Paylaş
Sanırsınız ikimiz de ilk kez uçağa biniyoruz, öyle sandı zaten bizim uçağın tüm yolcuları.
Ve eve vardık sağ salim, Begüm ve annemiz bizi sevinçle karşıladılar. Bir iki saat kadar mutluluk yaşayan bizler, akşam “nerede yiyeceğiz” diye kapışmaya başladık. Ailede en çok kullanılan kelime “küstüm”. Ya topluca küsüyoruz ya da bir an biri, öbür an öbürü herkese...
Ama yemek işini en iyi şekilde hallettik ilk gece. Her gittiğimiz yer dolu olduğu için, kimisini de biz beğenmediğimizden annemi Zuma’ya götürdük, sushi’yle açtı kadıncağız orucunu.
Ben bir et söyledim, eti alıp kesip, tabağa yerleştirmek suretiyle önüme getirmişlerdi. Çiğdi! Çiğ, bildiğiniz çiğ.
Servis deseniz bir felaket, kimsenin kimseden haberi yok...
Hiç mi hiç tavsiye etmem! Tabii bu benim görüşüm, benim zevkim. Başkası beğenebilir elbette, diyecek lafım yok. Ama benim aldığım hizmet ve kalitesi, gördüğüm bu.
Ben nerede yediğini, nerede içtiğini yazanlardan değilim, hele ki ülkemin insanı eti zar zor alırken, ama Bodrum’un raconu bu. Elimden geldiğince sizleri bilgilendirmek boynumun borcu.
Sonra Palmarina’da yürüdük. Zenginlik, şaşaa diz boyu.
En küçük tekne bizim deniz otobüsü kadar neredeyse.
Dükkânlar deseniz almış başlarını gitmiş. Ben en son altı, yedi sene önce gelmiştim Palmarina’ya, o zaman yat limanıydı.
Üç beş dükkan vardı, şimdi açık havada bir AVM havasında. Millet alışverişte 500 liraya havlu, 2 bin liradan başlayan fiyatlara mayo, bikini alıyor.
Herhalde tatile gelirken havluyu, mayoyu evde unutmuşlar dedim kendi kendime, güldüm!
Asıl amaç, dostlar alışverişte görsün!
Kuyumcular da çok rağbette! Yahu kim mücevher alır buradan dedim, bir yerine beş ödeyerek? Hani evlilik yıldönümü, doğum günü falan olsa insan hazırlıklı gelir değil mi ama?
Ama çok enteresan işler dönüyor Bodrum’da, onlar alıyormuş! Anladınız siz onu...
Evimiz Gündoğan’da, Cennet Sitesi’nde.
Sahile sıfır bir yer. Evin içinde annemin gitmem diye benden sakladığı sürprizle karşılaştım! Bolca merdiven var evde, inip çıkmak bir işkence.
Bu sitede yaş ortalaması 70, hanımlar çok zarif, beyler ise salon erkeği şeklinde.
En güzel yani, herkes birbirini tanıyor, herkes birbirine son derece saygılı.
Gürültüden uzak...
İstersen kum üzerinde şezlongda yat, istersen çimlerin üstünde. Çim tarafı huzurla dolu, benim tercihim orası...
Ben burada kasıyorum biraz kendimi, “Ay düşersem... Ay yüzerken kolumu hareket ettirebilecek miyim? Ay dışarıdan gören biri anlar mı felç geçirdiğimi?” diye.
Yok anlamıyorlar. Bilenler de sevgiyle yaklaşıyorlar.
Ama kas kas nereye kadar? Tutuldu tüm vücudum! Kas gevşetici sağ olsun...
Biraz önce yine kavga ettik. Ayça dedi ki; “Bu evi ilk terk eden sen olacaksın galiba!”
“Bodrum’u niye terk edeyim?” dedim, “Evden gideceğim!”
Kavga nedeni, “Akşam evde oturacağım” demem. Niye Ayçalarla Il Riccio’ya yemeğe gitmiyormuşum, antisosyalmişim...
Gitmiyorum kardeşim, gitmiyorum...
Şaka bir yana, beş senedir eve kapatmışım kendimi, evim güzel bana yeter diyordum hep. Ama tatile çıkmak da güzelmiş, hele tüm aile bir arada, hır gür de olsa...
Hepinize iyi bayramlar olsun, sağlıkla, mutlulukla, kazasız belasız...
Paylaş