Uzun yaşayanların kanında ne var? Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı?

Güncelleme Tarihi:

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı
Oluşturulma Tarihi: Mart 20, 2025 09:35

90 yaşını aşan kişiler üzerinde yapılan geniş çaplı bir araştırma ile bu uzun ömürlü insanların kanında metabolik farklılıklar keşfedildi. Bu da metabolik sağlık ve uzun ömür arasında bir bağlantı olabileceğini ortaya koydu. Peki uzun ömürlü insanların kanında ne var? Hangi kan değerler ne ifade ediyor? Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı?

Haberin Devamı

Karolinska Enstitüsü'nden epidemiyologlar, 90 yaşını aşan bireylerin kanlarını inceleyerek uzun ömrün biyolojik sırlarını ortaya çıkarmayı hedefliyor. 35 yıl boyunca izlenen İsveçlilerin verileri, olağanüstü uzun ömürlü kişiler ile daha kısa ömürlü akranları arasındaki biyobelirteç farklılıklarını gözler önüne seriyor. Bu çığır açıcı çalışma, sağlıklı yaşlanmanın ipuçlarını sunarak, yaşam süresini etkileyen genetik ve çevresel faktörlere ışık tutuyor.

İsveç'teki Karolinska Institute'tan epidemiyologlar, uzun ömürlü bireylerin kanlarını inceledikleri çok büyük bir araştırmaya imza attı. Araştırma kapsamında 35 yıl boyunca 64-99 yaşları arasında 44.000 İsveçlinin verileri incelendi.

Araştırmada olağanüstü uzun ömürlü kişiler ile daha kısa ömürlü akranları arasında yaşam boyunca ölçülen biyobelirteçleri karşılaştırıldı. 

Haberin Devamı

Araştırma boyunca izlenen kişilerin 1224’ü 100 yaşına kadar yaşadı. Yüz yaşını geçenlerin büyük çoğunluğu (yüzde 85) kadınlardan oluşuyordu. 

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı

Peki uzun yaşayanların kanlarında ne bulundu?

Bu araştırma ile 100. yaş günlerini gören kişilerin 60'lı yaşlardan itibaren glikoz, kreatinin ve ürik asit düzeylerinin daha düşük olma eğiliminde olduğu tespit edildi. Buna karşılık toplam kolesterol ve demir düzeylerinin en düşük olduğu kişilerin 100 yaşını görme şansı daha düşüktü.

Araştırmacı Karin Modig, The Conversation'da kaleme aldığı yazıda ‘glikoz, kreatinin, ürik asit seviyeleri ve karaciğer fonksiyon belirteçleri yüksek olan kişilerde 100 yaşına ulaşma şansının azaldığının görüldüğünü söyledi. Ayrıca genel olarak değerlerin ekstrem seviyede düşük veya yüksek olmasının uzun yaşam şansını düşürdüğünü belirten  Modig, örneğin en düşük ürik asit seviyesine sahip gruptaki kişilerin 100 yaşına gelme şansının yüzde 4'ken, en yüksek ürik asit seviyesine sahip grubun yalnızca yüzde 1,5'inin 100 yaşına ulaştığının tespit edildiğini sözlerine ekledi.

Haberin Devamı

Modig, yazısında keşfedilen farklılıkların genel olarak küçük olsa da, metabolik sağlık, beslenme ve olağanüstü uzun ömür arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu düşündürdüğünü ifade etti ve ekledi: "Yaşlandıkça karaciğer ve böbrek değerlerini, glikoz ve ürik asit değerlerini takip etmek hiç de kötü bir fikir değil."

Alanında yapılan çok büyük bir çalışma olmasına rağmen biyobelirteç değerlerinden hangi yaşam tarzı faktörlerinin veya genlerin sorumlu olduğu konusunda herhangi bir sonuca varılamadı. 

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı

YAŞLANIRKEN HASTALIKLARIN MIKNATIS GİBİ YAPIŞMASINDAN KORKUYORUZ

Uzun ömürlü bireylerin kanında gözlemlenen biyobelirteçler nelerdir?

