Yunanistan’ın en ünlü komedyenlerinden Yorgo Konstantinu’nun (75) başrolünü oynadığı 1967’de çekilen 'Hoşgeldin Dolar' adlı komedi filminin senaryosu şöyleydi:
Özel bir şirkette memur olan genç, patronlarından en ufak talimatı bile hakaret saydığından her işten istifa eden abisini; haylaz, tembel, mutad işsiz kardeşini ve annesini geçindirmektedir. Parasızlık canına tak ettiğinde, Pire Limanı'nda bir zamanların 'ayıp şeyler sokağı' Trumba’da sinek avlayan bir pavyondan teklif alır. Pavyon sahibi, “15 gün sonra yeni sezonu açıyoruz. Hem konsomatristlere üç-beş kelime İngilizce öğreteceksin hem de sezon açıldığında turist müşteri avına çıkacaksın. Ayda 500 drahmi maaş” deyince fakir lakin namuslu genç adam kör olası kader felsefesiyle teklifi kabul eder. Konsomatristlere İngilizce, “Hey Joe bir içki ısmarlasana” ve “Delikanlı gel dans edelim” demeyi öğretirken hatunlardan birine abayı yakar.
Filmdeki 'sezon açılışı' turizm sezonuyla ilgili değil. Amerikan 6. filosuna bağlı savaş gemilerinin Pire Limanı'na demir atmasıdır. Amerikalı tayfalar karaya ayak basar basmaz Trumba’ya koşar. Kahramanımız hem pavyona müşteri toplama hem de sevgilisini müşterilerden uzak tutma mücadelesi verir. Bir sürü komik gelişmelerin sonunda sevgilisiyle evlenir, abisine küçük bir muhasebe ofisi açar, haylaz tembel kardeşini de abisinin yanında çalışmaya ikna eder.
'Hoşgeldin Dolar'dan bu yana 45 yıl geçti. Bu süre içinde Yunanistan’da yoğun bir Amerikan aleyhtarlığı hüküm sürdü. Albaylar Cuntası’nın iktidar gelmesi ve yedi yıl iktidarda kalmasının (1967-1974), daha da önemlisi Kıbrıs olaylarının baş sorumlusu hep ABD sayıldı.
'SEZON' YENİDEN AÇILDI
Amerikan savaş gemileri Yunan limanlarına eskisi kadar uğramaz oldu, uğradıklarında da mürettebat protesto gösterileri yüzünden karaya pek ayak basmadı. Kanun kaçaklarının, hayat kadınlarının, kumarbazların uğrak yeri Trumba’daki pavyonlar da ardı ardına kapandı.
Yunanistan’da iki buçuk yıldır devam eden ekonomik kriz Amerikan aleyhtarlığını unutturdu sanki. Almanya aleyhtarlığı revaçta bu dönem.
Efsaneye dönüşen ve 50 küsur yıldır denizlerde dolaştıktan sonra bu yıl sonunda miyadını dolduracak Enterprise Amerikan uçak gemisi geçen hafta Pire açıklarında demir attı. Bu kez ne gürültü koptu ne de protesto gösterileri yapıldı.
Geçen pazartesi sabahı Atina’nın Tavros semtinde devriye gezen polisler, yolda park etmiş bir otomobilden şüphelendiler. Otomobilin önce kapıları sonra bagajı açıldı. Polisler bagajı açtıklarında bantla üzerine havai fişekler, metal borular, mum ve bir çalar saat yapıştırılmış orta yaşlı adamı görünce hemen silahlarını çektiler. Adam kargaşadan yararlanarak bagajdan çıktı ve birkaç metre ötedeki süpermarkete girdi. Çalışanlar, müşteriler panik içinde sağa sola kaçıştı. Tam teçhizatlı takviye polis kuvvetleri markete girdi. Mukavemet göstermeyen adamı birkaç dakikada kıskıvrak yakaladılar. Bomba imha uzmanları da orada bekliyordu. Adamın üzerindeki havai fişeklerin boş, çalar saatin de bozuk olduğunu anlamaları gecikmedi.
Tavros semtinde yüzlerce kişinin korkudan yüreğini ağzına getiren sahte canlı bombanın kimliğiyse birkaç saat sonra açıklandı: Kostas Samaras, 55 yaşında ve yeraltı dünyasında bir efsane. Kimileri, Steve Mc Queen ile Dustin Hoffman’ın oynadığı 'Papillon' filminden esinlenerek 'Yunanlı Kelebek' adını takmıştı ona. Bazısı da 'Firarın Profösörü', 'Filozof soyguncu' ya da 'İdealist soyguncu' diyordu ona.
