Üniversite hocalarının söyledikleri dikkati değer:
- Isparta Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Avcı, her yıl kovan başına üretimin düştüğüne işaret ederek, “Yangınlar küresel ısınmanın bir sonucu. Hava Toroslar’dan geçerken nemini bırakınca poyrazın sıcak bir yel şeklinde esmesi sonucu doğuyor. Nem yoksa ‘Basra böceği’ de aktif olmuyor; çok narin bir canlı... Basralı alanları da biz yeterince kullanamıyoruz. Çünkü sarp araziler ve yol yok. Köy köy çalışmak lazım. Böceğin yaşam alanları da yüksek rakımlara kayıyor. Gelecek sene Muğla’nın bütün orman yönetim planı değişecek. Basralı işletme sahaları ayrılmalı. Ağaçlandırılacak alanlarda yerel tohum kullanılması lazım. Yanmayan yerlerdeki ağaçları mutlaka korumalıyız” diye konuştu.
- Karabük Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Ali Kavgacı da yangın sonrası restorasyona ilişkin olarak, “Yangından beş ay sonra yoğun çiçeklenme olacak. Farklı üretim şekilleri açısından mevcut sahalar çok büyük çeşitlilik sunacak. Tamamen yanmış alanlarda bile kozalaklar vardı. Bir şey yapmasak bile oralar gelişecek. Yalnız buralardan yanan ağaçları alırken erozyonun minimuma indirilmesi gerekiyor. Yaşlı kızılçam ormanları kendini toparlar. Genç olanlarda ağaçlandırma olabilir. Makilik alanlara hiç dokunmamak lazım. Belki sürekli yanan genç alanlar maki örtüsüne bile bırakılabilir” ifadelerini kullandı. Yanan yerlere meyve ağacı ekelim gibi fikirlerin yanlış olduğunu vurgulayan Ali Kavgacı, “Bu evin sahibi kızılçam, mülkiyet onda. Ormanda farklı ilişkiler var. Bir de kozalak patlamaz. Şunu da belirtelim. Patladı denilen şey mesela Manavgat’ta 6 kilometre öteye sıçramış. Yangın alanlarından fırlayan küçük parçalardır” bilgisini paylaştı.
- Dalaman Belediye Başkanı Muhammet Karakuş, devletin, bakanlığın yapması gerekenleri ilgililere aktaracaklarını belirtti ve “Hep birlikte elimizden geldiği kadar arıcılara yardım edersek, arıcıları ayağa kaldırırız” dedi. Ahbap Derneği Başkan Yrd. Emrah Aydoğdu bölgeye her türü yardıma hazır olduklarını bildirdi.
- Balcılar, üretici başına 20’şer çuval hibe ‘arı yemi’ desteği bekliyorlar, Yapılan hesaplamalara göre, bir çuval şeker 200 TL, üretici başına 4 bin TL’lik bir destek gerekiyor. 6 bin kayıtlı üretici içinse 24 milyon TL’lik bir hibe desteği şart.
Arıcılar yangınla sarsılmış, ‘Basra böceği’nin yaşam alanları küle dönmüş, nem için yağmur düşmüyor, en önemlisi de arıların ölmemesi için ‘bal yemi’ bekleniyor.
Arıcılarımız, ‘Keşke evlerimiz yansaydı ama ormanlar yanmasaydı’ diyorlar. Çünkü onların geçimi arıcılık...
“Çam balı üretiminden vazgeçmemeliyiz. Devletin bir şekilde bizlere sahip çıkması gerekiyor. Yağmuru bekliyoruz.”
Arıcılar ve akademisyenlerin istedikleri özetle şöyle:
Acil eylem planı hazırlamak üzere Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere üniversiteler, ilgili kamu kuruluşları ve arı yetiştirici birlikleri ile beraber acilen çalıştay yapmalıdır.
Yanan orman alanlarında, yeşil aksamı bulunan ağaçlar kesilmemeli, tahribatın tam olarak tespit edilebilmesi için bir yıl beklenmelidir.
