Paylaş
Kendi yurttaşları için güvenli olma özelliğini zaten çoktan yitirmişti. Yabancı turistler için de öyle. Ama terör yabancı diplomatları da hedef almaya başlayınca Türkiye'nin aydınlık bir geleceği olduğundan söz edebilmek daha da güçleşiyor.
Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin son bir yılı çok çalkantılı geçti. 24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye tarafından bir Rus askeri uçağının düşürülmesi ile başlayan olumsuzluğun aşılması kolay olmadı. Hala iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin tam anlamıyla normale döndüğünü söylemek güç. Bunun için iki tarafın da daha çok çalışması gerekiyor.
Büyükelçi Andrey Karlov'un katli hakkında çeşitli yorumlar yapılıyor. Hem Rusya'da, hem Türkiye'de olayın iki ülke arasındaki ilişkileri bozmak maksadıyla planlanmış bir provokasyon olduğu iddiaları dile getiriliyor.
Bu cinayetin iki ülke arasındaki ilişkileri bozabilecek bir plan olarak düşünülmesi basit bir izah tarzı gibi gözüküyor. Suriye'de iki ülkenin birbirine karşıt kamplarda yer aldıkları ve Suriye Savaşı'nın birbirine hasım iki yerel aktörünü destekledikleri bilinirken, aralarını bozmak için bir de Büyükelçi'nin katline ihtiyaç duyulmasına inanmak "üst akıl" diye tarif edilen fanteziye hak etmediği bir paye vermek anlamına geliyor.
Katilin öldürülmesi bu olayın ardındaki sır perdesini karanlıkta bırakacak. Dolayısıyla, olayı açıklamak için ortaya konan tüm görüşler objektif verilerle değil sübjektif değerlendirmeler ve kurulan bağlantıların yorumu üzerinden üretilecek.
Aslında Moskova'da yapılan son Rusya-İran-Türkiye toplantısı Suriye'deki savaşın seyri bakımından önemli bir dönüm noktası oluşturdu. Bu sonuç Karlov'un öldürülmesine rağmen elde edildi.
Üç ülke şimdi Suriye'de muhalefet unsurlarıyla rejim arasında ateşkesin sağlanması için kolaylaştırıcı ve ateşkesin garantörü rollerini oynayacaklar. Bir diplomatın katline rağmen diplomasiye verilen önem Moskova toplantısıyla kanıtlandı.
Rusya haber kaynaklarında eylemi, adını "Şam'ın Fethi" olarak değiştiren Al Nusra örgütünün üstlendiği görüşü dile getirildi. Bu haber teyide muhtaç. Olaydan kısa bir süre önce Rusya'nın Türkiye'den Al Nusra'yı Halep'ten çekilmeye ikna etmesi için talepte bulunduğu ve Türkiye'nin de bunun üzerine gerekli girişimleri başlattığı haberlerine rastlanmış olması eylemi Al Nusra ile ilintilendirmek isteyenlerin kullanabilecekleri gerekçeleri oluşturuyor.
Katilin bir polis olması, henüz yirmi iki yaşında olması, çevik kuvvet bünyesinde görev yapmış olması, yüksek düzey heyetlerde koruma görevi icra etmiş olması ve 15 Temmuz'dan bu yana yaşanan bunca çalkantı, tasfiye ve tutuklamalara rağmen hala aktif görevde kalabilen bir devlet memuru olması korkutucu.
Böyle bir profilin münferit davranmış olabileceği ihtimali üzerinde durulmaması da bu korkudan kaynaklanıyor. Zira böyle bir itiraf Türkiye'de benzer profilde başka görevlilerin olabileceği düşüncesini de beraberinde getiriyor.
Terörün çağımızda varmış olduğu aşama artık terörle mücadelede de daha farklı bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Bu bela ile sosyolojik, psikolojik hatta ekonomik bir yaklaşımla uğraşmak yerine sorunu sadece örgütsel temelde ele almak artık sonuç vermiyor.
Türkiye artık terörle mücadeleye başka bir yaklaşımla bakmak zorunda. Avrupa'da bu bakış giderek öne çıkıyor.
Bugün terör örgütlerinin eğittikleri, daha sonra eylem için belli talimatlarla donatarak sahaya sürdükleri teröristlerin hala mevcut oldukları biliniyor.
Ancak artık Bekaa vadisi veya başka eğitim merkezlerinde eğitilmeden eylem yapabilen, hedeflerine ve zamanlamalarına ilişkin talimatları sosyal medya üzerinden alan, hatta gerekirse teknik yardımı dahi o araçlarla sağlayan teröristlerin varlığından da söz ediliyor.
Daha vahimi, herhangi bir örgütle çağın modern teknolojik iletişim kanalları üzerinden temaslarını sürdüren, ancak ideolojik beyin yıkama dışında herhangi bir net talimat almadan eylem gerçekleştiren teröristler de var.
En tehlikelisi de, herhangi bir örgütle ilişki kurmaksızın, sadece duyduğu sempati sonucu kendi kendine oluşturduğu inanç sistemini terör eylemine dönüştüren "yalnız kurtlar"a da dikkat çekiliyor.
Karlov'un katilinin bu kategorilerden hangisine girdiğini belki hiç öğrenemeyeceğiz. Ama Türkiye'de benzer katillerin artık hangi köşede karşımıza çıkabileceğini de kestiremeyeceğiz.
Diplomatlar savaşları önlemek için var. Öldürülmeleri savaşları durdurmuyor. Suriye'de barışa ulaşılacaksa bunun en önemli yolunun diplomasiden geçtiğini herkes biliyor. Karlov'un anısına gösterilecek en büyük saygıyı da bu oluşturuyor.
Paylaş