Trikala şehrinde doğdu Kostas, mektebe gitti. Üniversitede grafik ve dekor sanatları eğitimi gördü. Müziğe pek meraklıydı. 70’li yılların sonlarında rock gruplarında bateri çalıyordu. Resim de çiziyordu. Trikala’da bir ara sergi bile açmıştı. Ailesinin yardımıyla Trikala’da bir barın işletmeciliğini de üstlendi.
Kendini 'her türlü iktidar karşıtı' olarak tanımlıyordu. "Çalışmak aptallık” ve “Tehlikeli yaşamazsan hayatın bir anlamı yok" diyordu. İşi tıkırında, geliri iyiydi ama o karanlık yollara saptı. Soygunlara başladı. Önce küçük, sonra büyük işler... Birkaç yılda bankaların korkulu rüyası oldu.
Tam 10 defa yakalandı. Beşinde firar etti, beşinde de başarısız firar girişiminde bulundu. Tam 16 yıl yattı kodeste.
NIETZSCHE'DEN ETKİLENDİM
Bir keresinde bir cezaevinden diğerine götürülmek için polis otobüsüne bindirildi. Yanında gizlediği matkapla delik açıp sırra kadem bastı. Sonra yine banka soydu, yine yakalandı. Şartlı tahliye edildi bir ara. Kimsesiz yaşlılara hizmet veren bir sivil toplum örgütünde gönüllü olarak çalıştı. Ressamlığa devam etti, profesyonel fotoğrafçılığı denedi. Ama fırsatını bulunca yine banka soydu, yine yakalandı, yine hapis yattı.
Koğuşta yazdığı 'Aranıyor' adlı kitapta hayatını anlattı. Nezarethanelerde, hapishanelerde yaşadıklarını.
Yunanistan’ın cennet parçalarından biri Zakinthos Adası. Korfu, Kefalonya ve Lefkada ile birlikte İyon Denizi'ndedir ve İtalya’ya bakar. Ege Adaları'nın aksine öyle mavi pancurlu beyaz evleri yok pek. Mimarisi, müziği, mutfağı ve kültürüyle İtalyan ekolünün etkisinde kalmış. Maviyle beyaz yerine maviyle yeşil hüküm sürer bu adada.
Zakinthos, Caretta caretta kaplumbağalarıyla ünlü. Ayrıca, sarhoş İngiliz turistlerin rezaletleriyle de sık sık gündeme gelir.
İki buçuk yılda hem Yunanistan’ı hem de halkını değiştiren ekonomik krizdeyse adını başka bir özelliğiyle duyurdu.
Paralar nereye gitti, nasıl çarçur edildi gibi sorulara belki de en çarpıcı cevaplardan biri bu adadan verildi.
Nüfusu 35 bin civarında olan Zakinthos’ta devlet yıllarca 700 görme özürlüye maaş ödüyordu. Ta ki günün birinde bir yetkili çıkıp, "Nüfusun yüzde 2’sinin kör olması imkansız" deyinceye kadar.
Geçmiş araştırıldı. Ne bir salgın ne de genetik bir hastalık yaşanmış adada. İlginçtir, görme özürlülerin sayısı nedense hep seçim öncesi dönemlerde artış kaydediyordu. Yani seçim öncesi dönemlerde ada sakinlerinin gözlerine bir şeyler oluyordu ve göremiyorlardı.
Bardağı taşıran damlaysa devletten maaş alan görme özürlüler arasında bir taksi şoförünün de bulunduğunun tespit edilmesi oldu.
66 KİŞİ SAHTE ÖZÜRLÜ
Takvimler 1896’nın 29 Mart’ını gösteriyordu. Günlerden cuma. İlk modern Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapan Atina’da, Maratonas Kasabası'ndaki köprünün başında çeşitli ülkelerden 17 sporcu yan yana dizildi.
Papadiamandopulos soyadlı bir generalin verdiği startla da ilk Olimpiyat Oyunları’nın ilk maraton koşusu başladı. Koşu mesafesi bugünkü gibi 42 kilometre 195 metre değil, 40 kilometreydi.
Atletler arasında Atina’da beyaz etekli efsun askeri kıyafetiyle dolaşan 24 yaşında bir saka da vardı. Öyle hocası, kulübü, sponsoru filan yoktu. Maraton koşusunun doğru dürüst nereden nereye olduğunu bile bilmiyordu.
