniz Başoğlu ilk savunmasında “Görüntülerdeki kadının adı Olga’ydı, bir anlık bir şeydi.” açıklamasını yapmıştı.  Bu tarz ilişkiler de genellikle “Olga”larla yapılırdı çünkü.

Başoğlu’na gösterilen tepkilerin nedeni bu fotoğraf kareleridir ve haklı tepkilerdir.  

Başoğlu olayıyla ilgili takip ettiğim şey ise; olayın medyaya ilk yansıyan karelerinde kadının kimliği net değilken ve Başoğlu, “Yeğenimle beni yakıştırıyorlar, böyle bir şey olabilir mi?” diye savunma yaparken ne oldu da diğer kareler medyaya yansıdı?

Yazının Devamını Oku