Arıcıların, bu yılki Tarım-Kredi ve Ziraat Bankası’na ödemesi gereken borçlar ertelenmeli veya affedilmelidir.
Son yıllarda yanan veya kaybedilen alanların tekrar ‘Basralı saha’ haline gelmesi 35-40 yıllık bir süreci gerektiriyor. Bu çok acı bir durum. Arıcıların bu kadar süreye tahammülü olur mu? Bakanlıkça acil olarak çam balı üretimine uygun ‘Basralı’ olabilecek alanlar belirlenmeli ve üç yıllık plantasyon programına alınarak ülke arıcılarının kullanımına sunulmalıdır.
En önemlisi de arıcılara acilen ‘yem’ temin edilmelidir. Ve de acilen yağmur düşmeli.
ARI VARSA HAYAT VAR
2003-2006 arasında NATO’nun Afganistan Kıdemli Temsilcisi olarak Kabil’de görev yapan Hikmet Çetin, katıldığı bir TV programında, “Bir grup diğerini şikâyete gelirdi hep” diyordu. Buna ilaveten kırk yıldır ardı ardına gelen işgaller, dış müdahaleler, iç çatışmalar nedeniyle silahların hiç susmadığı bir ülke Afganistan.
Türkiye’nin 10 bin adetle en büyük ‘Atatürk Fotoğrafları’ koleksiyonuna sahip, Atatürk hayranı, 100 adet yayınlanmış kitabı olan Hanri Benazus şöyle diyor: “Atatürk yokluktan bir ulus, bir modern devlet yarattı, değerini bilelim.” 1937’de 7 yaşında bir çocukken Atatürk ile tanışan Benazus, “Atatürk bana adımı soyadımı sordu, Hanri Benazus dedim. Bana sen kimsin, adın niye Hanri, niye Ahmet Mehmet değil, demedi. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünü ben o zaman anladım” diyor. Ne denir: ‘Hayat ileriye doğru yaşanır, ancak geriye doğru anlaşılır.”
ŞİMDİ DE MÜLTECİ DENEMESİ Mİ
BTP lideri Hüseyin Baş’tan dikkat çekici açıklamalar:
İngiliz’in sermayesi ile İngiliz’e uşaklık yapanlar Atatürk’e düşmanlık yapıyor.
Herkes din tüccarı ama kimse dinini yaşamıyor, herkes Cumhuriyet tüccarı ama kimsenin Atatürk’e bir bağlılığı yok.
Bu ülkeyi Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye birbirine düşüremeyenler mülteciler üzerinden deneme yapıyor.
Ülkede mülteciler eliyle karışıklık çıkarıp bu ülke insanına da
Santraller 26.08.2013 tarihinde özelleştirme kapsam ve programına alınmıştır. Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 07.08.2014 tarihli kararıyla özelleştirilmiş ve şirketimiz tarafından 2.671 milyar ABD doları bedelle devralınmıştır. Enerji kaynağı yerli kömür olan bu santrallerin ham madde ihtiyacı, bölgedeki kömür havzasından karşılanmaktadır.
Ören Akbelen, aynı zamanda Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) orman gençleştirme planlaması kapsamında yer alan bölgelerden biridir. Bölge, halihazırda ‘2019 yılı endüstriyel plantasyon alanı’ olarak tanımlanmış ve maden faaliyetlerine uygun olarak teslim edileceği tarafımıza bildirilmiştir.
Bir kamu hizmeti olan elektrik üretimi ve madencilik faaliyetleri, 28.11.2020 tarihinde OGM tarafından uygun görüşü ile Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanan orman izinlerine istinaden ‘görevli şirket’ sıfatıyla yürütülmektedir. Bahsi geçen orman izinleri için ağaçlandırma bedelleri ve yıllık kullanım bedellerinin tamamı, OGM hesaplarına zamanında yatırılmıştır. İzne konu orman alanının maden faaliyetlerine uygun şekilde şirketimize teslimi ise Orman İşletme Müdürlüğü’nün sorumluluk alanındadır.
