'3 yaşındayken daha politiktin'

12 Eylül 1980 ... Darbe olmuş. İzmir' de hava her zamanki gibi sıcak. İşe gitmek için çok erken saatte yola çıkan babamı askerler durdurunca, "olur mu işe gitmem lazım, yevmiyemi keserler" diyor. Yevmiyenin kesilmemesi -her hanede olduğu gibi – bizim hanede de hayat mücadelesi.

Haberin Devamı

Babamın derdi ekmek parası, askerin derdi vatandaşı eve göndermek. Sokağa çıkma yasağı var.

Eve gelip anneme durumu anlatıyor ve televizyonu açıyorlar. Ben de her zamanki gibi karşısına geçip dinliyorum. O güne değin televizyonda daha önce hiç görmediğim apoletli amcalar, hatta dedeler bir şeyler anlatıyorlar.
Televizyon ekranında o dönemin moda filtrelerinden var tabii. Bizimkisi turkuaz.
Açıklamaları izledikten sonra olanların ne anlama geldiğini anneme sorunca "yaşanan kavgaların bitmesini istiyorlarmış" diyor. 3 yaşındayım, inanıyorum.

Aradan biraz zaman geçiyor. Anneme "üf, ben bu haberlerden çok sıkıldım, hani nerede Ecevit onu dedi, Demirel bunu dedi diyen spiker" sorusunu soruyorum. O soru yıllar içinde fenomenleşiyor. O an annem şaşkın bir halde, 3 yaşında bir çocuk memleketin tek sesliliğinden 1 ay geçmeden sıkılmış. Ne desin? Ortalık daha karışık. Evde konuşulanlar bile sorun yaratabiliyor.

Yukarıda anlattıklarıma ekranda yürüyen askerler, komutanlar, demeçler, hapse girenleri, hiç çıkamayanlarla ilgili kareler, silik de olsa, eşlik ediyor.

Yıllar sonra üniversite öğrencisi olduğumda babam bir söz istiyor: “Sakın olaylara karışma. Sakın.” Nedenini sorunca çok acı çekmiş insan hikayeleri anlatıyor. “Tamam” diyorum.

Üniversite yılları apolitik geçiyor. Siyasi görüşü için mücadele edenleri izliyor, anlamaya çalışıyorum. Hepsinin verdiği mücadeleyi demokratik sınırlar içinde olmak kaydıyla "haklı" buluyorum. Farklı sesler "Ecevit şunu dedi, Demirel bunu dedi" günlerini hatırlattığından mıdır, nedir, farklılıkları bir arada görmek hoşuma gidiyor.

Okulu bitirip meslek sahibi olunca "olaylara karışma" baskısı gelmiyor ailemden. Çünkü gerek yok. Hiçbir mücadelenin aktörü olamamış, sinmiş bir kenarda izlemiş birine tembihlenecek şey değil bu.

Hatta annem çoğu konudaki sakin tavrıma şu cümleyle tepki veriyor: 3 yaşındayken daha "politiktin"!

Doğru. 3 yaşındaydım. Anne ve babamın -büyük bir korkuyla- ülke gündemini bana “yaşanan kavgaların bitmesini istiyorlarmış” diyerek toz pembe anlattığı yıllar yaşanıyor. Büyüdükçe güvenim sarsılıyor. Benim için politika can yakan bir şey.

Apolitik 80 kuşağı olarak büyümüş, yıllar sonra ebeveyn olmuş biri olarak şimdi çocuğuma gündemi tarif etmeye çalışıyorum.

Oğlumdan en şiddetli tepkiyi Youtube' un kapatıldığını gün alıyorum: "ama ben bu akşam yemeğinden sonra dinozor videosu seyredecektim" diyerek ağlamaya başlıyor. Üzüntüsünü çok iyi anladığımı, bir konudan dolayı Youtube’ un kapandığını dile getiriyorum ama o 3 yaşındaki Aylin' den farklı bir tepki veriyor: "ama ben izlemek istiyorum anne, ben hiç kötülük yapmadım!".

Yanıt olarak "evet, çok haklısın. Bir lider bir kararı alırken herkesi düşünmeli. Büyüklerin tartışmasından çocuklar etkilenmemeli" diyorum. Yetmiyor.

Şimdi haberlerde en ufak bir gerginlik haberi görse “Youtube’ mu kapattılar” sorusunu soruyor. Annem gibi toz pembe anlatmaya çalıştığım bir durumdan çok uzaktayım. Çünkü politika direk olarak 4,5 yaşındaki bir çocuğun çizgi film izleme özgürlüğünü elinden alarak canı yakıyor.

Apolitik yetişmiş ebeveynler olarak, algısı, yorumu ve analizi çok daha politik ve tepkisel bir nesil yetiştiriyoruz. Yarın büyüdüklerinde “özgürlüklerimiz için ne yaptınız” sorusunu sormalarından çekiniyor, halimizi ahvalimizi kara kara düşünüyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları