Dürüstlere rastlarsınız pek cesur değillerdir, cesurlara rastlarsınız pek dürüst değillerdir. Dürüst ve cesur birine rastlarsanız eğer, onu ne siz unutursunuz ne de insanlık unutur. Geceleyin ortaya çıkan yıldızlar gibi genellikle karanlıkta parlar bu insanlar ve diğerlerine yol gösterir.
Onların hikayeleri de dilden dile dolaşır, kuşaktan kuşağa anlatılır.
Kral, ünlü filozofa sormuş: - Akıl mı daha değerlidir yoksa yiğitlik mi? Filozof gülümseyerek cevap vermiş:
- Akıl olsaydı yiğitliğe gerek olur muydu?
Ya akla çok az rastlanan bir dünyada yaşadığımdan ya da gördüğüm örneklerden çok etkilendiğimden ben çocukluğumdan beri yiğitliği ve cesareti severim.
Hele dürüstlükle bütünleşmiş bir cesaret bende daima hayranlık uyandırır.
Bu söylenmesi kolay iki kelime, ’dürüstlük’ ve ’cesaret’, insanlık tarihi boyunca birlikte zor bulunur iki ’değer’ olmuş.
Dürüstlere rastlarsınız pek cesur değillerdir, cesurlara rastlarsınız pek dürüst değillerdir.
Dürüst ve cesur birine rastlarsanız eğer, onu ne siz unutursunuz ne de insanlık unutur.
Geceleyin ortaya çıkan yıldızlar gibi genellikle karanlıkta parlar bu insanlar ve diğerlerine yol gösterir.
Onların hikayeleri de dilden dile dolaşır, kuşaktan kuşağa anlatılır.
Tanınmış Amerikalı sinema sanatçısı George Clooney geçen yıl böyle ’cesur ve dürüst’ bir adamın, ’Amerikan yayıncılığının en büyük azizi’ diye anılan Edward R. Murrow’un hikayesini anlatan bir film çevirdi.
Bir tür ’efsane’ olan Murrow gerçekten de insanlara anlatılmayı hak ediyordu.
Epeyce fakir olan, dindar bir çiftçi ailesinin oğlu olarak doğdu Murrow, ona her gece kutsal kitabı okutan annesinden ’Protestan ahlakını’ ve vicdan sahibi olmayı öğrendi.
Liseyi bitirdiğinde ailesinin onu üniversiteye gönderecek parası yoktu, para biriktirebilmek için kuzey ormanlarında dev ağaçları kesen odunculara katıldı, orada da ’ezilmişlerin acılarını hissetmeyi, paylaşmayı ve mücadele etmeyi’ kişiliğinin önemli özellikleri arasına kattı.
Oduncular arasında örgütlenmeye çalışan Uluslararası Sanayi İşçileri Sendikası’nın temsilcilerinden ’solculuğu’ dinledi.
Biriktirdiği parayla üniversiteye girdiğinde hayat hakkında artık bir fikri vardı.
İnsanların eşit ve özgür olmalarını istiyordu.
Üniversiteden sonra CBS radyolarında muhabir olarak çalışmaya başladı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra’ya gitti.
Londra Nazi uçakları tarafından bombalanırken, o, bir binanın üstünden bombardımanı ’naklen’ Amerikan halkına anlatıyor, patlayan bombaların gürültülerine karışan tok sesiyle ’demokrasi mücadelesinin’ gereklerini onların zihnine kazıyordu.
Cesareti ve zekasıyla kısa zamanda Amerika’nın en sevilen radyo muhabiri oldu.
Onun, ’Burası Londra’ diye başladığı haberleri her gece dinleyicileri tarafından merakla bekleniyordu.
Bombalanan şehrin çatılarından yaptığı yayınlarla farkına varmadan bir ’efsane’nin ilk ilmiklerini dokuyordu.
Savaştan sonra Amerika’ya döndü.
Radyonun yerini artık televizyon alıyordu.
O da televizyona geçti.
Bütün mesleki kariyeri boyunca ayrılmayacağı arkadaşı Fred Friendly’yle birlikte ’Şimdi Görün’ isimli bir haber programı yapmaya koyuldular.
Önemli haberleri bütün ayrıntılarıyla veriyorlar ve yorumluyorlardı.
O sırada Soğuk Savaş da keskinleşiyordu.
Derken, Amerikan tarihinin en utanç verici sayfalarından birini oluşturan McCarthy kabusu başladı.
Wisconsin Senatörü McCarthy ’hayali’ bir komünizm paniği yaratarak herkesi ’komünistlik ve hainlikle’ suçluyordu.
İnsanlardan ’komünist olmadıklarına’ dair belgeler imzalamaları isteniyordu işyerlerinde.
Özellikle sinema artistleri, televizyoncular, yazarlar, sanatçılar McCarthy’nin hedefleriydi.
Senato’nun kurduğu komisyona çağrılan insanlara ’komünist arkadaşlarını’ ihbar etmeleri için baskı yapılıyordu.
Amerika aklını kaybetmiş gibiydi, çılgınca bir panik yaşıyorlar belki komünizmden daha fazla McCarthy’den korkuyorlardı.
’Komünist’ diye fişlenmek bir hayatın sonu olabiliyordu.
Murrow’un gençlik arkadaşlarından biri olan Larry Duggan, Senato Komisyonu’nda arkadaşlarını ihbar etmeyi reddetmiş ve arkasından da intihar etmek zorunda kalmıştı.
Amerikan Hava Kuvvetleri, Milo Radiloviç adındaki genç bir subayı, ’babası komünistlerle görüşüyor’ gerekçesiyle ordudan atmıştı.