“Yeniköy-Kemerköy Termik Santralleri” olarak yangın başladığı andan itibaren ortakların Türkiye’de mevcut tüm şantiye ve işletmelerindeki iş makinaları, yangın araçları ve teçhizatlarını uzman personellerle beraber yangın bölgesine gönderdik. Sadece Termik santrallerin değil aynı zamanda bölgedeki yerleşim alanlarının da yangından etkilenmemesi için olağanüstü çaba gösterdik. Ayrıca Belarus’tan 1 adet MI26 tipi 12 ton kapasiteli helikopteri kiralayıp orman yangınlarında kullanılmak üzere tahsis ettik. Helikopter halihazırda bölgede yangın söndürme faaliyetlerinde kullanılmaktadır.
Ülkemizin yaralarını elbirliğiyle sardığımız bu dönemde, yangınların bir an önce kontrol altına alınmasını ve söndürülmesini diler, bu mücadelede canla başla çalışan herkese tekrar teşekkür ederiz.
Abdullah KELEŞ
Mühendis-Çeçen Grubu
GÜNÜN SÖZÜ
Hele iktidar mensuplarının ilçeyi ziyaretinde söyledikleri halkın acılarıyla ilgi ve alakası yoktur.
Bozkurt sakinlerinin yaşadığı afet bir doğa olayı veya kerestelerin köprüye birikmesiyle alakalı değil konu suç teşkil eden olaylar zinciridir. Mansabında kocaman bir şehir bulunan henüz 5 yaşındaki bir barajın, planlama, projelendirme, imalat ve işletmesi sırasında yapılan yanlış işlerin sonucunda Bozkurt’taki videolar kaç kişinin öldüğünü göstermektedir.
Dolayısıyla “Baraj taşıverdi, biz de kapakları açıverdik ve suyu salıverdik, kapakları açınca Bozkurt ilçesini su aldı götürdü, yüzlerce insan hayatını kaybediverdi. Biz ne yapalım” diyemezsiniz. TV kanallarında bunu savunamazsınız. Devletin Bakanı dahi bunu savunamaz. Bu bir doğa felaketi değil, proje safhasından başlayarak işletme haline kadar yapılan yanlışlıkların bedelinin halka canıyla malıyla ödetilmesidir!
RÜŞVET VE İLTİMAS
35-40 yıl önce çalıştığım ve mensubu bulunmakla şeref duyduğum DSİ’de eskiden bilgili, vatansever mühendisler vardı. Şimdi projeler deneyimsiz özel şirketlere yaptırılıyor. İşler rüşvet ve iltimas ile yürüyor.
Yetkililere sesleniyorum: “Mansabında şehir kurulmuş bir yeri meydana gelebilecek feyezan durumunda yaşanabilecek olayları en ince ayrıntılarına kadar etüt etmeden HES yapılmasına nasıl müsaade edersiniz?”
Biz HES yapılmasın demiyoruz! Planlaması, projesi, imalatı, işletmesi doğru dürüst yapılsın, yapılan işler vatandaşa zarar vermesin istiyoruz.
Keban Barajı yapılalı 55 yıl oluyor. 50 misli dev bir tesis. Bir felaket oldu mu?
Sıkıntılı bir gündemimiz var. Orman yangınlarına, sel felaketlerine ilaveten gözler giderek artan Afganlara da çevrilmiş durumda. Acil çözülmesi gereken fiili bir durum var. Türkiye’ye akan ‘düzensiz Afgan göçü’, toplumdaki hassasiyetlerin zirve yapmasına yol açıyor. Salgının tetiklediği ‘işsizlik’, ‘hayat pahalılığı’ gibi herkesi etkileyen olumsuzlukların faturasının düzensiz göç ile gelenlere çıkarılmak istenmesi toplumda gerginlik yaratıyor. ‘Düzensiz göç’ bir ülkeye yasadışı yollardan girmektir. Resmi verilere göre, 7 Temmuz 2021 itibarıyla yakalanan 63 bin düzensiz göçmenin 26 bini Afganistan vatandaşıymış. Sorun biraz da ‘göçe sebep ülke’ ile ‘göçün hedefi ülkeler’ arasında olmamızdan kaynaklanıyor. Saha araştırmaları Afganların bir bölümünün Türkiye’de kalmak istediğini de gösteriyor. Sorun pek çok katmanlı.