Maraton koşusunda Yunanistan’ı temsil etmesi için referansı, “Onu iyi tanırım, bir semtten bir diğerine sigara almaya gönderdiğimde 20 dakikada dönerdi” diyen Yunan kafilesinin bir yetkilisi vermişti.
Spiros Luis, start verildikten sonra hep ilk grupta koşan atletler arasındaydı. Birkaç kilometre koştuktan sonra Pikermi Kasabası'nda mola verdi. Bir-iki kadeh şarap içtikten sonra da tekrar koşmaya koyuldu.
1896 Atina Olimpiyatları şehir merkezinde halen konser alanı olarak kullanılan 'Kallimarmaron' adlı mermerden inşa edilen stadyumda yapılıyordu. Maraton koşusunun da bitiş noktasıydı.
Stadyuma ilk giren Yunan Spiros Luis oldu. Binlerce Atinalı “Yunan... Yunan...” diye tezahürat yaptı. Derecesi 2 saat 58 dakika 50 saniyeydi.
ŞARKILARA KONU OLDU
Yunanistan Ekonomi Bakanı Evangelos Venizelos 14 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas ile görüşmesinden sonra “Sayın Cumhurbaşkanı sembolik bir harekette bulunarak maaşından feragatta bulundu” dedi ve hemen ardından 83 yaşındaki eski politikacıya methiyeler yağdırdı.
Cumhurbaşkanı'nın feragat ettiği maaş ayda 16 bin Euro idi. Yani iki genç çalışanının yıllık geliri kadar. 1983-1996 arasında toplam yedi yıl Dışişleri Bakanı olan Papulyas, 2005’ten beri Cumhurbaşkanı ve geçen aya kadar maaşını muntazaman alıyordu.
Geçen perşembe günü Brüksel’de bir Alman gazetecinin sorusundan teknokrat Başbakan Lukas Papadimos’un başbakanlık koltuğuna oturduğu geçen 11 Kasım’dan beri tek bir Euro bile maaş almadığını öğrendik. Yakın çalışma arkadaşları bile siyasetçi olmayan Papadimos’un da ilk günden beri maaşından feragatta bulunduğunu bilmiyordu. Siyasetçi değil ya, söylemeye bile gerek duymadı aylarca.
Sadece hesap-kitapla uğraşan bir başbakanı var bu dönem Yunanistan’ın. Tarih ondan, ”Birkaç ay yönetti ülkeyi ama iflastan da kurtardı” diye bahsedecek. Avrupa Birliği’nin büyük siyasi partilerin liderlerine güvenmezken, onun her sözünü imzalı mektup gibi güvenilir saydığını söyleyecek... Ve “Maaş almayan üstelik bunu reklam yapmayan ilk başbakan” diye de yazacak.
Disiplinli, çalışkan, mütevazı, dürüst biri Papadimos. Yunan halkına, ülkesinin içinde bulunduğu ekonomik durumu anlatırken, yeni kemer sıkma tedbirleri alırken, siyasetçilerin aksine şahsına karşı tepki toplamıyor.
Diyeceksiniz ki, üç ay kaldı koltukta hadi bir ay daha kalsın sonra gidecek... Evet öyle ama boş sözlere, boş vaadlere yıllarca kanan Yunan halkı ilk kez kendisine doğruları, olanları söyleyen bir başbakanla tanıştı ve Papadimos’a sempati duydu.
BUGÜN SEÇİM OLSA BİRİNCİ PARTİ ÇIKAR
Anketler de bunu doğruluyor. “Papadimos parti kursa oy verir misiniz?” sorusuna “Evet” cevabı verenlerin oranı yüzde 25. Bu oranla ya birinci ya da ikinci parti olarak çıkardı seçimlerden.
1980’lerin ikinci yarısında televizyonlardaki 'talk show'larda duyurdu adını Petros Kostopulos. Gıcık, egosu tavanda ama aynı zamanda da sevimli biri. Bana gore yakışıklı da.
Larissa'da doğup büyüdü. Bazen koyu bir İngiliz, bazen de taşralı bir Yunan lehçesiyle konuşurdu. Her programda söylediği 'spot'lar gençler arasında slogan olurdu.
Kostopulos’u izlemeye başlamanın nedeni Yunanistan Güzeli seçilen Ceni Balatsinu ile evlendiğinde, “Erkekler neden güzel kadınlarla dolaşmak, ancak nakış dikiş bilen, imambayıldı pişiren kadınlarla evlenmek ister anlayamam. Ben taş gibi bir kadını sevdim ve onunla da evlendim” demesiydi. Mutlu evliliğin meyvesi de üç çocuk...
