Taraftarı kızgın…
Taraftarı küskün…
Başkanları Ali Koç’u ve yönetimi istifaya davet ediyorlar…
Beş yılsonunda ilk kez ve büyük bir çoğunlukla istiyorlar bunu…
Ben de en az onlar kadar kızgınım…
***
Günlerden perşembe…
Kâbus içinde yaşanan pazar gününden bu yana dört gün geçmiş…
Gençliğimde gazeteler oyuncu fotoğraflarıyla takımları tanıtırlardı.
Biz keser saklardık.
Son gün tam sayfa büyük bir karşılaşma takvimi şeması çıkardı.
Şampiyonluğa giden yolu anlatırdı… Grup aşaması haricindeki kutucuklar boştu.
Biz bunu duvara asar, maçlar sonuçlandıkça kutucukları doldururduk.
Kupa bitene kadar o gazete duvarımızda asılı kalırdı.
Bu cep telefonları çıktı. Bana göre işin tadı biraz kaçtı.
Bir de Halit Kıvanç usta da olmayınca, “nerede o eski Dünya kupaları?”, demeye şimdiden başladım.
Beynimizin içine yerleşmişlerdir, hayatımızı kolaylaştırdığını sanırız. Ancak bizi yanlışa sürüklerler…
Futbolumuz ile ilgili öğrendiğimiz her şeyin, izlediğimiz yolun ve hedeflerimizin tamamının yanlış olduğunu biliyorum.
Neden mi?
“Bu kadar para harcadığımız, çok sevdiğimiz ve sporcu kaynağımızın inanılmaz olduğu bir alanda, bu kadar başarısız olabiliyorsak bu işin alfabesinde yanlış yapıyoruz” , demektir.
“Doğru” diye bize yıllardır anlatılanları, sorgulamalıyız!
Jorge Jesus diye bir adam geldi.
Bildiklerimizi alt üst etti…
Aslında hiçbir şey bilmediğimizi anlattı bize…
Kaptıkları toplarla çok isabetli pas yaparak ve bu pasları da ezbere yaparak çıkıyorlardı…
Belli ki çok çalışmışlar.
Bizim de zayıf noktalarımız ortaya çıkıyordu.
Top Fenerbahçe’deydi…
Ancak ataklar etkisiz kalıyordu.
İrfan’ın 10 kere vursa 9 kez gol yapacağı pozisyonda bile top kaleyi bulmuyordu.
Adamların her vurduğu top da, inanılmaz yerlere gidiyor ve hepsi gol oluyordu.
İlk yarıda 4 kez hızlı hücum yaptılar, 4 kez ağları buldular.
Tanıma şansım olmadı ama o kadar yakındın ki; “Halit abi” demek istiyorum size…
Radyodan sizi ilk dinlediğimde, 5-6 yaşlarında bir çocuktum.
Ben futbolu sizinle tanıdım, sizlerle sevdim.
Radyodan bize her birini anlattın.
Eusebio’yu, Cruyff’’u, Beckenbauer’i seninle tanıdım.
Hepsinin bütün özelliklerini biliyordum.
Topa nasıl vurduklarını, nasıl çalım attıklarını, hatta saçlarının şeklini bile biliyordum.
Yılmaz’ı, Ercan’ı, Cemil’i hep seninle tanıdım. Metin Oktay’ın topa nasıl kafa vurduğunu senden öğrendim.
Basketbol maçını da izlemek istiyordum, futbol kombinemi kulübe devrettim.
Evimde önümde televizyon, masamda bilgisayar ve bir de cep telefonu, hepsi açık…
İki ayrı temiz kağıt önümde…
Aynı anda iki maç birden…
İkisi de Avrupa arenasında…
Dedim ya…
Fenerli olmak zor zanaat…
***
Ben Filenin Sultanlarının da yer aldığı Kadınlar Dünya Şampiyonasını anlatmak istiyorum.
Şimdiye kadar takip etmediyseniz, geç kalmadınız.
Mutlaka izleyin! Çok çekişmeli, kaliteli maçlar oynanıyor.
Dün akşam oynanan Brezilya-İtalya maçı bir heyecan kasırgasıydı. 3-2 Brezilya kazandı. Maçın sonu bizim Almanya maçımıza denk geldi. Molalarda dönerek takip etmeye çalıştım.
Sağ olsun TRT Spor tüm maçları vermeye çalışıyor.
Kızlarımız da doludizgin gidiyor.
Bugün 18.30 da Kanada ile oynayacaklar.
***
Bir şeyleri sürekli yanlış yapıyorsunuzdur!
İşe neyi yanlış yaptığınızı tespit etmekle başlamalısınız.
***
Bence ülke futbolunun durumu budur.
En fazla futbolu seviyoruz.
En çok parayı futbola harcıyoruz.
En fazla futbolu yazıp, konuşuyoruz.
Bakanlarımız, başbakanlarımız, belediye başkanlarımız, iş adamlarımız, valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, zamanını ve parasını harcıyor…