Yargıtay’ın tüketici lehine verdiği bir karar üzerine tutuşan bankalar hep bir ağızdan feryat figan etmeye başladılar.
Verdikleri hizmetin karşılığında kredi kartı sahiplerinden yıllık abone ücreti almalarının makul olduğunu iddia ediyorlar.
Verdikleri hizmet kaliteli ve eksiksiz olsa hak vermek mümkün olabilirdi belki ama değil. Üstelik verdikleri hizmetin karşılığını yapılan her ödemeden kestikleri komisyonla satıcılardan zaten fazlasıyla alıyorlar.
Birden fazla kredi kartı sahibi olup bunlardan genellikle sadece bir tanesini kullanıp, diğerlerini yedekte tutanlardanım.
Türkiye’de tek bir kredi kartına güvenip alışverişe çıkmak, utanç verici bir deneyimle sonuçlanma olasılığı çok yüksek bir maceraya atılmak demek.
Ağzına kadar doldurduğunuz alışveriş arabasıyla, kasanın önünde düşebileceğiniz durumu düşünün. Kredi limitinizde herhangi bir sorun olmamasına rağmen, kasiyerin POS makinesi kartınıza onay vermiyor dediği anlarla az mı karşılaştınız?
Yanınızda başka bir kredi kartı veya yeterli miktarda nakit yoksa kuyrukta bekleyenlerin küçümseyici bakışlarına maruz kalmış olmanıza mı yanarsınız, alışveriş için harcadığınız onca zaman ve emeğe mi?
Bilgisayar sistemindeki bir bakım veya POS makinesi ile banka arasındaki hatlardaki bir sorun gibi tamamen bankadan kaynaklanan nedenlerle, davetlilerinizin önünde restoranda da benzer bir utanç yaşayabilirsiniz.
Bankaların aslında bu gibi durumlar için üye işyerlerine manuel "slip" çekme aletleri vermesi lazım ama daha fazla kár etmek için bunu yapmıyorlar. Sonra da kalkmış, "Verdiğimiz (eksik) hizmetin karşılığı olarak kredi kartı sahiplerinden abone ücreti almamız makuldür" diyorlar.
Var mısın Yok musun tabii ki duygu sömürüsü
Acun Ilıcalı, programı "Var mısın Yok musun"u duygu sömürüsü yapıldığı için eleştiren Doğa Rutkay’a bozulmuş, telefona sarılıp programa bağlanmış.
Kutuların açılmasının uzatılmasının, dramatik müziklerle seyircinin heyecanının kamçılanmasının, insanların kazanıp kazanmama arasında kaldıkları anlardaki yüz ifadelerinin uzun uzadıya gösterilmesinin duygu sömürüsü olarak adlandırılamayacağını söylemiş.
"Duygu sömürüsü müziklerini algılayamadım. O nasıl oluyor? Heyecan katan müzikler demek istedin herhalde" diyerek yaptığının duygu sömürüsü değil seyircilerin heyecanını kamçılamak olduğunu iddia etmiş.
Kazanma, kaybetme anlarının açıklanması sırasındaki abartılı uzatmalar tam bir alaturkalık örneği. "Var mısın Yok musun" gibi yabancı formatlı programların bir tek Türkiye versiyonlarında kullanılıyorlar.
Ayrıca "heyecan" da bir duygu. Dolayısıyla yaptığımız heyecanı tırmandırmak, duygularla bir ilgisi yok demek saçma bir savunma. Seyircilerin heyecanının, yarışmadaki duygusal anların ekrana getirilme süresini pornografik ölçülerde uzatmak gibi yöntemlerle kamçılanması duygu sömürüsünden başka bir şey değil. Ve bunun programın reyting açısından başarılı olup olmamasıyla savunulacak bir yanı da yok.
Çok açık bir şekilde kumar oynatılan "Var mısın Yok musun" yarışmasında, "kumar"ın tanımını kendine göre yapan Acun’un "duygu sömürüsü"nün tanımını da kendine göre yapması yadırganmamalı.