* Ailenizin hikayesi ile başlayalım mı? Amerika’ya gelişleri nasıl olmuş?
Aslında hikaye Rodos Adası’nda başlıyor. Büyükbabam Rodos’ta bir rakı fabrikası açmış 1920’lerde. Sonra Anadolu’ya göç etmişler. Önce İzmir’e yerleşmişler. Babam dedemin işini geliştirmiş önceleri ancak daha sonra Amerika’dan binaların inşasında kullanılan makineler getirmeye başlamışlar ve işleri ilerlemiş.
* O sırada hala Izmir’de mi kalmışlar?
Hayır, 1960’larda İstanbul’a taşınmışlar ve Bebek’e yerleşmişler. Rakı işini bırakarak tamamen makine işine dönmüşler. Daha sonra babam 1980’lerde Amerika’ya gelmiş ve şu an içinde bulunduğumuz New York 5. Cadde’de bulunan bu binayı satın almış.
TÜRK TOPLUMUNA DESTEK OLUYORUZ
* Binanız gerçekten Manhattan’ın kalbinde müthiş bir yerde ve siz bu binayı tamamen Türk tekstilinin gelişmesine destek olmak için kullanıyorsunuz. Bu nasıl oldu?
TÜRK kahvesi dünyada eşi benzeri olmayan çok önemli bir kültürel mirasımız. Toplumlar arası diyaloğun gelişmesinde de çok önemli bir kültürel araç olan Türk Kahvesi maalesef yurtdışında yeteri kadar bilinmiyor. Bu kültürel misyonu görev edinen Gizem Şalcıgil White, “Kahve kültürünün dünyada yayılmasında büyük rol üstlenen 500 yıllık kahve kültürümüzü ve tarihsel değerini iletişim ve gastro diplomasi aracılığıyla daha etkili şekilde anlatmamız gerekiyor” diyor...
Turkish Coffee Lady fikri nasıl ortaya çıktı?
Amerika’da günde 400 milyon bardak kahve tüketildiği halde, tarihteki ilk kahve pişirme yöntemi Türk kahvesinin kültürel değeri burada bilinmiyor. Bu nedenle, 13 yılı aşkın süredir, Türk kahvesi kültürümüze değer kazandırmak adına yurtdışında kültürel köprüler kurarak gastro diplomasi alanında çeşitli çalışmalar yürütüyorum. 2012’de ”Gezici Türk Kahvesi Kamyonu (Turkish Coffee Truck)” projesini başlattım. Bu ödüllü projemiz ile şu ana kadar ABD, Hollanda, Belçika, Fransa ve Kanada’nın başlıca şehirlerini gezdik, bu kamyonla dolaşarak 30 binden fazla kişiye Türk kahvesi tattırdık. Tüm bu çalışmalar Washington Post gazetesinin 18 Eylül 2012 tarihindeki sayısında geniş şekilde yer aldıktan sonra “Turkish Coffee Lady” bir marka olarak bilinmeye başladı. Senelerdir Türk kahvesi kültürünü gönüllü olarak tanıtmam nedeniyle Amerikalılar bana ‘Turkish Coffee Lady” ismini verdiler.
Türk kahvesini tanıtmak için Amerika’da gezmediğin yer kalmadı diyebilir miyiz?
“Türk Kahvesi, 500 yıldır Dostluğun Tadı” sloganıyla Harvard, Yale gibi seçkin üniversitelere gidip Türk kahvesini hem etkili ve hem eğlenceli bir şekilde genç nesillere tanıttık. Washington Türk Büyükelçiliği, Empire State binası ve Harvard Üniversitesi’nde uzman sunumları yapıldı, çeşitli kültürel faaliyetler düzenlendi. Proje ABD Temsilciler Meclisi’nde onurlandırıldı. 2013 Mayıs ayında ise, Hollanda, Belçika ve Fransa’yı kapsayan bir tanıtım turu daha düzenledik. En son 2019 Eylül ayında ‘Türk Kahvesinin Evrensel Yolculuğu” temalı bir kahve kültürü tanıtım turu gerçekleştirdik.
Hem bir anne hem de bir kadın girişimci olarak ürettiğin kadın projelerinden de bahseder misin?
MEDYADA GRUP KURULDU
Bu amaçla önce sosyal medyada kurduğumuz grupla bu vizyonumuzu paylaştık ve bizimle bu yolda yürüyecek kişileri bulmaya çalıştık. Kısa sürede grubumuz binlerce kişiye ulaştı. En güzeli de yıllardır bu şekilde düşünen ama bunu uygulayacak yer ve platform bulamayanların şevkle aramıza katılmasıydı.
Bu noktada, 25 yıl boyunca Avrupa ve Amerika Üniversiteleri’nde Barış ve Sosyal Yapılanma üzerine dersler veren, projeler yürüten daha da önemlisi dünyanın geri kalmış bölgelerinde sivil kalkındırma çalışmaları yapan eşim Prof. Alpaslan Özerdem bu yöndeki tecrübelerini doğduğu topraklara aktarmak üzere bir dernek kurmaya karar verdi. Böylelikle Kırkağaç Tarihi Gurme Şehri Kalkınma Derneği doğdu.
