Paylaş
Eski Mardin’de yeme-içme sahnesi açılsın
Gastronomik keşifler peşinde koşanların rüyalarını süsleyen bir merkez üssü Mardin. Tabii, vejetaryanler için haberler olumlu değil. Ama etin en kalitelisi burada. Not defterimden esintiler: Seyr-i Mardin’in Mezopotamya’nın engin yüzeyini yeşile boyayan doğasıyla başbaşa bırakan konumu, döneriyle tadı damağımda kalan Yörem Kebap, fasıl eşliğinde tadımladığınız mezeler ve Süryani şarabını yudumladığınız Bağdadi, Midyat’ta sıradan ve iddiasız görünen bir esnaf lokantasında lüks restoran tatlarını aratmadan yemekler yiyebileceğiniz Çağdaş Et Lokantası, Eski Mardin’de vitrininden gözlerinizi alamayacağınız Aziz Usta’nın tatlıları şahane! Dibek kahvesini de deneyin, çok leziz.
Mimari’den kısa kısa...
"Kapılarda iki farklı ses veren tokmak görürsünüz” diye başlıyorlar aynı anda tekerleme nameleriyle... İsimleri Yusuf ve Süleyman. Kapı tokmakları hikayesini tüm çocuksu halleriyle, harçlıklarını çıkarmak için paylaşıp, yüzümü uzunca bir süre gülümsettiler.
Kadın ve erkeğin kısa bir zaman öncesine kadar birbirlerini görmediklerini, kapıya gelenleri anlayabilmek için, ince tokmağın kadını, kalın tokmağın ise erkek misafiri işaret ettiğini öğreniyorum.
Motiflerde ise güvercin en çok kullanılanlardan biri.. Burada mimarinin şehri başkalaştıran büyülü bir yanı var. Taş işçiliği her adımda kendine hayran bıraktırıyor. Abbara adı verilen geçitlerde kaybolmak sizi hızla şehrin döngüsüne çekiyor. Yılların değiştirmediği daracık sokakların ayırdığı sarı kalker taşıyla bezeli tipik Mardin evleri, Anadolu mimarisinin zevk sahibi birer örneği.
Eski Mardin’de tatlı ve küçük, evinizi aratmayacak bir yer arıyorsanız, 800 senelik Dara Konağı çok rahatlıkla tercih edebileceğiniz butik bir otel. Otelden çıktığınız anda, Eski Mardin’in kalbindesiniz. Mardin Ulu Camisi, Mardin Müzesi, Sabancı Şehir Müzesi, Mardin Kalesi hemen yanıbaşınızda. Otelden ulaşım tavsiyesi almak da Mardin dışına açılmak isteyenler için pratik bir çözüm.
Mardin’e gelmişken...
Güneydoğu’nun Efes’i: Dara Harabeleri
Ege’nin Efes’i ne ise Güneydoğu’nunki Dara Harabeleri. İsmini duymuş muydunuz? Ölüler Kenti olarak da anılan kireçtaşı anakaya üzerine kurulan bölge tek kelimeyle olağanüstü. Dara Antik kenti, Mardin’in 30 km güneydoğusunda Suriye sınırına yakın Amuda’nın 7 km kuzeyinde bulunuyor. Güneşli bir sabahta, güneş tapınağında solurken, mezarlarda dökülen göz yaşı kapsüllerini heyecanla dinledim. Her adım geçmişe ait bulgularla donatılmış ve mimari kalıntıların çoğu Bizans’tan kalma. Bunlar sadece görünen kısmı, yer altında kalanlar gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor.
Bir günde Hasankeyf ve Midyat
Farklı bir ruhu olan ve bunu hissettiren Hasankeyf’te yollarınız Çoban Ali ile kesişirse çok şanslısınız. Hem hikayesi hem de paylaşımları oldukça ilgi çekici ve samimiyeti eşi benzeri rastlanılmaz cinsten. Çok da güzel fal bakıyor. Yaşadığı mağaradan son ayrılan kişi olan Çoban Ali, kavalından yükselen melodisiyle yıllarca gelenleri karşılamış ve Hasankeyf’in eski canlılığını geri istediğini belirtiyor. 5000 üzerinde irili ufaklı mağaralar bölgesinde, etkileyici bir kaç saat geçirmenin mutluluğu bir başka.
Dicle Nehri üzerine kurulan Taş Köprü, Ortaçağ’ın en gösterişli köprüsü olarak biliniyor, vay canına! Öğlen Hasankeyf’te köftenizi yiyip, Midyat’a doğru yol almanın vakti geldi. Gümüşçüler çarşısında hediyeler bakın ve Mor Gabriel Manastırını dolaşın. Midyat hala, Mardin’e gelince en revaçta olan uğrak noktalarından biri olmayı sürdürüyor.
Görmeli
Bir gezgin olarak Mardin’e gelmişken "merceğinize alın" dediğim adresler: Deyrulzafaran Manastırı, Zinciriye Medresesi, Kasımiye Medresesi, Sabancı Müzesi. Manastır, medrese, müze üçlüsü bir şehire bu kadar yakışabilirdi. Her birinde içinize işleyecek bir görsel referans; tarihsel detaylarda gerçeklik- düş arasında gelip gitmenizi sağlayacak bir kırılım bulabilirsiniz. Vaktinizi iyi planlayıp, rotanızdakileri önceliklendirin ve Mezopotamyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olan Mardin’i sonuna kadar yaşayın.
Paylaş