Paylaş
Il Riccio...
Il Riccio bir İtalyan lokantası. Yemeklerini kızım uzun süredir anlatıyordu, “çok lezzetli hatta müthiş” diyordu. Tam bugün yarın gideriz derken, benden önce arkadaşım Müge ve kocası gittiler bir akşam.
İlk başta her şey güzel... (Yer güzel zaten, Cennet Koyu’nda.)
Ortam da güzel.
Dikkatlerini çeken tek şey boş olması... Yarısı boş görünüyor restoranın.
Sipariş veriyorlar. Önden üç tane iştah açıcı geliyor, sonrasında yedi kişinin hepsi ıstakozlu makarna söylüyor. İki şişe şarap da var hesapta ama ödenen hesaba göre devede kulak kalıyor.
Ha bu arada, bir şişe su 15 lira! Bir litre cola 28 lira!
Bittikçe bardakları dolduruyor garson ve gecenin sonu geliyor, hesap isteniyor.
Şimdi sıkı durun, gelen hesap 2.800 lira!
Müge ve kocası “tamam” diyorlar, “biliyoruz ıstakoz pahalı ama bu kadar olmaz ki!”
Bir şişe su 15 lira, tam 10 şişe su açılmış, sırf 150 lira su parası tutmuş!
Sinir geldi bana dinlerken birden, gözümün önüne denizin dibi geldi...
Istakoz bu kadar para ettiğini bilse, denizin dibinde dolaşırken tüm denizde yaşayanlara hava satar! Yanından geçen diğer böcekleri şöyle bir gözleriyle süzer, balıkları kale almaz bile; “Ayyy sen levrek, çupra, ay hele istavrit mistavrit ay görüşmeyelim lütfen, yan yana gelemeyiz.”
Ay gerçi burada levrek, çupra onlar da bin para... Lokantasına göre aynı levreği ya on kuruşa yiyorsun ya bin kuruşa!
Gündoğan pazarı...
Gündoğan pazarına gittik. Ben pazar alışverişini çok severim, bayılırım.
Burada da zaten bayılıyordum sıcaktan, Allah’tan kafamı hortumla ıslattım da yola devam edebildim.
Pazarda çeşit az. Öyle hiç Ege otları falan satılmıyor.
Taze sarımsak sordum, “Mümkün değil buralarda bulamazsınız” dediler.
Meyveden yana şanslı bir pazar ama ne yalan söyleyeyim, sebze kısmı beni kesmedi...
Bilhassa pahalı İstanbul’daki pazarlara göre tabii. 10 limon 15 lira ama bu durum koymuyor insana.
Buranın halkı o kadar iyi ve tatlı ki, ailece çalışıyorlar. Bir aile gördüm, yere bağdaş kurmuş barbunya ayıklıyorlar. Kadın, adam ve iki çocukları, düşünsenize ya acayip tatlılar.
Sohbet ettim biraz, “Abla” diyorlar, “Biraz pahalıyız belki ama sadece yazın para kazanıyoruz, kışın da yazın kazandıklarımızla geçiniyoruz. Ama mallarımız taze, dalından, toprağımızdan topluyoruz.”
Pazardan çıktıktan sonra düşündüm, iki farklı hayat var...
Biri pahalı lokantalar, biri de hayatın gerçekleri...
Bir yerde bir tabak salata 65 lira, diğer yanda 65 liraya pazardan bir sürü şey alıyorsun, tüm hafta tüketiyorsun.
Hayat her zaman olduğu gibi parası olana güzel ama bakıyorum onlarda da suratlar asık. Her şeye sahip olmak da bir dert, hayattan beklentin kalmıyor...
Oysa pazardaki için hep bir mücadele... Hayattan beklentileri çok fazla...
Umarım hayat onlara tüm istediklerini sunar...
Paylaş