Biz yurtdışında olduğumuz için her an fiziksel olarak orada olamasak da ileri vizyonlu, çalışkan ve yenilikçi Kırkağaçlılardan oluşan Yönetim Kurulumuz canla başla çalışarak derneği ve düzenlediğimiz şenliği çok güzel noktalara getirdiler. Geçtiğimiz hafta son derece güzel bir etkinlik yaşandı. Özellikle onlarca çocuğun bu yöresel yemekleri yapmayı öğrendikleri atölye çok özeldi...
TOPLUMSAL HAREKET
Bu noktaya gelirken her şey güllük gülistanlık olmadı tabi... Ülkemizde hep rastladığımız şekilde, yapılanların altında art niyet arayanlar, gelişim ve değişimden hoşlanmayanlar, ilerlemeden rahatsız olanlar, hatta yolumuzu bilerek kesmeye çalışanlar oldu ve olacak biliyoruz. Bu anlarda eşimle oturup sürekli kendimize niye bu yola çıktığımızı, ülkemiz ve yöremiz için ne yapmak istediğimizi tekrar hatırlattık ve kalbimizdeki inancı güçlendirdik. Sonuç olarak, küçücük bir farkındalıkla başlayarak geniş bir vizyonda ilerleyen bu hareket şimdi büyük bir toplumsal harekete dönüştü ve kültürel miras yeni kuşaklara aktarılmaya başlandı. Darısı, ülkemizdeki tüm güzel ve değeri bilinmeyen yörelerimizin başına...
Uzun yıllardır Amerikan sivil toplum çalışmalarında önemli görevler üstlenen Argun, bu etkinlikte üç semavi dinin mensuplarını bir araya getirdi. Üç farklı kadın dini kanaat önderinin konuşmalar yaptığı etkinlikte Kurban Bayramı’nın anlamı ve dinlerin kültürek hayata etkileri konuşuldu. Amerikalı Kongre Üyesi Don Beyer’ın da konuşma yaptığı etkinlik sonrasında İslam geleneklerine uygun yemekler servis edildi ve müzikler dinlendi.
Her dine, kültüre ve etnik kimliğe saygı göstermeyi ve varlığını sürdürmesi için gereken şartları yerine getirmeyi toplumsal varlığının ana unsuru haline getirmiş olan Amerikan kültürünün bu konudaki hassasiyetinin önemli olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak biz ülkesi ve geleneklerinden kilometrelerce uzakta bulunanlar için bu buluşma çok mutluluk verici bir etkinlik oldu.
Geçtiğimiz günlerde Türk -Amerikalıların düzenlendiği böyle bir etkinliğe katıldım. 2019 yılında Türk-Amerikan Koalisyonu tarafından düzenlenen ilk Türk -Amerikalı Kadınlar Konferansı’nın başarısı üzerine bu yıl Türk- Amerikalı Kadınlar Ulusal Koalisyonu sponsorluğunda bir toplantı yapıldı. Kentucky eyaletinde düzenlenen bu toplantıya özellikle Amerika’da siyasi hayata atılan, atılmayı planlayan Türk-Amerikalı kadınlar katıldı.
ÖZELLİKLE KADINLAR
Bu ülkede yaşayan tüm etnik gruplar, müthiş bir kenetlenme becerisi göstererek çoktan siyaset sahnesinde yerlerini almış. Özellikle Türk -Amerikalı kadınların siyasette yer alması son derece ciddiye alınacak ve üzerinde çalışılacak bir konu. Bu nedenle, 29 Ekim 2020’de kurulan Türk- Amerikalı Kadınlar Ulusal Koalisyonu’nun önemli bir misyon üstlendiğini düşünüyorum. Kuruluş amaçlarını eğitim, politik etkinlikler ve politik destek olarak belirleyen Koalisyon, Amerika’daki politik sistem üzerine bilgilendirme yapmasının yanı sıra kongre üyeleri ile biraraya gelerek Türk toplumunu tanıtmak ve olumlu ilişkiler kurulmasını sağlamayı da görev edinmiş. Amerika’nın Kentucky eyaletinde düzenlenen toplantıya İzmir’den Adana’ya Türkiye’nin birçok yerinden Amerika’ya göç ederek türlü mücadelelerle burada var olmayı başaran, şimdi de siyaset hayatında Türk-Amerikan kimlikleri ile yer almak isteyen adaylar katıldı. Chobani kurucusu Hamdi Ulukaya gibi destekçileri bulunan organizasyonun, tüm katılımcılara yönelik güçlü eğitimlerle donatılmış benzerlerinin çoğalması gerektiğine inanıyorum.
* İzmirlisiniz, Amerika'ya gelişiniz nasıl oldu?
