
Bakan Yerlikaya, 'Sentetik Medya ve Enformasyon Güvenlik Çalıştayı'na katıldı
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Üzerinde önemle durduğumuz bu başlık; Çağımızın en karmaşık ve sinsi tehditlerin başında geliyor.
‘’Sentetik medya’’ kavramını en yalın haliyle; yapay zekâ kullanılarak oluşturulan, sahte ama gerçek gibi görünen video, ses, görüntü ya da metin içerikleri olarak tanımlayabiliriz.
Sentetik medya içerikleri; Gerçekte yaşanmamış olayları olmuş gibi gösterebilir. Bir kişinin söylemediği sözleri söylemiş gibi yansıtabilir. Ya da hiç var olmayan görüntüler, hazırlanan içeriklerle var olmuş gibi aktarılabilir.
İşte bu nedenle sentetik medya; yalnızca bir teknoloji başlığı değil; aynı zamanda gerçeğin, güvenliğin ve toplumsal huzurun sınandığı provokasyona açık bir alandır.
Kıymetli Katılımcılar, Dijital çağın getirdiği imkanlar, Elbette hepimize büyük kolaylıklar sunuyor. Bunun son örneği, Yapay zeka ve sentetik medya uygulamalarıdır.
Sentetik medyanın potansiyelinden faydalanırken karşılaşılabilecek riskleri öngörmek, imkân ile tehdit arasındaki ince çizgiyi gözetmek, elzemdir.
Yapay zeka ve sentetik medyanın sunduğu imkanlar, kötü niyetli ellerde, toplumları manipüle eden,
bireylerin haklarını ihlal eden ve kamu düzenini tehdit eden bir silaha da dönüşebiliyor. Manipülasyon ve dezenformasyon riskini artırıyor. Özellikle deepfake teknolojileri, yani yapay zeka ile oluşturulan sahte videolar,
ses kayıtları ve görseller, bugün artık yalnızca bir dijital kurgu değil; gerçek dünyada çok somut sonuçlar doğurabilecek bir tehdittir.
Bu yöntem ile; İnsan yaratıcılığına benzer şekilde, hatta daha da ötesinde, “özgün” içerikler oluşturabilmektedir.
2023 yılında Science Dergisinde yayımlanan bir araştırmada, sahte haberlerin, sosyal medyada, gerçek haberlerden 6 kat daha hızlı yayıldığı ortaya koydu.
Aynı yıl Stanford Üniversitesi tarafından yürütülen, bir başka çalışmada gösteriyor ki, katılımcıların yüzde 68’i, deepfake videolarının hangisi gerçek, hangisi değil, doğru şekilde ayırt edemiyor.
Bu sonuçlar, yalnızca teknik bir problemle değil; aynı zamanda bir algı ve güvenlik kriziyle de karşı karşıya olduğumuzu açıkça göstermektedir.
Bu teknolojilerle oluşturulan içerikler, yalnızca bireylerin değil; devlet yöneticilerinin, kurumların, hatta ulusların itibarına zarar verebilir.
Seçim dönemlerinde, kurgulanmış ses kayıtlarıyla seçmeni yanıltmak, toplumsal olayları tahrik eden sahte videolarla
kamuoyunu provoke etmek veya güvenlik güçlerimizi hedef gösteren manipülasyonlar…
Bunlar artık teorik tehditler değil; pratikte karşılaştığımız ve karşılaşabileceğimiz gerçek vakalardır.
İçişleri Bakanlığı olarak, Emniyet Genel Müdürlüğümüz ve Jandarma Genel Komutanlığımız bünyesindeki, siber suçlarla mücadele birimlerimizle birlikte, sentetik içeriklerin tespiti ve yayılımının önlenmesi için, 7/24 çalışan güçlü bir yapıya sahibiz. Dijital platformlarda yapılan ihbarları titizlikle değerlendiriyor; özellikle kamu düzenini bozmaya veya halkımızı galeyana getirmeye yönelik içeriklere karşı hızla işlem yapıyoruz.
Bunları da hem konvansiyonel, hem de sosyal medya üzerinden kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Ancak şunu da açıkça ifade etmek isterim: Bu mücadelede sadece güvenlik güçlerinin çabası yeterli değildir. Hukuki altyapı güçlendirilmeli, toplumsal farkındalık artırılmalı ve uluslararası iş birliği sağlanmalıdır.
Avrupa Komisyonu’nun 2024 yılında yayımladığı, “Yapay Zeka ve Dezenformasyon” başlıklı rapor, devletlerin, ‘’sentetik medya konusunda ortak etik ilkeler’’, ‘’denetim mekanizmaları’’ ve ‘’teknolojik dengeleyiciler geliştirmesi’’ gerektiğini vurgulamaktadır. Türkiye olarak biz de bu doğrultuda, hem yasal düzenlemeleri, hem de kurumsal kapasitemizi güçlendirmeye kararlıyız.
