Paylaş
Gecenin karanlığı ve sessizliğinde herkesin uyuyuşunu izliyorum. Dünya yeni birgüne hazırlanıyor. Ben ise kafamı duvara yaslamış, elimde bir bardak suyla yıldızları seyrediyorum.
Çok uzaklara bakıyorum ki, içimi kasıp kavuran, bir ateş topu gibi karnımın ortasında duran özlemlerimi görmeyeyim.
Uzaktaki oğluma kavuşmaya bir kaç gün kaldı. Derin nefes alıp sayıyorum: 3, 2, 1...
Geriye saydıktan sonra balımın öne düştüğünü farkediyorum. Ateş topları arasında yok olmuş masumlar. Zaten gecenin karanlığı gibi zifiri bir boşluk bu. Kayıp duygusunu yaşamanın kenarında durmak... Zor geliyor.
Kalan 3 günü, yitip gidenlerin yanına koyunca; dinginlik, büyük bir gürültüyle havalanarak şehrin göğünü delen uçağın yaptığı gibi, delik deşik oluyor.
Her yerde körpecik bedenlerin cansız fotoğrafları, ahlar, beddualar... Korkmazken korkmaya başlıyorum. Belki bir gece göğü delercesine kalkan bir uçağın gürültüsünde, dünya yeni bir güne hazırlanırken, yüreğimdeki ateş topuyla rüyalara yol alacağım.
Hep böyle oldu. Ne zaman oğlumu çok özlesem, çocuğunu bir daha hiç göremeyecek annelerin fotoğrafları düştü kucağıma. Başım hep öne eğik, bin bir saygıyla sustum.
Şimdi yine sonsuz bir saygıyla kendi duygularım adına susuyorum. Yüreğimizi dağlayan onlarca masumun katledilişi için kahrolurken, cılız bir umutla savaşın hiç olmayacağını hayal ediyorum.
Tüm insanlık için barış, yeryüzündeki her çocuk için güle güle büyüyecekleri güzel bir dünya diliyorum.
Vicdan güneşi eli silahlı herkesin içini aydınlatsın.
Paylaş