Tıpkı, AKP’li belediye başkanı, Güneydoğu’dan kuma alalım dediğinde, AKP Grup Başkanvekili’nin “bizi bağlamaz” dediği gibi... Ki, zaten, AKP’li bi başka belediye başkanı, Mustafa Kemal Atatürk’ün nonoş olduğunu ima eden fıkrayı anlattığında da “partiyi bağlamadığı” açıklanmıştı.
*
Bi AKP milletvekili, bizi 40 sene fişlediler, şimdi biz onları fişliyoruz dediğinde, bi AKP grup başkanvekili, kendi sözleridir “bizi bağlamaz” derken... Öbür AKP milletvekili, AKP’ye karşı çıkanların kanını tahlile göndermek lazım, bu kanı bozuklar her yerde olabilir dediğinde, öbür AKP grup başkanvekili, kendi görüşleridir “bizi bağlamaz” demişti.
*
Hatırlarsınız... AKP’nin kapatılma davasında, AKP savunma vermiş, AKP’li TBMM Başkanı’nın dindar cumhurbaşkanı seçeceğiz gibi laflarının “partiyi bağlamadığını” belirtmişti. Aynı AKP’li TBMM Başkanı, aynı AKP’de Başbakan Yardımcısı’yken, bu sefer, Deniz Feneri’ne adı karışan RTÜK Başkanı’nı istifaya davet etmiş, AKP’li Başbakanımız, Başbakan Yardımcısı’nın kişisel kanaatinin “hükümeti ve partiyi kesinlikle bağlamadığı”nı izah etmişti.
*
Böylece, Bülent Arınç, hem milletvekili, hem TBMM Başkanı, hem de Başbakan Yardımcısı’yken AKP’yi bağlamayarak, erişilmesi
İçişleri Bakanımız açıkladı...
“Hava Kuvvetleri vurdu.”
*
Bunlarda her hava’dis böyle.
*
Dolar gevşeyince...
Hükümetimiz sayesinde.
*
(Temel bi gün kendi tekstil markamı kurucam, ismini de Temel ile Hamsi koyucam demiş. Yahu böyle isim olur mu denince de, sinirlenmiş... Paul&Shark oluyor da, Temel&Hamsi niye olmasın?)
*
Başbakanımız haklı...
Sinop’a bağlı “Durağan” ilçesi var mesela. Son seçimde AKP’ye yüzde 79 oy çıktı. Bi önceki seçimde yüzde 38’di, ikiye katladı. E bu durumda, hangi hakla, pozitif’ten gerilediğimizi söyleyebilirler ki?
*
Veya, Van...
Ankara’daki ABD Elçiliği’nin bahçesindeki koltuklarda seçkin misafirler oturuyor, Celal Bayar, Adnan Menderes, bakanlar, ellerinde kadehler, ışıklar kapatılmış, film seyrediyorlar.
*
Başrolde...
Cumhurbaşkanımız.
*
Eisenhower çağırmış, Celal Bayar da, İngiltere’den yola çıkan Mauritania gemisine binerek, anca dört günde ABD’ye varmıştı. Ike lakabıyla tanınan general başkan, Beyaz Saray’da yemek yedirmiş, “Türk milletinin istikbalini alakayla takip etmemiz gerekiyor” demiş, sonra da, “benim işim var, sen biraz dolaş” diyerek, altına özel uçağını vermiş, New York, San Francisco, Chicago, Los Angeles, Las Vegas, bir ay... 24 eyaleti gezdirmişti. Yüce Türk basını “Reisicumhurumuz el üstünde tutuldu, baştacı yapıldı” diye yazmış, reisicumhurumuz İstanbul ve Ankara’da davul zurnalarla karşılanmıştı. ABD’nin o zamanki Ankara Elçisi Avra Warren, bu seyahati siyah-beyaz kaydetmiş, bahçeye sinema perdesi kurmuş, alayını toplamış, ışıkları kapatmıştı.
*
“The film”
*
(Sayın ahalimiz sadece futbolla alakalı mevzuları okuduğu için, İskenderun’daki halı saha turnuvasıyla girizgâh yaptım. Tribünleri doldurduğumuza göre, şimdi gelelim asıl “maç”a...)
*
Merkez Bankası, 1 milyar 448 milyon lirayla, 2011 senesi kurumlar vergisi şampiyonu oldu.
