Paylaş
Dün açılışını yaptığım sergiyle birlikte bu heyecana bir yenisi daha eklendi. Sergi açmak benim için her zaman çok ciddi bir faaliyettir; biz öyle yetiştik. Sanatımda eğer tam olgunlaşmamışsam sergi açmak boşa çalışmak gibi bir şeydir.
Bundan yıllar önce rahmetli Eşref Üren’le Zafer Çarşısı’ndaki Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’ne giderken, oraya yakın bir mekanda sergi açan genç biri önümüzü kesti ve bizi sergisine davet etti. Hoca gitmek istemedi ama ben ısrar ettim ve genç ressamın sergisine gittik. Hoca tabloları teker teker incelemeye başladı. Fakat resimlere baktıkça yüz ifadesi değişiyordu - yani resimleri hiç beğenmemişti. En sonunda dayanamayıp patladı:
İÇİMDE BİR KORKU
-Efendim bu tablolarla nasıl sergi açarsınız? diye bağırdı.
Genç ressam çok şaşırmıştı. Belli ki böyle bir davranış hiç beklemiyordu. Hoca benim koluma girip, “Hadi gidelim efendim” dedi. Böylece birlikte Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’ne gittik. İşin ilginç tarafı ben de Zafer Galerisi’nde sergi açmak istiyordum. Eşref Üren Hoca da bu galerinin sergi açma jürisindeydi. İçime öyle bir korku girdi ki anlatamam. Üstelik de diğer jüri üyeleri Turan Erol, Osman Oral ve Adnan Turani Hocalardı. Bunlardan “sergi açabilir” onayı olmadan resimlerimi sergilemem olanaksızdı.
TELAŞ ÇOK, İLGİ YOK
Aradan bir yıl kadar süre geçti. Bütün cesaretimi toplayıp müracaat ettim ve sınıfı geçtim. Resimlerimin hepsi kendi içinde güzelmiş. Aralarında üslup birliği yokmuş ama istikbal vaadeden biri olduğuma kanaat getirip sergilememe izni vermişler. Yıl galiba 1973’tü. İlk sergimi Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açma iznini almıştım. O zamanlar sergi açarken herşey sanatçıya aitti. Davetiye, davetiyelerin dağıtımı, kokteyl masrafı v.b. herşey sanatçı tarafından yapılırdı. Bu da çok külfetli bir işti. Ancak buna mecburduk. Başka bir yol yoktu. Öyle şimdiki gibi sponsor filan da bulunmazdı. O zaman biz niye sergi açıyorduk? Telaş çok, ilgi yok.
Çünkü yaptığımız, üzerinde çalıştığımız tabloların görülmesini istiyorduk. Öyle atölye de olmadığı için ressamlar eserlerinin görülmesini sağlamak için sergi açmak zorundaydı. Hocalarımız ve düşüncelerine değer verdiğimiz insanlar bakalım ne diyecek diye merakla bekler ve eleştrileri cankulağıyla dinlerdik. O zaman bir sergi ile ilgili olarak “olmamış” yorumu yapılırsa biz gençler bir dahaki sergimize söylenen hataları düzeltmek üzere yeni bir heyecanla tuvallerimizin başına geçerdik. Yeni bir serginin heyecanına doğru yürürdük. Devlet Resim ve Heykel Müzesi sergilerine resim verdiğimizde refüze olmuşsak küsmezdik.
KRİTER ‘İYİ SATMAK’
Sanatta başarıya ulaşmak için uzun bir yol katetmek gerekiyor. Türlü zorlukları aşıp Kaf Dağı’nın arkasındaki hedefe ulaşabilmek. İşte sanatçının amacı bu. Zamanımızda sergi açmak çok kolaylaştı. Hele tablolarınız iyi satıyorsa, bu en önemli kriter haline geldi.
Sanat galerileri hızla çoğaldı; dolayısıyla resim yapanlar da buna göre arttı. Müzayedelerde büyük paralar karşılığında resimler satıldı. Tablolar artık “değerli” oldu.
Eski günlere göre bir karşılaştırma yapacak olursak, bu günler müthiş bir aşama olarak görülüyor. İşin doğrusunu söylemem gerekirse bu günleri hayal ediyordum ve hayalime yaklaştığım için sevinç duyuyorum. Fakat yine de kafam karışık.
Paylaş