YUNANİSTAN’da kaldığım otelin açık büfe kahvaltısında kül üzerinde cezvede Türk kahvesi pişirilip ikram edildiğini görünce içim sızladı. Adamlar önüne "Greek Coffee" diye bir de açıklama yazmışlar.
Hayır, sandığınız gibi olmadı. Hiç kızamadım, hatta içimden "helal olsun" bile dedim. Bunu dedim; çünkü Türk kahvesi ender bulunur bir içecek olmaya başladı Türkiye’de. Siz hangi ultra lüks otelimizin kahvaltısında bunu gördünüz? Görmedinizse, o zaman da Yunanlı gelir bizim kahvemize sahip çıkar, bize de susup oturmak kalır.
Madem ki siz bu memlekette gittiğiniz lokantalarda Türk kahvesi istediğinizde yok denmesine sesinizi çıkarmıyorsunuz, o vakit Yunanlılara kahvemize sahip çıktıkları için bozulmaya hiç hakkınız yok. Tam tersine, belki de onları kutlamak gerek.
* * *
Bizim bazı Nişantaşı lokantalarında Türk kahvesi servisinin olmaması öteden beri canımı sıkar. Bazen de Türk kahvesini köpüksüz ve telvesiz öyle kötü pişirip getirirler ki, içtiğinize içeceğinize adamı pişman ederler.
Kayak için gittiğimiz anlı şanlı bir otelimizde Türk kahvesini, devlet dairesinde kapı ardında kaçak pişirir gibi içine elektrikli tel döşenmiş plastik kaplarda musluk suyuyla yaptıklarını görünce de çok şaşırmıştım.
Türk kahvesinin sunumunda da giderek daha büyük görsel felaketler yaşanıyor. Tepsi yok, yanında bir bardak su da yok; lokumunu, badem şekerini zaten unut. Üstelik garabet fincanlarla yapılan servis... Ve bir türlü şekerin ayarının tutturulamadığı restoran mutfakları.
Bana öyle geliyor ki lale seferberliğinin yanında İstanbul’un bir de Türk kahvesi seferberliğine ihtiyacı var. Sadece İstanbul’un mu, tüm Türkiye’nin var.
* * *
Uzunca bir aradan sonra gittiğim Atina’yı Olimpiyatlar’ın çok ciddi adam ettiğini gördüm. Akropol civarı düzeltilmiş. Bunun yanı sıra lokantalardaki yemeklerin kalitesi de iyileşmiş. Yemekler eskisi gibi yağ içinde yüzmüyor, üstelik en turistik bölgelerde bile bizim ev yemeği anlayışımızda özel mönüler sunuluyor. Tıpkı "Yunan kahvesi" meselesinde olduğu gibi, "Ama onlar zaten Türk yemeği" diye itiraz edenlerimiz seslerini kısabilirler; çünkü öyle olsa bile bizim lokantalarda rastlanmayan çeşitlilikteki Türk asıllı yemek, Atina tavernalarına uyum sürecinden geçip yeni birer kişilik kazanmış.
Biz burada yemeklerimizi çok ihmal ettik. Sebze ağırlıklı dünyanın en sağlıklı mutfaklarından birine sahipken kendimizi küçümsedik. Kahvemizi ise kendimize ait olan pek çok şeyle birlikte ruhumuzdan sildik.
* * *
Akropol’ün eteklerindeki bir meydanda az şekerli Yunan kahvesi ısmarladım. Köpüklü kahvem tam kıvamında geldi. İçimden, helal olsun dedim.