Murrow, yardımcısı Friendly ile birlikte uzun uzun düşündükten sonra o karanlık günlerdeki ağır baskıya rağmen bu haberi vermeyi kararlaştırdı. Olayı araştırmak üzere haber ekibinden bir muhabiri görevlendirdi.
Araştırma yapılırken Hava Kuvvetleri’nden iki kişinin kendilerini görmeye geldiğini haber verdiler Murrow’a, o da Friendly’yi gönderdi gelenlerle konuşmaya.
Friendly geri geldiğinde Murrow ona sordu.
- General ne istiyormuş?
Friendly güldü.
- Gelen general değildi, iki albay geldi.
- İki albay bir general eder, dedi Murrow. Ne istiyorlarmış?
Ne istedikleri belliydi, haberin yayınlanmamasını istiyorlar ve gözdağı veriyorlardı.
Murrow tehditlere aldıracak bir adam değildi, haberi yayınladı.
Bu olay, Amerika’da yaşanan baskıların boyutlarını, insan haklarının nasıl çiğnendiğini, gerçeklerin nasıl saklandığını, yakınlarının düşüncelerinden ya da ilişkilerinden dolayı insanların cezalandırılabildiğini, medyanın yaşananları halka yansıtmaktan korktuğunu Murrow’a göstermişti.
Friendly’ye, ’McCarthy ile ilgili bir program yapacağız’ dedi.
Dostu ona başlarına neler gelebileceğini anlattı ama her zaman olduğu gibi gene Murrow’un yanında bu olağanüstü tehlikeli kavgaya girdi.
CBS televizyonunun yöneticilerinin karşı çıkmasına rağmen programı hazırladılar.
CBS, uzun tartışmalardan sonra haberi yayınlamaya ama ’duyurmamaya’, tanıtımını yapmamaya karar verdi.
Murrow’la Friendly kendi ceplerinden para vererek ’Mc Carthy’ programının ilanlarını gazetelerde yayınlattılar.
Ve, Murrow herkesin dehşetten titrediği, saklandığı, korktuğu o korkunç ve karanlık dönemde McCarthy programını yayınlayarak, unutulmaz bir konuşma yaptı.
- Korkularımız nedeniyle bir akılsızlık çağına sürüklenmeyeceğiz. Tarihimize baktığımızda korkak insanlar soyundan gelmediğimizi görürüz. Atalarımız konuşmaktan, yazmaktan, çok fazla taraftarı olmayan haklı davaları savunmaktan korkmadılar. Senatör McCarthy’nin yöntemlerine karşı çıkanların sessiz kalacağı gün değil bugün. Atalarımızın mirasını ve tarihimizi reddedebiliriz ama bunun yaratacağı sorumluluktan kurtulamayız.
Murrow, konuşmasının sonunda, McCarthy isterse kendisine cevap hakkı tanıyacağını da söyledi.
O gece televizyona binlerce telefon geldi. Arayanların yüzde doksanı Murrow’u destekliyordu.
Ağır bir baskı altında ezilen, yaşadığı panik yüzünden aklını ve mantığını kaybetmiş gözüken Amerika aradığı sesi bulmuştu.
Murrow’un programının hemen arkasından başlayan Gece Haberleri’ni sunan Don Hollenbeck, haber bültenini ’Ed Murrow’un biraz önce söylediği her kelimeye katılıyorum’ diye açtı. Ama bu kısa cümle hayatına mal oldu, sağcı basının saldırıları sonucunda sinirleri dayanamadı ve birkaç ay sonra intihar etti.
New York Times Gazetesi ise programın ertesi günü, ’Amerikan yayıncılığı ruhunu yeniden kazandı’ yorumunu yaptı Murrow’un programı hakkında.
McCarthy’nin çöküşü bu cesur programla başladı.
Wisconsin Senatörü, Murrow’a cevap vermek için çıktığı programda ’Murrow’un komünist’ olduğunu kanıtlamaya kalkınca, bu ünlü televizyoncuyu taa Londra bombardımanından hatırlayan ve seven Amerikan halkının güvenini önemli ölçüde kaybetti.
Kısa bir süre sonra da Amerikan Senatosu, kendini McCarthy dehşetinden kurtarıp bu senatörü kınayan bir karar alarak o korkunç dönemi kapattı.
Cesur ve dürüst bir adam, Friendly gibi güvenilir dostlarının da yardımıyla Amerikan tarihinin en barbar, en baskıcı, en acı dönemlerinden birini kapattı, birçok hayatı kurtardı, korkuyla kendi kendini iğdiş eden Amerikan yayıncılığına, sinemasına, sanatına yeniden can verdi.
Her toplumun hayatında karanlık günler, baskılar, aklın yerini korkuya bıraktığı, insanların sindiği dönemler vardır.
Sanırım toplumlar arasındaki farkları bu karanlıkları yaratanlar, insanları korkutanlar ve korkanlar değil, Murrow gibi cesur ve dürüst insanlar yaratıyor.
Murrow’ları olan toplumlar ve olmayan toplumlar var.
Her toplumda insanların korkusundan kendine bir hayat ören McCarthy’ler bulunuyor ama her toplumda cesaretiyle baskıyı yırtan bir Murrow çıkmıyor.
’Akıl olsaydı yiğitliğe ne gerek vardı’ demiş ünlü filozof.
Ama akıl her zaman olmuyor işte.
Ve insan, Murrow gibi yiğit bir gazetecinin sesine aklın kaybolduğu böyle zamanlarda ihtiyaç duyuyor.
’Bu baskıcı yöntemlere karşı olanların sessiz duracağı gün değil bugün’ diyecek bir sese.