HUKUKEN bilmem ama, kadına saldırının “hafifletici bir sebebi”nin vicdan terazisinde yerinin olamayacağını düşünüyorum. Her geçen gün, kadınlara, özellikle eski eşlere yönelik şiddet artıyor. Kadına yönelik şiddetin gerisinde, geleneksel toplumsal yapı tarafından içkin kabullenmenin, hatta desteğin çok büyük rolü var. Ayşe Paşalı katliamının ardından yine bu hafta Ankara’da Behice Ç. eski eşi tarafından 18 yerinden bıçaklandı. Kızı, defalarca kez devlet koruması istediklerini söylüyor. Bu noktada devlet koruması tanımının yanlış algılandığını vurgulamak gerekiyor. 4320 sayılı Ailenin Korunması Kanunu, şiddetin bildirilmesinin ardından bazı “koruma tedbirleri” öngörüyor. Bunların arasında yanlış anlaşıldığı gibi “fiili olarak bir kişinin koruma olarak verilmesi” bulunmuyor. Ancak, tehdit oluşturan bireylerin, tehdit altındaki kadın veya çocuklara belli bir mesafeden fazla yaklaşması mahkeme kararıyla yasaklanabiliyor. Onun takibinin yapılıp yapılmadığı ayrı bir araştırma konusu. Behice Ç. olayında yargının böyle bir yolu tercih edip etmediğini bilmiyoruz. İşin olay öncesi hukuki kısmı böyle. Ancak bir de sıkça rastlanan saldırı sonrası “hafifletici sebepler” var ki, bu tür olaylarda her duyduğumda Yiğit Özgür’ün “tepsi müdafa” ve “hafifletici sepetler” karikatürü geliyor aklıma. Kadına yönelik şiddetin işte ancak “hafifletici sepetleri” olur diyorum kendi kendime, herhangi bir sebep kabul edilemez. Birgün Gazetesi’nden Esra Koçak, saldırıya uğrayan Behice Ç. ile konuşmuş. Gazetecilik açısından başarılı saydığım bu haberin satır aralarında yine o belalı namus tanımına geliyoruz. Saldırgan eski eşin “onu namus için bıçakladım” sözlerine savunma getirmek durumunda kalmış Behice Ç. Ancak bu içi kof, kokuşmuş namus tanımlamasına da itirazı var Behice Ç.’nin. “Öldürülmem için yeterli bir neden mi?” sorusunu yöneltiyor haklı olarak. İşte şiddeti uygulayanların “namus” sığınması, sadece adaletin gözünde değil, toplumsal çevrenin gözünde de sözde “haklı görünme” çabasından kaynaklanıyor. Kadınlara yönelik şiddetin azaltılmasının yolu da bu tür, “namus, tahrik” gibi izafi tanımlara toplumun prim vermemesinden geçiyor. Kadına yönelik şiddeti engellemenin ayaklarından biri hukuki düzenlemeler... Ama diğeri de toplumun olumsuzlaması. Kadına yönelik şiddeti “her ne nedenle olursa olsun” reddetmeyen bir toplumda cinayetlerin önüne geçmek güç gözüküyor. Bunun yolu da sistemli ve çağdaş bir eğitimden geçiyor.