Kabak tadı veren konu

Teksas Katliamı türü filmler iyice kabak tadı vermeye başladı. Ne tür diyorsunuz değil mi?

Aynen şu tür: Bir grup genç arabaya, otobüse, bisiklete, trene, tekneye doluşuyorlar. Sonra önlerine biri, bir aile, bir yaratık, bir sapık, bir kaçık çıkıyor ve onları son hücrelerine kadar kesiyor, biçiyor, doğruyor. Bir de olaya "hálá dosya kapanmadı ne olduğunu kimse bilmiyor" süsü veriliyor. Bu arada sizin de kesme, biçme, oyma, kaçma, kovalamaca sahnelerinde sinirleriniz bozuluyor. "Ya ben bu filmleri niye izliyorum? Acaba bende bir sorun mu var?" kuşkusu her yanınızı kaplıyor.

Konu aynı konu olduğuna göre ilgi duyulan iğrenç ötesi şiddet içereren sahneler değil mi? Kuşku duymakta haklıyım yani.

Bu tür filmlerden hoşlanıyorsanız, Teksas Katliamı da onlardan biri. Sonuna kadar, nefes nefese izleyeceğinize eminim. Türünün iyisi. 1974’teki orijinalini izlemedim. O yüzden karşılaştırma yapmam mümkün değil. Orijinali izleyenler için karşılaştırma yapmak tahmin ederim ilginç olur.

Yaratıcı ol hayatta kal

Bu hafta alın size ikinci bir tekrar filmi: Poseidon’dan Kaçış. 1972’de çekilen ilk filmi izlemiştim. Yenisiyle uzaktan yakında ilgisi yok. Genel olarak baktığınızda öykü yine atla deve değil. Kocaman bir gemi var, dev dalgalar yılbaşı gecesi gemiyi şöyle bir çevirip altına alıyor ve gemi ters yüz oluyor. Titanik’ten farkı, geminin daha ilk beş dakika içinde batması. Sonra da Kurt Russel ve Richard Dreyfuss gibi oyuncularla zenginleştirilmiş bir ekibin geminin "altına" ulaşıp kurtulma maceraları...

Öykü atla deve değil, ama bir avuç insanın ölmemek için zor şartlarda verdikleri mücadele gerçekten izlenmeye değer. Yönetmen filmin her anında dikkati ayakta tutmayi iyi becermiş. Hiçbir sahnede de "Olur mu ya, bu da saçmalık" demeyeceğiniz türden bir inandırıcılık yakalamış. Bir felaket esnasında bile "yaratıcı" olanların hayatta kalma olasılıklarının bulunduğunu görmek de işin biraz öğretici yanı. Bir de baba fedakarlığının kutsanması insanda hoş bir duygu bırakıyor. Bu hafta sonu gidilecek en iyi alternatif. Gidin.

Aldatmaya Gittim Dönücem

Çok ilginç bir kitap öneriyorum bu hafta. Mustafa Çay’ın "Aldatmaya Gittim Dönücem" isimli kitabı. Mustafa Çay, NLP uzmanıymış. NLP’nin konsept olarak "üfürük" olduğunu düşünsem de, Çay’ın üzerinde düşünce ürettiği konu ilginç geldi.

Çay diyor ki; "Mutluluğu mağazadan alamazsınız, kendiniz yaratırsınız."

Söylediğinin özeti de şu: "Dünyadaki her insan aldatılabilir. Ama aldatmaya götürecek duygu yoksa, o zaman bunun sözü bile edilemez. Çay’a göre aldatmayı önleyen duygular ise sevgi, ilgi, anlayış, güven ve değer verme... Yani bir ilişki için olmazsa olmaz unsurlar. Ve bu duygular zihinde yitirilmediği sürece kimsenin kimseyi aldatması mümkün değil. Bu duyguları da zihinsel terbiye ile elde tutmak mümkün.

Diyor ki Çay: "Aldatmakla mutluluğa ulaşamazsınız. Aldatmak sürekli çelişkilerle dolu bir hayatı yaşamaktır. Aldatmak sorunları yüzeysel bir şekilde geçiştirmekten ve gelip geçici bir mutluluktan başka bir şey değildir".

Yani? Önce zihninizi terbiye edin! Yüz kırk sayfa. Okuması ilginç olabilir.

(*) Mustafa Çay, Aldatmaya Gittim Dönücem, Kariyer, 2006.

Demet Akalın’ın ağır ağır yükselişi

Demet Akalın, Türkiye’de "disko-dans" müziğinin öncüsü olma yolunda ilerliyor. Yeni albümünde 19 parça var. Çoğu çıstak çıstak hareketli parçalar. Ama hepsi de sözleriyle gençleri bir yerden yakalıyor. Bir sevgiliye yazılmış havası veren parçalar, 18-24 yaş grubunda oldukça seviliyor. Afedersin, Mantık Evliliği, Of en fazla rağbet görenler. İzlenimim Demet Akalın’ın ağır ağır, emin adımlarla yükselişte olduğu. Göreceksiniz gelecekte Demet Akalın kendinden daha fazla söz ettirecek. Haklı olup olmadığımı anlamak için Akalın’ın son albümü Kusursuz 19’u baştan sona bir dinleyin isterseniz. Tarzınız olmasa da, Türkiye’deki trendleri anlamak için bir kulak vermenizde fayda var.

CUMA İTİRAFI

New_york_cityboy; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 34; Ülke: ABD


Evimize yakın bir Starbucks var. Hafta sonları dışardaki masalardan bir tanesi biraz ilerideki ağaç gölgesinin altına çekili durur, masada da ellerinde tesbihleriyle amcalar oturur. O masa o kadar ters bir yerdedir ki, Türklerden başka kimse onun orada söğüt gölgesinden yararlanmak için konulduğunu anlayamaz .

Yorum: Üzülecek bir durum yok... Bir söğüt gölgesinin verdiği keyfi Amerikalılar hálá keşfedememişse bunda Türklerin ne suçu var?

CUMA LAKIRDISI

"Mantığa, felsefeye ve rasyonel ifadeye güvenen insanlar, beynin en iyi parçasından yoksun kalmakla karşı karşıya kalır." (Willam Butler Yeats)

CUMA TAKINTISI

İstanbul Gümüşsuyu’nda, Taksim’e çıkarken solda Pucci vardı. Daha önce bu mekanı yazmıştım. Adı değişmiş, mönüsü değişmiş Plus Pucci olmuş. "Asya-Amerika füzyon" türü bir mönü hakim. Yemekleri lezzetli. Manzarası da Boğaz manzarası. Hafta sonu bir bakın bakalım Plus Pucci’deki değişimi siz de beğenecek misiniz?
Yazarın Tüm Yazıları