Göz ardı etmeyelim. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre, şu anda Türkiye’de ‘uluslararası koruma altında’ 116 bin Afgan yaşıyor. ‘140 bini Almanya’da’ olmak üzere Avrupa ülkelerinde 500 bin civarında Afgan var.
Derin siyasi analizi bir yana bırakalım. ABD, 7 Ekim 2001’de girdiği Afganistan’dan tam 20 yıl sonra çekiliyor. NATO müttefikleri bu haberi duyar duymaz ABD’den önce tası tarağı toplayıp kaçıp gitti. Taliban yönetimi çökmüş ama silinememişti. Şimdi Taliban harap haldeki ülkeye hâkim oldu. Taliban’dan kaçanlar, NATO müttefikleriyle çalışanlar ülkeyi terk ediyor. Yıllardır devam eden ama göze batmayan ‘düzensiz göç’ şimdi tetiklendi, hızlandı. Dileriz vahim sonuçlar yaşanmaz!
Alman filozof Kant’ın sorduğu felsefi sorulardan biri de “Ne yapabilirim”dir. Öyleyse bizim ne yapmamız gerek? Cevaplar muhtelif. ‘Derhal göç bakanlığı kurulsun’, ‘Kaçak geleni derhal geri gönderelim’ ‘Bayramda veya bir işi için Suriye’ye gideni tekrar ülkeye sokmayalım’... Bunlar soruyu karşılamıyor aslında. Dışişleri Sözcüsü Tanju Bilgiç’in dediği gibi “Türkiye ne kimsenin bekleme odası, ne de AB’nin sınır muhafızı”. Türkiye göçmen havuzu da değil. Erdoğan ne demişti: “Burası yolgeçen hanı da değil!”
Duvar göçü engelleyemez. Geniş konsensus sağlayacak bir göç politikası belirlememiz gerekiyor, hem de acilen.
GÜNÜN SÖZÜ
“BİR ağaç kökleri kadar güçlü, dalları kadar gösterişli, meyvesi kadar faydalıdır. Köklerine sarıl, ülken için çalış, ailen için güzel yarınlar hazırla.” Aziz SANCAR
İKTİDAR ZAMDA AYRIMCILIK YAPIYOR
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, rapor için ‘insanlık için kırmızı kod’ diyor. Sözlerine şöyle devam ediyor: “Dünyayı yok eden fosil yakıtları sonlandırmanın zamanı geldi, fosil yakıtların yeni keşif ve üretimine son vermeli, sübvansiyonları da yenilenebilir kaynaklara kaydırmalı.” Bunlar herkesin katılacağı birer dilek; çabuk gerçekleşse keşke, ama mümkün değil. Çünkü dünyada müthiş bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Dünyayı felakete sürükleyen sera gazını atmosfere en fazla salan Çin ve ABD sanki başka bir gezegende gibiler.
Rapor büyük çapta yankıya yol açtı. Çünkü büyük çapta can ve mal kayıplarına yol açan sel baskınlarının, orman yangınlarının yaşandığı bir dönemde yayınlandı. Halbuki bu ilk rapor değil. Her 5 ila 7 yılda bir ‘Değerlendirme Raporu’ yayınlanıyor. 1990, 1996, 2001, 2007 ve 2014 yıllarında beş rapor yayınlanmıştı. Hafızalarımızı yoklayalım; kim, neyi, ne kadar hatırlıyor. Örneğin beşinci raporun ana teması ‘Küresel İklim Değişikliğinin Nedeni Biziz. Harekete Geçmemiz Gerekiyor’ idi. Harekete geçtik mi, hayır!
