Paylaş
Egzantrik filozof Diyojen’in, ününü duyup ayağına kadar gelen, kendisinden bir şey dilemesini isteyen Büyük İskender’e “Gölge etme, başka ihsan istemem” dediği rivayet edilir... Özgürce yaşamaktan başka gayesi olmayan Diyojen’in gamsız tevazusu karşısında, dünyaları fetheden kral kendine yakışır bir cevap verir: “Eğer Büyük İskender olmasaydım, Diyojen olurdum.” (Peki, bu hadisenin Sinop’ta geçtiğini biliyor muydunuz?)
Şimdi buradan bilime, teknolojiye nasıl bağlanırız? 2.400 yıl kadar ileriye, bugüne gelelim. Diyojen’in uğruna Büyük İskender’i bile değişmediği güneş için insanlık, gezegeni soğutacak bir gölgelik yapmayı planlıyor. Diyojen’in o an istemediği gölge, küresel ısınmayla dünyadaki en kıymetli şeylerden biri haline gelebilir, hele ki ağaçlar azaldıkça...
Bir-iki yıldır ara sıra karşıma çıkan ancak fazla fantastik bulduğum için önermeyi düşünmediğim bir konu vardı. Küresel ısınmaya karşı Güneş’in ışığını kısma projeleri. İlk gündeme geldiğinde, iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan sıradışı jeolojik mühendislik konseptleri arasındaydı. Hiç akla makul gelmediği için ‘Diyojenvari’ bir tavırla tamah etmediğim konu, nihayet kapı gibi haber değeriyle editörlerimden bana geldi: İngiliz bilim ajansı ARIA, proje için 50 milyon pound’luk yatırım alarak güneş ışınlarının bir kısmını atmosferden geri yansıtacak araştırmayı başlatmış bulunuyor.
Güneş jeomühendisliği olarak bilinen bu alanda ilginç fikirler var. Bunlar arasından aerosol ile gölgeleme en kapitalizm dostu yaklaşım gibi geliyor bana. Volkanların havaya püskürttüğü külleri taklit ederek, havaya sulfat partikülleri saçmak suretiyle stratosferde çok ince bir tabaka yaratıp bir nevi ‘gölgelik katmanı’ oluşturmak planlanıyor. Geldiğimiz vaziyeti düşününce ‘Diyojen kadar gamsız olabilseydim keşke’ diye geçiyor içimden. Neyse ki şu anda endişelenecek bir şey yok, insanlık olarak henüz böyle bir şey yapmaya kalkışmıyoruz. Fakat ‘ne olur ne olmaz’ diyerek denemelere başladık. İngiltere’nin ARIA kısaltmasıyla bilinen saygın bilim kurumu İleri Araştırma Buluş Ajansı (Advanced Research and Invention Agency) yakın zaman önce 50 milyon pound ödenek alarak araştırmalara başlayacağını açıklamış. Ajansın program direktörü profesör Mark Symes araştırmanın sorumlulukla yürütüleceğini, toksik hiçbir maddenin doğaya salınmayacağını ifade ediyor. Deneyler henüz kapalı alanda yapılacak, dışarıya çıkma sırası geldiğindeyse tüm dünyaya haber verileceği belirtiliyor. İngiltere’nin vakti zamanında en fena hava kirliliğine maruz kalmış ülkelerden olması, olaya karmik bir derinlik katıyor gibi...
Kaçınılmaz olur mu?
Daha önce açık hava denemelerinin itirazlar yüzünden iptal edildiğini yazan The Guardian’a göre bu tartışmalı fikirleri savunanların dayanak noktasıysa birer acil durum planları olması. Atmosferin hızla ısınması, mevsimlerin açıkça kaymış olması, her sene rekor sıcaklıklar ve artan kuraklıklar, bir noktada insanlığı başka çaresi kalmayan bir duruma getirirse, o frene basmak kaçınılmaz olur mu? El freni şeklinde bir imkânımız olmayacağı gibi, o noktaya da malum ki bir anda gelinmiyor... Süreç bizi olağanüstü önlemler almaya sürüklerse, ülkeler arasında hep sözü verilen ancak pek ilerleme kaydedilemeyen ‘emisyon oranları’ iyice çığırından çıkmış demektir... Peki, o noktaya gelmemek için ne yapabiliriz? Bireysel olarak destek olmamız mümkün fakat asıl sorumluluk her zaman endüstrilere ve fabrikalara düşüyor.
Güneşi ‘karartma’ fikirleri
Güneş jeomühendisliği, Dünya’nın ısınmasını yavaşlatmak amacıyla güneş ışığının bir kısmını uzaya geri yansıtmayı hedefleyen bir dizi teknolojiye verilen isim. Dünya’yı soğutabilmeyi hedefleyen jeomühendislik çalışmaları, aslen emisyon gazı oranlarında toplanması gereken odağı başka yöne kaydırmasıyla da irdeleniyor. Şu anda araştırma aşamasında olan başlıca yöntemler arasında şunlar öne çıkıyor:
Stratosferik Aerosol Enjeksiyonu (SAI): Volkanik patlamaların yarattığı doğal soğutma etkisini taklit etmek amacıyla sülfat parçacıklarının üst atmosfere salınması. Bu fikir aynı zamanda bir felaket senaryosu olan ‘nükleer kış’ı da çağrıştırdığı için eleştirilerin odağında. Yöntem, küresel ısınmaya karşı ucuz bir çözüm olarak lanse ediliyor.
Deniz Bulutu Parlatma (MCB): Deniz üzerindeki bulutlara deniz tuzu püskürterek bu bulutların güneş ışığını daha fazla yansıtması sağlanıyor. Zararsız bir yöntem gibi görünse de atmosfer tabakasının başka yerlerinde nasıl etkiye yol açacağı bilinmiyor.
Sirüs Bulutu Seyreltme: Yüksek irtifada olan ve ısıyı tutan sirüs bulutlarının azaltılmasıyla ısının düşürülmesi hedefleniyor. Ancak yükseklerdeki bulutların seyrelmesi, ozon tabakasının yapısını etkileyebilir ve genel anlamda atmosferik dengenin bozulmasına sebep olabilir. Bulutlar tamamen dağıtılırsa hava sisteminin kalıcı hasarlar almasına yol açabilir…
İngiltere’nin acil durumlar için test edeceği çalışmalar önce laboratuvar ortamında küçük ölçekli denemelerle başlayacak. Başarılı olunması halinde açık hava testlerine geçilmesi planlanıyor. Ancak küresel ısınmaya tek bir ülkenin çözüm getirmesi mümkün olmadığı için çabalar ancak global anlamda sergilenirse anlam kazanabiliyor.
Paylaş