Haberin Devamı

İç hastalıkları Uzmanı Aytaç Karadağ; uzun yaşamın yani Longevity’nin son zamanlarda modern tıbbın en önemli gündem konularından biri olduğunu belirterek yaşlılığın hepimizin yaşayacağı doğal bir süreç olmasına rağmen insanların haklı olarak yaşlanırken hastalıkların kendisine mıknatıs gibi yapışmasından ve sevdiklerine yük olmaktan korktuğunu ifade etti. 

“Bize daha geç yaşlanabileceğimizi önceden kestirmek mümkün mü diye sorulsa idi 10 yıl önce belki soruyu geçiştirirdik ama şimdi çok net bilgilere sahibiz.” diyen Karadağ, bu İsveç çalışması haricinde daha geniş perspektifte sağlıklı kan değerlerinin nasıl olması gerektiğini açıkladı:

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı

Haberin Devamı

 Kaynak: İç Hastalıkları Izmanı Aytaç Karadağ

KOLESTROL DÜŞÜKLÜĞÜ DE YÜKSEKLİĞİ DE KISA ÖMÜRLE İLİŞKİLİ BULUNDU

Çalışma özelinde; ALT gibi karaciğer enzimi, GGT gibi safra enzimi, kreatinin gibi böbrek enzimi, kan şekeri, proteinlerin son yıkım ürünü olan ürik asit düşüklüğü uzun ömürler ilişkili bulunmuş; kolesterolün hem çok yüksek olması hem de çok düşük olması, aynı şekilde demir yüksekliği de kısa ömürle ilişkili bulundu.

KADERİNİZ TAMAMEN GENLERİNİZE BAĞLI DEĞİL

Uzun yaşam üzerinde hayat tarzı veya çevresel koşullarla olan bağlantısı nasıl açıklanabilir?
Aytaç Karadağ, bu sorumuza şöyle yanıt verdi:

Genlerin rolü:
Özellikle son yıllarda epigenetik çalışmalar hız kazandı. Epigenetik derken, genin de üstünde önemli olan faktörleri işaret ederiz. Genler kaderimiz değildir. Uzun ömürle ilişkilendirilen FOXO3 ve APOE ε2 gibi genler, vücudun yangı tepkisini frenliyor ve DNA tamir mekanizmalarını (telomer koruması gibi) tetikliyor. Ancak bu genetik şans tek başına maksimum %40 etki yapıyor. Yani kaderiniz tamamen genlerinize bağlı değil.

Haberin Devamı

Yaşam tarzının gücü:

Çok mükemmel bir coğrafyada yaşıyoruz. Bilim camiasında en sağlıklı 2 diyet sırasıyla Akdeniz diyeti ve tansiyon hastaları için Akdeniz diyetinin modifiye edilmiş hali olan Dash diyetidir. Akdeniz mutfağıyla beslenenlerde iltihap belirteçleri (CRP) belirgin düşüş gösteriyor. Haftada 3 kez ağırlık çalışanlarda ise büyüme hormonu (IGF-1) gençlerinkine yakın dengede seyrediyor. Kaliteli uyku ise yağ hücrelerinden salınan hormonları bile düzenleyebiliyor.

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı

TEMİZ HAVALI BÖLGELERDE YAŞAYANLARDA DNA HASARI DAHA AZ 

Çevrenin Katkısı:

Temiz havalı bölgelerde yaşayanlarda DNA hasarı belirteçleri, şehirdekilere göre %35 daha az çıkıyor. Güçlü sosyal bağları olan topluluklarda ise DHEA hormonu (gençlik hormonu) seviyeleri 20'li yaşlardaki gibi yüksek kalıyor. Her ne kadar kırsal bölgede yaşayan aile sayısı azalmasına ve akrabalık ilişkileri azalsa da son yıllarda tersine göçün artması bu konuda sevindirici bir gelişme.

