Sosyal medya bayatlıyor mu?

Londra’da yapılan araştırmaya göre; 16-21 yaş arasındakilerin neredeyse yarısı internetsiz bir dünyada genç olmayı diliyor. Influencer’lar da bitmeyen içerik üretme mesaisinden, sürekli çevrimiçi olmanın duygusal ağırlığından yakınıyor.

Haberin Devamı

Elinizden düşürmediğiniz bir şeyin size iyi gelip gelmediğini nasıl anlarsınız? Ona her eliniz gittiğinde, hafif bir tatmin, bir mikro-tamamlanma duygusu yaşıyorsanız iyi hissettirdiği kesin. Fakat size gerçekten iyi geleceğinin kesinlikle bir garantisi yok. Dopamin ekonomisi, diğer tabiriyle dikkat ekonomisi, insanların ilgisini çekmek ve karşılığında dopamin gıdıklamaları sunmak üzere kurgulanan sistemlere deniyor. Sosyal medyada kullandığımız uygulamaların en başarılı, kazançlı ve prestijli olanları, dopamin ekonomisini global anlamda yöneten şirketler tarafından sağlanıyor. Bir yanda milyonlarca insana geçim ve şöhret imkânı sağlayan uygulamalar, aynı anda milyonlarca insanın akıl sağlığı ve ruhsal dengesiyle sıradışı bir etkileşime giriyorlar.

Haberin Devamı

Sosyal medya, ismiyle müsemma, insanın temel ihtiyacı olan sosyalleşmeye açılan renkli bir yolken, şimdilerde yer yer yalnızlık ve depresyonla anılan tuhaf bir ortama dönüşür oldu. Onsuz olmayı hiçbirimiz istemiyoruz... Yine de son zamanlarda herkesin konuştuğu bir şey var; dijital yorgunluk. Influencer’sanız ayrı yorgunsunuz... Normal kullanıcıysanız ayrı... Gezdiği yerleri ekrandan hatırlayanlar da yoruldu, poz vereceği en güzel ahşap kapıyı sokak sokak arayanlar da... Biz yetişkinler kendi derdimize düşelim, genç nüfusun bambaşka bir yorgunluğu var. Öyle ki, ‘Keşke hiç internet olmasaydı’ diye düşünmeye başlayan jenerasyonun varlığı, sosyal medyayı nasıl tükettiğimizi düşünmek zorunda bırakıyor.

İngiltere’de yakın tarihte gerçekleşen bir araştırmanın sonuçları uyarı çağrısı niteliğinde. Global standartlar şirketi BSI’ın Londra’da yaklaşık 1.300 gençle  yaptığı araştırmaya göre; 16-21 yaş arasındaki gençlerin yüzde 47’yle neredeyse yarısı ‘internetsiz bir dünyada genç olmayı dilediklerini’ belirtiyorlar. Gençler, hani elinden telefonu düşürmeyen, internette yaşayan bir acayip kuşak gibi görünüyorlar ya... İşin aslı pek de öyle değilmiş. Şimdi biraz genelleme yapacağım... Z Kuşağı’nın potansiyeline çok inandığım için ve geleceği yapılandıracak özel bir teknoloji kuşağı olmalarından dolayı, yıllardır genç insanları yakından gözlemleme ve onlarla birlikte çalışma imkânı buldum. Diyebilirim ki Z Kuşağı, haleti ruhiye bakımından dünyanın çoğu yerinde aşağı yukarı aynı halde. Britanyalı gençler internet hakkında bir şey hissediyorsa, bunun interneti olan her ülkede aşağı yukarı görülmesi olası. Çünkü herkesin elinde benzer telefonlar, aynı sosyal mecralar, benzer trendler... Araştırmaya katılan gençlerin yine yüzde 50’si ‘sosyal medyaya çıkma yasağı’ uygulanmasının hayatlarını olumlu etkileyeceğini düşünüyormuş. Yani kendileri adına kısıtlama yapılması, gençler için istenecek bir şey haline gelmiş.

Haberin Devamı

Buradaki mutsuzluğun beynin kimyasıyla ilgili farklı açıları var; üzerine kitaplar yazılan çok geniş bir konu. Dopamin aşırı tüketilince, gerçek ödüllere sıra geldiğinde yetersiz kalabiliyor. Gerektiği gibi motive olamamaksa insanın işinde ve görevlerinde geride kalması, değerli uğraşlarından soğuması anlamına geliyor. Çünkü yeterince dopamin olmadığında, hayatta ileriye gidecek gücü de kendimizde yeterince bulamıyoruz.

İşin psikolojik boyutlarıysa başkalarının hayatlarını izlerken yaşanan eksiklik ve değersizlik duyguları çevresinde genişleyebilir. Günde belki 20 dakikası yetecek bir meşgalenin, sırf öyle programlandı diye insanı 2 saat, hatta tüm bir gece oyalamasıysa maalesef yaşadığımız dünyanın hakiki distopik yönüne işaret ediyor.

Haberin Devamı

Sonsuz kaydırmayı icat eden ve kullanımı maksimum düzeyde tutmak için her şeyi yapan dünyanın en iyi programcıları karşısında 13 yaşındaki çocukların pek bir şansı olmadığı yorumunu okumuştum vaktiyle... İşin aslı, 33 yaşındakilerin de 53 yaşındakilerin de bu düzene kapılmamak için pek şansı yok. Hele dikkati kolay dağılan biriyseniz, sosyal medyayı azaltmayı gerçekten iyileşme yolu olarak düşünebilirsiniz.

Tükenmişlik sendromu

Geçen günlerde Aposto’daki bir haberde, tükenmişlik sendromunun sosyal medya sayesinde el değiştirdiğinden bahsediliyordu. Beyaz yakalılıktan silkinip influencer’lık rüyasına koşan birçok insan şimdilerde bitmeyen içerik üretme mesaisinden ve çevrimiçi olmanın duygusal ağırlığından yakınıyor. Bu meslek, halen çekiciliğini koruyor. Öte yandan doyurucu içerik üretirken samimi, enerjik kalmak her geçen gün zorlaşıyor. Biz fani kullanıcılara gelirsek... Başkalarının iyi görünümlü hayatları üzerinden neşe bulma sanrısından çıkmamızın yolu var; telefonu daha çok elimizden bırakmak. Okumanın, uzaklara bakmanın beynimize ne kadar iyi geldiğini hep hatırlayalım.

Haberin Devamı

Mesaj gruplarının yükselişi

Nisan ayında Mark Zuckerberg, ABD Federal Ticaret Komisyonu’nun sorgulaması sırasında ifade verirken Facebook ve Instagram’daki etkileşim oranlarının ‘hatırı sayılır ölçüde düştüğünü’ dile getirmişti. Etkileşim kaybı yaşadığı bilinen popüler Meta platformları karşısında TikTok popülerliğini korurken başka mecralardaki yükseliş dikkat çekiyor. WhatsApp, Telegram ve DM grupları ve Discord, Twitch benzeri platformlardaki gruplara ilgide son iki yıldır artış gözlemleniyor. Sosyal medyanın yapaylığına alternatif olarak, tanıdıklarla, bire bir etkileşim sunan, spesifik konulara yönelen grupların kullanıcılara daha çekici hale gelmesiyse sağlıklı bir gelişme.

Yazarın Tüm Yazıları