Paylaş
- Senin susman, konuşmandan daha hayırlı. Çünkü sen konuştuğun zaman hükümetin eline “Bakın, bakın! Milleti sömüren para babaları nasıl da bize karşılar” falan türü enfes bir koz veriyorsun. Senin konuşman, hükümete şahane bir pas oluyor. O nedenle sus istersen.
*
- Geçmişte hükümetler kurup hükümetler devirmiş bir örgütsün. Şu ana kadar bu kirli geçmişinle hesaplaşmadın, en küçük bir nedametin yok. İşte bu kirli bagajın nedeniyle itirazlarının haklılığına ya da haksızlığına pek bakılmıyor. “Bunların mutlaka bir hesabı vardır” deniliyor. İşin en kötü tarafı: İster istemez bu hesaba ben de ortak oluyorum. O nedenle sussan çok daha iyi edersin.
*
- Sen bu iktidara ana muhalefet partisinin dili ve üslubuyla itiraz edince... Seninle benim aramda hiçbir fark kalmıyor. Bu durum da aramızda gizli bir mutabakat olduğu algısına neden oluyor. Sanki ben iktidara gelince sana gün doğacakmış gibi bir algı! Sanki ben para babalarının iktidarını kuracakmışım gibi bir algı! O nedenle çok rica ederim sus.
*
- Senin dile getirdiğin itirazlar, benim sabah akşam haykırdığım gerçeklerdir. Ama ne hikmetse... Benim sabah akşam haykırdığım bu gerçekleri senin dile getirmen iktidara moral motivasyon sağlıyor. Sen konuştuğunda iktidarı yıpratmış olmuyorsun, tam tersine iktidara müthiş bir enerji yüklemiş oluyorsun. Yani hükümete hiç de hak etmediği bir alan açmış oluyorsun. Ne olur sus.
*
- Uzun süre hiç konuşmadın. Günler, haftalar, aylar, yıllar geçti hep sustun. Sonra aniden konuştun. Üstelik topluma neden uzun süre sustuğunu açıklama zahmetine bile girmedin. Çünkü senin oy almak gibi bir derdin yok. Çünkü senin halka hesap vermek gibi bir derdin yok. Çünkü senin halkı ikna etmek gibi bir derdin yok. Ama bu dertlerin tümü bende var. O nedenle sus, lütfen sus.
TÜSİAD BAŞKANI’NA SORUŞTURMA
TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras’a soruşturma başlatılmış.
Gerekçe? Yargıya telkin ve yönlendirme içerikli ifadelerin kullanılması, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs.
Bu soruşturmadan bir şey çıkmaz. Çünkü TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras, yaptığı konuşmada önlemini almıştı.
*
“Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, kayyum atanıyor. Gazeteciler tutuklanıyor. Teğmenler ihraç ediliyor” dedikten hemen sonra şöyle demişti Aras:
*
“Bu olaylarda suç vardır ya da yoktur diyemeyiz, ancak kısa sürede arka arkaya gelen bu olaylar endişe yaratıyor ve güveni sarsıyor.”
*
İddia ediyorum: Aras, bu cümleye tutunarak kendini kurtarmaya çalışacaktır.
MURAT YANCI HAKSIZ MI
DEMİRÖREN Medya TV Grup Başkanı Murat Yancı, benim işinde çok başarılı bulduğum arkadaşım. Televizyon yayıncılığı konusunda başarısını kanıtlamış bir isim.
Murat Yancı, Meclis’te “Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu”na davet edilmiş. Orada söylediklerini dikkatlice okudum.
*
Murat Yancı özetle demiş ki komisyonda:
*
“Biz kadına yönelik şiddet konusunda hassasiyet gösteriyoruz. Kurallarımız var, sınırlarımız var, çerçevemiz belli. Ama bir de kuralları, çerçevesi belli olmayan alanlar var: Dijital mecralar. Bunlar hiçbir kurala tabi olmadıkları gibi tepki de almıyorlar. İnanılmaz paralar kazanıyorlar. Bu çok büyük bir çifte standarttır. Bu çifte standart sürerse bir süre sonra artık Türkiye’de konuşabileceğiniz ulusal medya, yerel medya ve TV kanalları kalmayacak.”
*
Murat Yancı hiç de haksız değil.
Türk medyası denetleniyor, Türk medyası kurallara bağlı. Ama buna rağmen Türk medyası günah keçisi.
*
Öte yandan denetimsiz ve kuralsız bir sosyal medya gerçeği var. Üstelik bu medya, gün geçtikçe Türkiye’deki reklam pastasının çok büyük bölümünü kapıyor.
Bu açıdan olay, resmen beka sorunu haline gelmiş durumda.
Reklam pastası, sosyal medya platformlarına gitmeye devam ederse Türk medyası diye bir şey kalmayacak. Herkes yakında denetlenecek bir Türk medyasını arar hale gelecek.
*
Esas mesele para verip abone olanların izleyebildiği dijital platformlar değil. Esas mesele denetimsiz sosyal medya mecralarının Türkiye’nin reklam pastasına konması.
Buna bir çözüm şart.
MAĞAZACILIK HİÇ ÖLMEYECEK
BAŞIMDAN geçen olaylar dizisinden iki örnek:
*
- BİR: İnternetten kıyafet bakıyordum. Bir kazak fotoğrafı gördüm. “Yeryüzünün en şahane kazağı” gibi göründü bana. Rengiyle, biçimiyle efsoydu. Hemen satın aldım. Derken bir gün kapı çaldı, kazak geldi. Sevinçli bir telaşla paketi açtım. Elime aldığım kazakla fotoğrafını gördüğüm kazağın hiçbir irtibatı yoktu. Fotoğraftaki kazak ne kadar destansıysa elimdeki kazak da o kadar lirikti. Giydim, üstüme olmadı. Sağını solunu çekiştirdim. Olacak gibi değildi. Fırlatıp attım kazağı.
*
- İKİ: Dün kazak alışverişi için mağazaları dolaştım. Gittiğim mağazalarda görevli arkadaşlar, önüme bin bir çeşit alternatif getirdiler. Bir ara önümdeki tezgâh, kazaklardan oluşan bir tepeye dönüştü. Çay kahve ikramını falan hiç saymıyorum. Kazaklara dokunabildim. Kabine girip denedim. Beğenmedim. Başka bir kazak denedim. En sonunda istediğim kazağı alıp mis gibi paket yaptırdım. Sıfır pişmanlık. Sonsuz memnuniyet.
*
Madem öyle... Sloganımı atayım:
Mağazacılık ölmez, ölmeyecek.
İKİ ÜLKE DAHA EKLENDİ
BU zamana kadar Türkiye’nin yeryüzündeki çıkarsız üç dostu vardı:
*
BİR: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti.
İKİ: Azerbaycan.
ÜÇ: Pakistan.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son yurtdışı gezisiyle bu listeye iki ülke daha eklenmiş oldu:
*
DÖRT: Malezya. BEŞ: Endonezya.
HİÇ YERİNDE OLMAK İSTEMEDİĞİM BİR ŞAHIS: ZELENSKİ
- Ülkesiyle ilgili yaşamsal kararlar alınıyor. Kendisini takan yok.
- Trump, sürekli kendisini aşağılıyor. Doğru dürüst bir şey diyemiyor.
- Putin’in küçümsemesi söz konusu. Diyecek bir lafı yok.
- Savaşı sürdürmeye ya da durdurmaya karar veremiyor.
- Barışın koşullarını bile kendisine soran yok.
*
Şu hayatta asla Zelenski’nin yerinde olmak istemezdim.
Paylaş