60 ÜLKE 234 BİLİMİNSANI
Hiç merak ettiniz mi, nedir bu IPCC. BM’ye bağlı ‘Çevre Örgütü’ ve ‘Dünya Meteoroloji Örgütü’ tarafından 6 Aralık 1988’de kurulmuş. Merkezi Cenevre’de. Başkanı Ekim 2015’ten beri Güney Koreli 76 yaşındaki Prof. Hoesung Lee; 2007 Nobel Barış Ödülü’ne IPCC ile ABD Başkan Yardımcısı Al Gore layık bulunmuştu. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 200 civarındaki ülke IPCC’nin üyesi, kurucusu. Yönetim kademesinde sanırım Türk biliminsanı yok, belki de var veya vardı. Almanya’dan gazeteci dostumuz Halit Çelikbudak’a sorduk, o da bulamadı. Bilen varsa severek duyururuz.
6.Değerlendirme Raporu, 60’dan fazla ülkeden seçilen 234 biliminsanı tarafından yazılmış. Binlerce araştırma, makale, yayın taranıp incelenmiş. Raporun ilk ve ikinci taslağı için binlerce uzman ve hükümet temsilcisinin yorumu alınmış. Sera gazı emisyonunun hızla radikal biçimde azaltılmaması halinde sıcaklığın sanayileşme öncesi döneme göre 1,5 derece artmasını engellemek artık mümkün değil, diyor rapor. Küresel ısınmanın yüzyılın sonuna kadar 2 derece ve üzerinde seyredeceği tahmininde bulunuluyor.
Raporun altını çizdiği en önemli mesaj şöyle. İklimin değişmekte olduğuna dair tartışma artık sona erdi. Felakete doğru giden küresel ısınmanın tek sebebi ‘insan’. Biliminsanları diyor ki, 1,5 derece ısınmada insan sağlığı, bitki örtüsü, gıda güvenliği, su temini, ekonomik büyüme gibi pek çok konu ağır darbeler alacak. Şimdi artık ‘düşünme zamanı değil, harekete geçmeliyiz’.
Zaman daralıyor!
GÜNÜN SÖZÜ
Hazine arazilerinin yapılaşmaya karşı korunmasında geçmişte çok büyük görev üstlenen çam ormanları günümüzde de ne yazıktır ki barut fıçısı gibi İstanbul’u tehdit etmektedir.
İstanbul’da dikim yoluyla oluşturulan söz konusu çam ormanları Beykoz, Sarıyer, Sultanbeyli, Ümraniye ve Kartal gibi ilçelerde yoğun yerleşim alanları ile iç içedir. Orman yangınları ile iklim değerleri arasında çok sıkı bir ilişki vardır. En donanımlı yangın filoları bile ekstrem hava koşullarında yanıcı özelliği çok yüksek olan çam ormanlarındaki yangının büyük bir faciaya dönüşmesine engel olamayabilir. Bundan dolayı İstanbul’da orman yangınlarının önlenmesinde sıra dışı, kalıcı ve köklü tedbirlerin alınması kaçınılmaz olmuştur.
Orman yangınları açısından büyük bir risk taşıyan İstanbul’daki çam ormanlarını zaman kaybetmeden yangına daha dayanıklı ve İstanbul’un asli ağaç türlerinden olan “meşe, kestane ve kayın” ormanlarına dönüştürmek zorundayız. Söz konusu çalışmalara hemen başlamalıyız ve hızla bitirmeliyiz.
Aksi takdirde yarın çok geç kalabiliriz ve büyük orman yangınları İstanbul’u cayır cayır yakabilir.
GÜNÜN SÖZÜ
“Onlara doğruyu söyleyin; birincisi yapılacak en doğru şey bu olduğu için, ikincisi nasıl olsa doğruyu öğrenecekleri için.” Paul GALVİN
ANAYASA’NIN ORMAN HASSASİYETİ
T.C.