Özellikle gençlerimize bir çağrı yapmak isterim: Dijital dünyada maruz kaldığınız her içeriği doğru kabul etmeyin. Sorgulayın.
Kaynağını araştırın. Unutmayın ki dijital okuryazarlık, çağımızın en önemli vatandaşlık sorumluluklarından biridir.
Kıymetli Katılımcılar, sentetik medya yaratıcılık alanında çığır açmaktadır. İçerik üretiminde pek çok inovasyona ivme kazandırmaktadır.
Ancak sentetik medyanın bunları yaparken; “İfade özgürlüğü” açısından nasıl bir tehdit oluşturduğunu Gazze’de yaşanan olaylar açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Filistinli kardeşlerimizin sesi, dijital dünyanın karanlık dehlizlerinde susturulmaya çalışılmıştır! Gazze’nin hikayesi, Gazze’nin hakikati, insanlık onuruna ve vicdanına set çekilerek bastırılmaya çalışılmıştır!
İletişim Başkanlığımız tarafından yayımlanan raporlarda da görüleceği üzere; Gazze’de yaşanan insanlık dramı sırasında
Filistin yanlısı gönderilerin görünürlüğü kısmen, ya da tamamen kaldırılmıştır.
Instagram, Youtube ve TikTok; Gazze’deki soykırımın görüntülerini ve yardım çağrılarını “İçerik politikasının ihlal edildiğini” ileri sürerek sıklıkla sansürlenmiştir.
Filistin’in gözyaşlarını ve mazlumların feryadını haykıran paylaşımlar, algoritmanın prangalarına vurulmuş, dijital zindanlara hapsedilmiştir!
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, yaptığı açıklamalarda ve paylaştığı raporlarda, Filistinlilerin haklarını savunan sosyal medya paylaşımlarına sansür getirildiğine ve Filistin’i destekleyen seslerin susturulduğuna dikkat çekmiştir.
Nitekim benzer durum 2017’de, Myanmar ordusunun Rohingya Müslümanlarına yönelik soykırımı sırasında da yaşanmıştır.
Birleşmiş Milletler nezdinde kurulan “Myanmar Bağımsız Soruşturma Mekanizması” Sosyal medya platformu Facebook’un, Arakanlı Müslümanlara yönelik insan hakları ihlallerini paylaşmadığını belirtmiştir.
Birleşmiş Milletler, Facebook’un; nefret söylemine karşı yetersiz önlem alarak, “soykırımı körüklemede” önemli bir rol oynadığını ifade etmiştir.
Bu örnekler açıkça göstermektedir ki, Sentetik Medya; Küresel ölçekte hegemonya kurma çabası içindeki sosyal medya platformlarının, enformasyon üzerindeki tahakkümünü pekiştiren yeni bir araç haline gelmiştir.
Kıymetli Katılımcılar, Güvenlik, tarihsel süreçte büyük bir dönüşüm yaşadı. Örneğin Ortaçağ’da, düzenli ordular, kaleler, surlar güvenliğin simgesiydi.
Modern devletin inşası ise, güvenliği devletin varlık sebeplerinden biri olarak kurumsal ve sistematik bir yapıya kavuşturdu.
Zamanla, küreselleşmenin hızla yayılması, sınırların belirsizleşmesi, dünyayı çok sayıda güvenlik tehdidi, risk ve
Suç türleriyle karşı karşıya bıraktı. Bu gelişmeler de güvenlik anlayışını dönüştürdü.
'SİBER GÜVENLİK ARTIK HAYATİ BİR ZORUNLULUK HALİNE GELDİ'
Bilhassa bilgi teknolojilerinde yaşanan küresel büyüme ve iletişim imkânlarının artması, çevrim dışı ortamda yürütülen birçok faaliyeti çevrimiçi ortama taşıdı. Ve “Siber güvenlik” hayati bir zorunluluk haline geldi.
Siber güvenlik, hem iç güvenliğin, hem de dış güvenliğin vazgeçilmez unsurlarından biri oldu.
Teknolojik ilerlemeler ve dijitalleşme, Bizleri cam ekranların ardına mahkum edip, yalnızlaştırırken; Sanal dolandırıcılık, yasa dışı bahis,
çevrimiçi çocuk istismarı, siber zorbalık gibi, yeni suç türlerine kapı araladı. Dijital bağımlılığı körükledi.
Organize suçların dijital biçimlerini üreterek, Güvenlik tehditlerini “küresel” bir boyuta taşıdı.