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı

YAŞLANMA HIZINI NEREDEYSE DURMA NOKTASINA GETİRİYOR

Sihirli Üçlü:
Sardunya Adası'nda 100 yaşını geçenlerde görülen "biyolojik gençlik", genetik + dağ bitkileriyle beslenme + günlük fiziksel aktivite kombinasyonuyla açıklanıyor. Bu üçlü, hücrelerin yaşlanma hızını neredeyse durma noktasına getirebiliyor.

Vücudumuzun yaşlanma sürecini nasıl yavaşlatabileceğimizi anlatan bilimsel gerçeklerin aslında çok basit olduğunu vurgulayan Karadağ, özellikle sofralarımızın büyük etkisinin olduğunu söyledi ve beslenmenin uzun yaşama etkisi hakkında şunları söyledi:

“Zeytinyağlı, bol balıklı ve kuruyemişli Akdeniz mutfağını benimseyenlerde vücuttaki iltihaplanma neredeyse yok denecek kadar azalıyor. Günde iki tabak ıspanak, pazı gibi koyu yeşil sebzeleri tüketmek, hücrelerinizi birkaç yıl gençleştirebiliyor. Öte yandan gazlı içecekler ve şekerli gıdalar, kan şekerinizi altı ay gibi kısa bir sürede bile bozarak yaşlanmayı hızlandırıyor.”

Hareket etmenin de beslenme kadar uzun ömür üzerinde etkili olduğunu vurgulayan Karadağ, sözlerine şöyle devam etti.

"Haftada iki buçuk saat tempolu yürüyüş yapmak, hücrelerinizin yaşlanmasını durduran telomerleri koruyor. Masa başında uzun süre oturanların büyüme hormonu dengeleri bozuluyor. İlginç olan şu ki, 60 yaşından sonra bile düzenli spor yapanların kas hücreleri, 25 yaşındaki biri kadar enerjik çalışabiliyor."

SAĞLIK BESLENİP AKTİF YAŞAYANLAR 11 YAŞ DAHA GENÇ GÖRÜNÜYORLAR

Beslenme ve hareketin olağan üstü etkilerine değinen Karadağ, düzenli egzersiz yapıp omega-3'ten zengin besinler tükettildiğinde, iyi kolesterolün yükseldiğini, zararlı yağların düştüğünü, hatta karaciğeri yağlanmış kişilerde bile vücut yaşını 5-6 yıl geri çekmenin mümkün olduğunu dile getirdi.

Araştırmaların çarpıcı sonuçlar ortaya koyduğunu sözlerine ekleyen Karadağ, Fast-food yiyip hareketsiz yaşayanların biyolojik yaşının, gerçek yaşlarından 10 yıl ilerde çıktığını, sağlıklı beslenip aktif yaşayanların ise biyolojik yaşlarından 11 yaş daha genç göründüklerini ve hissettiklerini sözlerine ekledi.

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı

GENLERDEN DAHA ÖNEMLİ OLAN BİR ŞEY VAR

"Özetle, genetik şansınız kötü olsa bile, doğru beslenme ve düzenli hareketle yaşlanmanın etkilerini büyük ölçüde azaltabiliirsiniz" diyen Karadağ, ne yediğiniz ve ne kadar hareket ettiğinizin, anne-babanızdan aldığınız genlerden daha önemli hale geldiğinin altını çizdi ve ekledi:

"Bu bilgilerin en güzel kanıtı İtalya'nın Sardunya Adası'nda yaşıyor. Orada insanların neredeyse yarıya yakını 90 yaşını geçiyor. Sırrı mı? Tam da anlattığım gibi beslenip hareket ediyorlar." 

90 yaşını aşan bireylerin sağlıklı yaşlanma süreçlerinde hastalıkların önlenmesi açısından hangi biyobelirteçler yol gösterici olabilir?

