Paylaş
Önceki gün akşamüzeriydi. Anadolu Ajansı radyosunda haber bültenini açtım. Açıkçası kulaklarıma inanamadım. İnsan haklarından sorumlu Devlet Bakanı basın toplantısı yapmıştı. Bu toplantıda Başbakan Mesut Yılmaz'ın bir insan hakları genelgesi yayınladığını söylemiş ve üzerine basa basa şunları vurgulamıştı:
‘‘Hiçbir sanığa kötü muamele edilmeyecek, gözaltına alınanlar kaydedilecek, gözaltı uygulamasının başında ve sonunda doktor raporu düzenlenecek, sanıklara hakları okunacak, gözaltı konusunda CMUK uygulanacak, okullara insan hakları dersi konacak...’’
Aklımda kaldığına göre, gözaltına alınan sanıklara yapılan sorgunun Amerika'da olduğu gibi videoya kaydının getirileceğini de söylemişti. Arkasından da şunları eklemişti:
‘‘Bunlara uymayan devlet görevlilerinin yakalarına yapışacağız.’’
Sanırım bu konuda basından da destek istemişti.
Ben dün sabah umutla gazeteleri açtım. Haber biri Hürriyet olmak üzere sadece iki gazetenin birinci sayfasından verilmişti. Birçok gazetede konuyla ilgili tek satır bile yoktu.
‘‘Bize ne oluyor böyle?’’ diye düşündüm.
* * *
Acaba insan haklarıyla ilgili konularda atılan adımlara inancımız mı yoktu? Olmasa bile, bu konuyu hayata geçirebilmek için sonuna kadar didinmek biz aydınlara düşmez miydi?
Sarışın Güzel Kadın'ın, bundan iki küsur yıl önceki Japonya gezisinden sonra yayınladığı ‘‘işkenceye son’’ genelgesinden sonra ilk kez bu konuda somut ve çok daha geniş bir adım atılıyordu. Bize düşen, bu olayın üzerine atlayıp didik didik etmek değil miydi?
Her şeyden önce, Manisa'daki gençlere işkence eden polisleri bir de bu genelge ışığında sorgulamalı, Metin Göktepe'yi öldürenlerin bu genelge ışığında bir kez daha yakalarına yapışmalı değil miydik?
Her Allah'ın günü sağda solda yapılan insan hakları ihlallerinin takipçisi olmalı değil miydik?
Gazetelerimizde bir ‘‘insan hakları sayfası’’ açmalı değil miydik? TV'lerimizde tırı vırı programlardan bir tanesinin yerine ‘‘insan hakları programı’’ koymalı değil miydik?
Ve bu sayfa ve programlarda en iyi muhabirlerimizi çalıştırmak bir yana, bizzat takipçisi olmalı değil miydik?
Öyleydik, öyleydik...
* * *
Şimdi korkularımızı bir kenara bırakmalıyız. Darbe-marbe lafları ile ortalık karıştırmanın zamanı hiç değildir.
Şimdi topyekûn demokrasi ve insan hakları atağına geçmenin zamanıdır. Bu atağa kim geçerse geçsin onu desteklemenin zamanıdır.
Mesut Yılmaz'ı uzun süredir ilk kez kutluyorum. Biliyor ve hissediyorum ki, Mesut Yılmaz bir şeylerden korkuyor ve korkunun ecele faydası olmadığını biliyor.
Artık korkusuzca ipleri eline alacak bir TBMM gerek bize.
Ve biz aydınlar kendimizi bir an önce toplamalıyız.
Paylaş