Paylaş
Yıl 1964’tü.
Berlin Film Festivali’ndeki Altın Ayı büyük ses getirdi.
Aslında film 1963’te çekilmiş ancak sansür nedeniyle Türkiye’de gösterime girememişti. Kaçırılan bir kopyayla ilk gösterimi Berlin’de yapıldı.
Filmin rüzgârı Türkiye’yi aştı, Hollywood’a ulaştı.
‘Susuz Yaz’ filminden
25 Temmuz 1964 tarihli Hürriyet’te Fecri Ebcioğlu’nun yönettiği ‘Sinema ve Müzik’ sayfasında Erksan’ın Hollywood’un radarına girdiğini anlatan bir haber vardı.
ABD sinema endüstrisinin başrol oyuncularından Warner Bros’un temsilcisi Brian Whole, Susuz Yaz’ı Berlin’de iki kez izlemişti. Soluğu İstanbul’da aldı. Erksan ile Ayazpaşa’da bir pastanede buluştu. Erksan’ı Hollywood’a transfer etmek istiyordu.
Merak ettiği, “kamerayı kullandırmaya kadar her yönüne hayran kaldığı bu film” büyük imkânsızlıklar içinde nasıl çekilmişti? Bir de açık çek veriyordu: “Hollywood’a geldiyseniz bilirsiniz. Bizim imkânlarımız çok büyüktür, size olan itimadım geniş. Belki de kısa zamanda dünya çapında bir rejisör olabilirsiniz.”
25 TEMMUZ 1964
‘EVVELA MEMLEKETİM’
Ama bir yanıt alamıyordu. Erksan, Halit Refiğ, Lütfü Akad, Memduh Ün gibi isimlerle birlikte ulusal sinemaya inanıyordu.
Uzun bir süre düşündükten sonra Metin Erksan şu yanıtı verdi: “Mr. Brian, bu teklifi bana beş sene evvel yapmış olsaydınız hiç şüphe yok, düşünmeden size ‘Evet’ derdim. Hatta Amerika’ya gidip film çevirmek en büyük idealimdi. İşe başlarken sadece bunu düşünüyordum. Fakat artık iş değişmiştir. Bugün Türkiye de kendini film piyasasında dünyaya kabul ettirmiştir. Üstelik memleketim filmciliğinin bana ve benim gibilere ihtiyacı var. Evvela memleketim filmcilikte arzu ettiğim seviyeye yükselsin ondan sonra.”
Brian Whole, “Size düşünmek için zaman. Ben bu akşam gidiyorum. Size adres bırakayım. Müspet cevabınızı verin ve hemen biletinizi yollayayım” diyerek görüşmeden ayrıldı.
Erksan, Hollywood’a gitmedi. Hatta bu görüşmeden hemen sonra ‘Suçlular Aramızda’ filminin çekimlerine başladı.
Ardından da, Sevmek Zamanı filmini çekti. Müşfik Kenter ile Sema Özcan’ın rol aldığı bu filmin de Metin Erksan hayranları için ayrı bir yeri bulunduğunu söylemek lazım.
HER ÜÇ DAKİKADA BİR GOL ATTIK
1957 Dünya Ordulararası Futbol Sampiyonası’nın ilk maçı Türkiye ile ABD takımları arasındaydı. Adana Stadı’ndaki maçın henüz ikinci dakikasında Mikro Mustafa kafa ile ABD ağlarını sarstı.
Golden üç dakika henüz geçmişti ki Mikro Mustafa bu kez yerden çıkardığı bir şutla durumu 2-0’a getirdi.
Dakika 7, 15, 39 falan derken ilk yarı 7-0 sonuçlandı.
İkinci yarı daha garipti. 50’nci saniyede Nusret 8’inci golü attı.
18 ŞUBAT 1957
Bundan sonra maçta film koptu. Türkiye Ordu Takımı neredeyse her üç dakikada bir gol attı. Hatta ikinci yarının 9, 11 ve 12’nci dakikalarında peş peşe üç gol atıldı. Kadri aynı dakika içinde, 32’nci dakikada, iki gol birden attı.
Türkiye, maçın son beş dakikasında ise gol atmayı bıraktı.
Maç, tarihi bir skorla, 19-0 sona erdi.
Mustafa Ertan 6, Nusret 5, Mikro Mustafa ile Kadri 4’er gol kaydetti.
ABD takımı Türkiye’nin
kalesine sadece dört kez gelebilmiş, bunlardan biri şuta dönüşmüştü. Evet, ABD turnuvanın en zayıf takımlarındandı. Ama hiç kimse böyle tarihi bir skor beklemiyordu.
Hürriyet’in maçla ilgili haberinin tamamı, gollerin dakikalarını ve atanları yazarak dolmuştu bile.
Maç akşamı Erkan-ı Harbiye-i Umumiye adına iki takımın oyuncularının şerefine bir ziyafet verildi.
Ama o ziyafetin nasıl geçtiğine ilişkin haberde tek satır bile bilgi yoktu.
13 MART 1971
DOĞAN ÇOCUĞA TELEFON SIRASI ALINIYORMUŞ
Yeni doğan çocuk için bir ağaç dikildiğini bilirdik. Meğer, 70’lerde kentlerde doğan çocuk için telefon sırasına giriliyormuş.
1980’lerin sonuna kadar, eve telefon bağlatmanın ne kadar zor olduğunu daha önce yazmıştım.
Bugün, hemen herkesin gidip dakikasında cep telefonu alabildiğini düşününce inanması biraz güç gelebilir.
Bu haber 13 Mart 1971 tarihli Hürriyet’ten:
“2.5 yaşındaki oğlu için daha şimdiden telefon müracaatı yaptı.”
Ortaköy Dereboyu’nda yaşayan Nail Telci, kendisinin “baba sözü dinlemeyerek” erken yaşta telefona müracaat etmediğine yanıyordu. 7 yıldır telefon bekliyordu.
Bundan ders alan Telci, 2.5 yaşındaki oğlu Aydın Cem Telci adına “Şişli Santral mıntıkasına” başvurusunu yaptı.
Telci’nun umudu, “oğlu yuva kurana kadar” bir telefon sahibi olmasıydı.
2.5 yaşındaki Aydın da elindeki telefon cihazını “şimdilik oyuncak” olarak kullanıyordu.
Paylaş