Karadağ, lipid profili kalp sağlığı, insülin duyarlılığı belirteçleri metabolik sağlığı, hormonal dengedeki belirteçler endokrin sağlığı, oksidatif stres testleri DNA hasarını, mitokondri sağlığını gösteren testler de enerjetetik bedenimizin yaşlılık sürecinde nasıl olacağını göstermesi açısından kullanılabileceğini söyledi.

Uzun yaşayanların kanında ne var Kaderimiz tamamen genlerimize mi bağlı

Uzun ömürlü bireylerin biyobelirteçlerini optimize etmek için modern tıbbın nasıl bir yol izlemeyi tercih etmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? 

Modern tıbbın uzun ve sağlıklı yaşam konusunda izlemesi gereken yolun aslında oldukça ilginç bir noktaya doğru evrildiğini ifade eden Karadağ, bu sorumuza şöyle yanıt verdi.

"Öncelikle, artık "yaşlanmayı tedavi etmek" yerine "sağlıklı yaşlanmayı yönetmek" anlayışına geçmemiz gerekiyor. Bugüne kadar yaptığımız gibi her hastalığı ayrı ayrı tedavi etmek yerine, vücudun kendi onarım mekanizmalarını güçlendirmeye odaklanmalıyız. Japonya'daki bir çalışmada, 65 yaş üstü bireylerde sadece kan şekeri regülasyonunu düzeltmek yerine, aralıklı oruç ve düşük glisemik indeksli beslenmeyi birleştiren bir yaklaşım denendi. Sonuçlar çarpıcıydı: Sadece HbA1c (son 2-3 aylık kan şekeri seviyesinin ortalaması) düzeyleri düzelmekle kalmadı, inflamasyon belirteçleri de düştü ve telomer uzunlukları korundu."

Karadağ, modern tıp yaklaşımında şu üç noktaya özellikle dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

1. Kişiselleştirilmiş Müdahale:

Her bireyin genetik yapısı, yaşam tarzı ve çevresel faktörleri farklı. Mesela NAD+ takviyesine bazı insanlar çok iyi yanıt verirken, başkaları neredeyse hiç fayda görmüyor. O yüzden "herkese uyan tek beden" yaklaşımını bırakıp, kişiye özel programlar tasarlamalı.

2. Erken Önleme Stratejisi:

40'lı yaşlarda başlayan metabolik değişimleri beklemek yerine, 30'lu yaşlarda önleyici yaklaşımlar devreye sokulmalı. Mesela, mitokondri fonksiyonlarını destekleyen yaşam tarzı değişikliklerini daha erken yaşlarda önermeliyiz.

3. Bütünsel Yaklaşım:

Sadece ilaç tedavisi veya sadece yaşam tarzı değişikliği yerine, ikisini akıllıca birleştiren programlar geliştirilmeli. Stanford'da yapılan bir çalışma, meditasyon ve probiyotik desteğini birleştiren bir programın, tek başına probiyotik kullanımına göre inflamasyonu %40 daha fazla düşürdüğünü gösterdi.

Yeni nesil tedavilerde özellikle heyecan verici gelişmeler var:

• Senolitik tedaviler (yaşlı hücreleri temizleyen ilaçlar)

• Epigenetik düzenleyiciler

• Kişiselleştirilmiş mikrobiyom modülasyonu

Ama bunları kullanırken çok dikkatli olunması gerekir çünkü vücudun doğal dengesini bozmadan müdahale etmek kritik önem taşıyor.

Karadağ, modern tıbbın, uzun ömrü hedeflerken yaşam kalitesini de göz ardı etmemesi gerektiğini,  sadece yılları değil, o yıllara sığdırdığımız yaşam kalitesini de artırmak gerektiğini söyledi ve bu alanda çalışan bir hekim olarak en çok umutlandığı şeyin hastaların artık "hasta olmadan önce" doktorlara gitmeye başması olduğunu, bu paradigma değişiminin, belki de modern tıbbın en büyük başarısı olacağını ifade etti.

BAKMADAN GEÇME!