*
Hiçbir bi şey üretmediği halde... Şakır şakır devalüasyon neticesinde, kasasındaki dolarların lira karşısında fahiş değer kazanması ve döviz büfesi gibi yaptığı al-sat’larla, kâr rekoru kırdı.
*
Türk Telekom’u 3’e...
Hani, devlete dilekçe verip izin almadan kimse ilk kurşun anıtı’na çiçek koyamaz demişler ve Hasan Tahsin’i Hasanma Tahsin haline getirmişlerdi ya... İşte o, kimse çiçek koymasın diye başına sivil polis diktikleri ilk kurşun anıtı’nın burnunun dibindeki saat kulesini soydular!
Bakır “alem”leri araklandı.
Böylece, Atatürkçülüğün yasak, hırsızlığın serbest olduğu tescillendi.
Öbür “alem”lere gelince...
19 Mayıs’ı abede’de kutlayan 29 ekim doğumlu Cumhurbaşkanımız, san fransisko’ya gidip, silikon vadisi’ni gezecek, epıl, gugıl, tivitır ve feysbuk’u ziyaret ederek, gençlerimizin rüyasını gerçekleştirmiş olacak. Ki, daha önce, sitiv cabs hayranı olduğunu, oğlu Ahmet’in de sitiv’den çok etkilendiğini söylemişti. Först leydi mişel ise, bizim först leydi’yi, pirezident hüseyin’in büyüdüğü şikago’da gezdirecek, gençlik merkezinde hiphap konseri dinletip, yerli malı yurdun malı kapsamında, ilinoyi’de yetiştirilen bufalo’lardan pastırma ikram edecek.
Resmi programda yok ama, tahminim odur ki, niyork’taki yanki stadı’nda virjinya, mişigın, luyiziyana ve kuzey karolayna’lı gençlerin, davul-zurnayla halkoyunları gösterisini seyrettirebilirler Cumhurbaşkanımıza... Ditroit zeybeği, milvaki horonu, sinsinati halayı, solt leyk siti atabarı filan... Mizuri ve ohayo’lulara şiir okutup, föniks’lilerle yutah’lıları güreştirirlerse, şaşmam.
Kim bilir, belki de, rahmetli dona samır’ın cenaze törenine götürürler.
Veya, hazır gelmişken, Oregon’a geçirip, kendi adını taşıyan, roz gardın salonu’nda portlınd tireyıl bilezır’la los encılıs leykırs arasındaki birdirdir maçının başlama düdüğünü çaldırırlar.
Bandırma vapuru yolcuları.
*
Hayırdır inşallah dedi, süvari İsmail Hakkı, bu deniz feneri de neyin nesi?
*
Senelerdir aynı rotayı kullanmasına rağmen, ilk kez görüyordu bu deniz fenerini... Bizi yolumuzdan saptırmak için koymuş olmasınlar dedi, serdümen Basri... Dürbünle baktılar. Hakikaten öyle. Deniz fenerine uysalar, daha kafadan Poyrazköy’de karaya oturacaklardı.
*
Kanmadılar Damat Ferit’in diktirdiği çakma deniz fenerine, engin ufuklara açıldılar. Az gittiler. O da ne? Olmaması gereken yerde, al sana bi deniz feneri daha, Kefken’de... Normalde üç saniyede bir, üç defa çakıp, altı saniye susması gerekirken, kalecilerin gözüne tutulan lazer gibi, devamlı yanıyor, bu tarafa gel, bu tarafa gel diye bağırıyordu adeta... Bunu buraya dikse dikse, İngiliz muhipleri dikmiştir, biz yolumuzdan şaşmayalım dedi, çarkçıbaşı Süleyman... İyi ki de öyle dedi. Dinleselerdi sahte deniz fenerini, harss diye kayalıklara bindireceklerdi.
*
Değerli ağabeyim Uğur Dündar’la birlikte Star Haber’deyken, baskın üstüne baskın yiyen, sıfır noktasındaki karakolun hemen eteğinde bulmuştuk onu.... Aktütün Köyü’nde.
*
Çiçek.
*
Gözünü budaktan sakınmayan sevgili arkadaşlarım Turgut Erat ve Mustafa Şap, anında uçmuş, 17 şehit verdiğimiz günün gecesinde varmıştı Aktütün’e... Duvarlardaki mermi deliklerini, yaşanan dehşeti gösteriyor, tanıklarla, köyün sakinleriyle konuşuyorlardı.
Canlı yayında.
*
Bi kız çocuğu geldi Turgut’un yanına.