İzmir Bornova doğumluyum. Karşıyakalıyım. Annem Eser Sütçüoğlu ve ve babam Cem Sarınoğlu her ikisi de Nazilli asıllı ve doktor. Ege Üniversitesi’nde tanışıp evlenmişler. Ben 3 yaşındayken babam Tennessee Üniversitesi’nden bir teklif almış ve Memphis’e taşınmışız. Sonrasında ise Tarım Bakanlığı’na bağlı bir departmandan Amerika’nın tıbbi anlamda yetersiz olduğu bölgelerde doktorluk yapması teklif edildi. O da kabul etti ve bu yörelerde uzun yıllar kadın doğum doktoru olarak çalıştı. O kasabada yaşayan neredeyse tüm çocukların doğumunu babam gerçekleştirdi. Çünkü tek kadın doğum doktoru babamdı.
* Amerika’da büyümüşsünüz ama Türkçeniz gayet iyi...
Annem Türkçeyi iyi öğrenmemiz konusunda çok kararlıydı. Bizi her yaz tatilinde Türkiye’ye gönderirdi. Üniversiteye kadar olan tüm yazlarımı Kuşadası’nda geçirdim.
* Amerika’da avukatlık oldukça uzun bir eğitim gerektiriyor değil mi?
Amerikan Hukuk Sistemi’nde üniversite bitirdikten sonra hukuk okunabiliyor. Ben Georgetown Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okudum, üzerine daha çok uzay araştırmaları yapan kurumlarla çalıştım. Sonrasında hukuk okumaya karar verdim ve avukat oldum. Bitirince Birleşmiş Milletler’in bir programına katılarak Kamboçya’ya gittim. Bu dönemde kriminal suçlarla ilgilenmek istediğimi farkettim ve Ağır Ceza olaylarıyla çalışmaya başladım.
“Tarihi İncil dönemlerinde Aziz Paul’ün seyahati sırasında Smyrna Kilisesi son derece güzel işler gerçekleştiriyordu. O nedenle bizim kasabamız da adını buradan aldı. Hatta kasabamızın sembollerinden biri olan iç savaş kahramanı Sam Davis’in atalarının da Akdeniz’den geldiğine inanıyoruz. Smyrna’da 1850 civarlarında Avrupalı ve Akdenizli etkisi var. Hatta Nashville’de Atina’daki Parthenon replikası inşa edilmiş.”
Şehir, 1869’da Amerikan iç savaşı sırasında kurulmuş. Smyrna ismini ise Türkiye’de bulunan 7 kiliselerde geçen Smyrna Kilisesi’ndan almış. Ege Bölgesi, Hıristiyanlığın ilk kiliseleri olarak bilinen, İncil’de adı geçen 7 kiliseye ev sahipliği yapıyor. Erken Hıristiyanlık döneminin yedi büyük kilisesi olan bu kiliseler simgesel bir öneme sahip.
Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde 37 adet Smyrna isimli şehir var. Çoğu 19. yüzyılda Avrupa’dan, özellikle Akdeniz’den gelen göçmenler tarafından kurulmuş. Osmanlı tarihine bakıldığında özellikle 19. yüzyılda Amerika’ya büyük bir göç dalgası dikkate çarpıyor. Doç. Dr. Cemal Avcı’nın Amerika’ya Osmanlı Göçleri adlı çalışmasında bu dönemde hem müslüman hem de gayri müslim birçok Osmanlı’nın göç ettiği, bu göçler sonrasında Anadolu’daki gayri müslim sayısında azalma olduğu görülüyor. Her ne kadar Smyrna isimli şehirler 7 kiliseler ile bağlantılansa da diğer kilise isimleri Smyrna kadar yaygın değil. Anlaşılan o ki, Anadolu’dan Yeni Dünya’ya göç edenler geldikleri toprakları ve İzmir’i unutamamış ve kurdukları şehirlere Smyrna adını vererek anılarını yaşatmış.
İzmir’de Tarımsal Ar&Ge çalışmaları amacıyla kurulan Döngü Kooperatifi yaklaşık 3 yıldır keten tarımı ve kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla yaptığı çalışmalar nedeniyle konvansiyona davet edildi. Türkiye’den Kırmızı Biber Derneği önderliğinde yoğun bir delegasyonla katılım gerçekleştirilen BM Kadının Statüsü Komisyonu oturumlarında, kadın ve iklim değişikliği konularında çalışmalar yapan TEMA gibi birçok oluşumun hazırladığı birçok belgesel filmin de gösterimi yapıldı. Bu kapsamda Ölümüne Boşanma gibi ödüllü filmlerin yanısıra Döngü Kooperatifi’nin hazırladığı Ketenin Döngüsü belgeseli de gösteriliyor.
BM Kadın Konvansiyonu’nda Kırmızı Birber Derneği’nin Ekofeminizim ve Cinsiyet Eşitliği panelinin yanısıra Döngü Kooperatifi de ‘İklim Değişikliğinde Yaratıcı Çözümlerde Kadın’ konulu paneller düzenleyerek konvansiyon katılımcılarına Türkiye’de yapılan çalışmaları anlatacaklar.