Yunanistan’ın en çapkın başbakanı Andreas Papandreu’nun sevdiği, kendine yakın duyduğu gazeteciler arasındaydı Kostopulos. 1990'ların başlarında yıldızı iyice parladı. Televizyonların, gazetelerin, dergilerin aranan ismiydi. Güzellik yarışmalarında onsuz juri olmazdı. İki işadamı arkadaşıyla 'İMAKO' adlı bir medya şirketi kurdu ve 'Never In the Right Order'ın başharfleri olan 'Nitro' dergisini yayınlamaya başladı.
Yürü ya kulum demişti Allah. In Style, Esquire, DownTown, Pink Woman, Top Gear, Maxim, OK!, People, Food ve daha nice dergiyi yayınladı. Havayolları şirketlerinin, büyük otellerin, denizcilik şirketlerinin dergilerini hazırladı. Üç de radyo istasyonu kurdu.
Birkaç yılda dergi piyasasının 1 numarasıydı. Ne yayınlasa yok satıyordu. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de ve Kıbrıs Rum Kesimi'nde ortaklıklara da girdi. Çalışanlarına piyasanın çok üstünde maaşlar veriyordu. “Hayatla ilgili ne yazacaksanız, önce yaşayın sonra yazın” diyordu.
Atina’da lüks bir villada yaşıyordu artık. Garajında lüks otomobiller... Marinada yat... Havyar tabağıyla, şampanya kadehi ile Havana purolarıyla poz veriyordu. 'High life' denen tarzın en karakteristik temsilciydi.
ŞARKI GİBİ YAZARDI
MUTLU VATANDAŞLAR
İki büyük siyasi partinin liderleri Yorgo Papandreu ile Andonis Samaras aynı özel uçakla seyahat ediyorlarmış.
Papandreu: Şimdi buradan 20 tane 100 Euro’luk banknot atsam 20 vatandaş mutlu olacak.
Samaras: Sorun o değil. O hesapla ben de 40 tane atsam 40 Yunan vatandaş mutlu olacak.
Pilot: Beyler ben ikinizi de uçaktan atsam 10 milyon vatandaş mutlu olacak.
Yunanistan’da teknokrat Lukas Papadimos hükümetini destekleyen siyasi parti liderleri, Avrupa Merkez Bankası, AB Komisyonu ve Uluslararası Para Fonu’ndan oluşan Troyka'nın 130 milyar Euro’luk ikinci kurtarma paketindeki şartlarına verilecek cevap için geçen pazar akşamı bir araya geldiler.
Başbakan Papadimos, sosyalist PASOK'un lideri Yorgo Papandreu, merkez-sağcı Yeni Demokrasi Partisi'nin lideri Andonis Samaras ve aşırı milliyetçi Laos Partisi'nin lideri Yorgo Karancaferis ile altı saat süren bir toplantıdan sonra "Prensipte anlaştık" diye bir açıklama yaptı.
Ertesi öğlen buluşacaktı liderler, detayları da halletmek için. Öğlene, ikindiye, sonra da akşama ertelendi buluşmaları. Salı öğleye kaldı, salı ikindiye kaldı, salı da öyle geçti. Çarşamba saat 13.00 dediler, 15.00 oldu sonra ve nihayet saat 17.00’de tekrar buluştular.
Yunanistan’ı iflastan kurtaracak, 100 milyar Euro’luk borcunun da silinmesini sağlayacak anlaşmada 4-5 milyon insanın cebini yakacak şartlar için bir saate anlaştılar. Toplantı perşembe sabaha karşı 01.00’de bittiğine göre geri kalan altı saatte ise 1 milyondan az insanı etkileyecek 'düşük gelirli emeklilere verilen ek yardımda yüzde 15 indirim'i konuştular ve anlaşamadılar.
Toplantı, "Bir detay haricinde anlaşmadaki şartları kabul ediyoruz" gibi tuhaf bir açıklamayla bitti. Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu kabul eder mi hiç öyle bir cevabı? Etmez tabii.
LİDERLERİN AĞIZ DALAŞI
Toplantıda nelerin konuşulduğu medyaya sızmakta gecikmedi.
Anketlerin muhtemelen nisan ayında yapılacak erken genel seçimlerden açık farkla birinci çıkacağını ancak tek başına iktidara gelemeyeceğini tahmin ettiği Yeni Demokrasi'nin lideri Samaras, “Emekli kesintilerini seçmenime kabul ettiremem” diyerek itiraz etmiş.