Paylaş
“Küt” diye görevden aldılar Erdoğan’ı.
*
Terörden almadılar.
Yolsuzluktan da almadılar.
Peki neden aldılar?
Şiir okumaktan.
*
Sonra “siyasi yasaklı” hale getirdiler Erdoğan’ı.
Bitmedi.
Sonra da hapse attılar.
*
Çok iyi hatırlıyorum:
O dönemde halkın önemli bir kesiminde muazzam bir öfke vardı.
Tepki büyüktü.
*
Fakat Erdoğan, hiçbir zaman halkı sokağa çağırmadı.
Ne yargı mensuplarını tehdit etti ne de vatandaşla güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmesine yol açacak işler yaptı.
*
Peki ne yaptı Erdoğan?
Sükunetle, sabırla yargının verdiği karara uydu.
Kararın apaçık haksızlık olduğunu bile bile.
SOKAĞA ÇAĞIRMANIN TEHLİKELİ TARAFLARI
- Sokak çağrısı yaptığınız anda kontrol sizin elinizden çıkar. Kontrolsüzlük ise tehlike potansiyelini büyütür. Her şey bir kıvılcıma bakar hale gelir.
*
- Sokak çağrısı, sadece iyi niyetli vatandaş tepkisini harekete geçirmez. Her türlü illegal örgüt de durumdan vazife çıkarır. Onlar devreye girdiğinde ise geçmiş olsun.
*
- Sen sokağa çağırırsın, yüzüne maske takmış tipler çıkar sokağa. Maske, provokasyon demektir. Maske, ajanlık demektir. Maske, kalleşlik demektir.
*
- Sokak çağrısı, vatandaşla polisi karşı karşıya getirir. “Polisiyle çatışan vatandaş” görüntüsü, bir siyasi partinin köşe bucak kaçınması gereken görüntüdür.
*
- Sokak çağrısı, kaos çağrısıdır. Kaos ortamı, güvenliğin olmadığı bir ortama yol açar. En haklı olduğun anda bile bir anda haksız duruma düşüverirsin.
YÖNETİLEBİLİR BİR TEPKİ
Peki hiç mi tepki gösterilmeyecek?
Tabii ki gösterilecek.
*
CHP gibi bir parti, tepki göstermenin meşru yollarını bulmak zorundadır.
Kontrolünü sağlayabileceği, yönetebileceği, provokasyonlara kapalı bir tepki biçimi geliştirmelidir CHP.
*
CHP gibi bir parti...
Tepkisini “illegal örgüt” gibi göstermez.
Üyelerini tehlikenin içine atmaz. Taraftarlarını polisle çatıştırmaz.
Provokasyonlara açık çağrılar yapmaz.
BAYILDIKLARI HABER: ÜNİVERSİTELER KARIŞTI
TAAA 1950’lerden beri bu ülkede bir kesimin en bayıldığı haber başlığı şudur:
*
“Üniversiteler karıştı.”
*
Bayılıyorlar bu habere.
Çünkü arzuladıkları siyasal sonuçlar, hep bu kargaşadan çıkmış.
Zaman geçse de her şey değişse de, bu dinamik işe yaramaz hale gelse de...
Hayallerinde hep bu var.
YOLSUZLUK İDDİALARI
SAVCILIĞIN yaptığı açıklamaya bakıyoruz:
Yolsuzluk, irtikap, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet iddiaları gırla gidiyor.
*
CHP tarafının yaptığı açıklamalara bakıyoruz:
Bu iddiaların kıyısından bile geçen yok.
*
Oysa operasyonun tamamen siyasi bir operasyon olduğunu söyleyebilmek için...
Savcılığın iddialarına karşı da bir şey söylemeleri gerekir.
*
Bir kaçış taktiğiyle, bir kopuş stratejisiyle ancak bir yere kadar gidilebilir.
GÜNDEMDEN UZAK DURMANIN YOLLARI
- “Baba” serisinin birinci filmini on yedinci kez izlemek.
- Trump’ın Amerika Eğitim Bakanlığı’nı lağvetme girişimiyle ilgili gelişmelere odaklanmak.
- Market alışverişini alabildiğine uzatmak.
- Telefonu kasten evde unutmak.
- Vatan Caddesi’nden ve Saraçhane önünden geçmemeye çalışmak.
- Hiç politik göndermesi olmayan saçma sapan bir diziye sarmak.
- “Dünyanın en saçma tatlıları” konulu bir belgesele takılmak.
- Apolitikliğin nirvanasında yaşayan bir arkadaşla sohbet etmek.
OSMAN SINAV İÇİN
BİR sessiz sedasızlığı vardı Osman Sınav’ın.
Bir derinliği. Bir kibarlığı.
Hiçbir zaman avaz avaz bağırmadı. Hiçbir zaman hava atmadı.
Oysa gerekçesi de yok değildi hani.
*
Bildiğiniz ve sevdiğiniz birçok işte onun imzası vardır.
“Süper Baba” dizisi onundu. “Deli Yürek”te onun imzası vardı. “Ekmek Teknesi”nde o vardı. “Kurtlar Vadisi”ne de katkı vermişti.
*
Mustafa Kutlu’nun “Uzun Hikâye”sini de sinema filmi olarak çekmişti Osman Sınav.
*
“Büyük eserlerin babası” diyordu dünkü Hürriyet’in başlığı. Gerçekten de öyleydi. Allah rahmet etsin.
Paylaş