Paylaş
Öncelikle İstanbul’dan direk uçuş ile yaklaşık 3,5 saatlik bir yolculuk sonrasında Amsterdam’a varabiliyorsunuz. Havaalanı, şehir merkezinden sadece yarım saat uzaklıkta. Havası yaklaşık 8 ay boyunca sisli, puslu ve yağmurlu olduğu için güneşli havayı yakaladığımızda kendimi nasıl şanslı hissettiğimi anlatamam! Tam bir bahar havası… Güneş içimizi ısıttı. Mayıs ayında ziyaret etmenizi ısrarla tavsiye ederim!
Hem doğum günüm sebebi ile hem de o çok beklediğim lale zamanı için Amsterdam biletlerimizi aylar öncesinden aldık. Her sene Nisan sonu Mayıs başı aralığında Lisse bölgesinde gökkuşağının her rengini kapsayan çeşit çeşit laleler tarlalara ekilir. Çok kısa süre devam eden bu görsel şöleni dünyanın dört bir yanından turistler görmeye geliyor. Bizim gibi.
Amsterdam’ın biraz dışında kalan bu bölgeye tur otobüsleri gidiyor ama çok kalabalık olduğu için biz araba kiralamayı tercih ettik. Uber’le de gidebilirsiniz. Amsterdam’ın meşhur Dam meydanında bol bol yürüyeceksiniz. Çeşit çeşit mağaza ve kafelerle dolu bu cıvıl cıvıl meydan insana enerji katıyor. Ulaşım adına en iyi yöntem Uber’di. Çoğu da Türk olduğu için hepsiyle çok iyi anlaştık. Toplu taşımaları da tercih edebilirsiniz ama bisiklet kiralamayı da bir düşünün derim.
Amsterdam kadar canlı bir Avrupa şehri bence yok! Her daim sesli, koşturmacalı ve bol bisikletli… Bisiklet demişken kullananlar yayalara karşı hiç kibar değil. Bebekle gezmemize rağmen bunu görüp yol vermiyorlardı. Biraz yola doğru adım atsak bir küfür etmedikleri kalıyordu. Son hız sanki inadına üstünüze sürüyorlar. Biraz garipsedim açıkçası. O yüzden şehri gezerken bisikletli arkadaşlara çok dikkat edin! Kanalları ile meşhur olan bu bölgede her sokak ve her kanal neredeyse birbirinin aynısı. Gezerken buradan daha önce geçmiştik diye düşünürken aslında bambaşka bir sokak olduğunu anlıyorsunuz. Kanalların kenarlarında herkes bisikletini park ediyor. Haliyle fotoğraf çekmek için de bizlere çok güzel malzeme çıkıyor. Bisiklete binmeyi her zaman çok sevmişimdir ama bu sefer yanımızda Aslan olduğu için kiralayamadık. Eğer bebeğiniz olmadan giderseniz mutlaka bisiklet kiralayarak şehri keşfetmenizi tavsiye ederim.
Amsterdam’da en etkilendiğim ve şaşırdığım olay ‘red light district’ oldu. Yani nam-ı diğer seks işçiliği yapılan şu meşhur vitrinli sokak… Kadınlar aylık ve ya yıllık bir kira ödeyerek önü vitrin gibi tam boy cam olan bu minik odaları devletten kiralayıp seks işçiliği yapıyor. Özellikle akşam saatlerinde yarı çıplak bir şekilde vitrinde bekliyorlar. Ve bu tamamen yasal bir olay… Beni şaşırtan da buydu aslında. Sırf merakımdan bu sokaklarda bir iki tur attıktan sonra kaçarak uzaklaştım. Kalabalığın curcunasından biraz uzaklaşmak isterseniz Vondelpark’a gitmenizi öneririm. Kapıdan içeri girer girmez sanki başka bir dünyaya geçiyorsunuz. Yemyeşil parklar, mis gibi bir hava, mini göletler ve ördekler. Etraftaki kafeler de güneşli havalarda keyif yapmak için ideal. Benim tercihim ‘fish and chips’ yemek olmuştu. Mutlaka deneyin.
Amsterdam’a giden tüm turistler (biz hariç) ‘I love Amsterdam’ yazısının önünde fotoğraf çekiyorlar. İşte tam da bu bölgede Van Gogh Müzesi var. Amsterdam’ın en önemli değerlerinden biri. Ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. Kanalları etrafta yürüyerek gezmenin dışında bot turları yaparak da keşfedebilirsiniz. Biz yine çok kalabalıktan kaçındığımız için yürümeyi tercih ettik. Amsterdam’da içtiğim kahvelerin çoğu çok lezzetliydi ama en favorim Coffee Company oldu. Özellikle ‘flat white’ içmenizi öneriyorum. Şimdi geldik en güzel kısma (benim için) yeme-içme!
Kabul edelim, artık Instagram birçoğumuzun yaşamında önemli bir rol oynuyor ve tabii fotoğraf çekmek de… O zaman size hem Instagramlık hem de keyif dolu bir kaç mekân önerisi:
Pluk Amsterdam
Bar Botanique
Nacarat
MamaKelly
The Avocado Show
Matcha bar
Amsterdam’ın çok meşhur waffle tatlısı için bence tek doğru adres: Van Wonderen Stroopwafles! Anında sıcacık yapıyorlar. Kokusunu ve tadını ise tarif etmeye cümlelerim yetmedi. Bu mekânlara uğramadan dönmeyin! Son olarak önemli bilgi: Konaklama ciddi anlamda çok pahalı. Sakın son dakikaya bırakmayın ve aylar öncesinden program yaparak yerinizi ayarlayın. Dam meydanı konaklama için ideal. Tam şehrin göbeğinde ve her yere yürüme mesafesinde kalmış olursunuz.
Fotoğraflar: Zeynep ZOR
Paylaş