Paylaş
Üç gün önce Bastian Schweinsteiger, iki gün önce de Iker Casillas ellerinde doğup büyüdükleri camialarıyla yollarını ayırdı. Alman yıldız, 1998’de adımı attığı Bayern Münih’e, tam 17 yıl sonra veda etti ve bir başka futbol devinin, Manchester United’ın yolunu tuttu. Schweinsteiger henüz 30 yaşında ve önünde daha top oynayacağı uzun bir süre var. Casillas ise henüz dokuz yaşındayken Real Madrid’li olmuştu. Tecrübeli eldiven 34 yaşında, 25 yılını geçirdiği İspanyol devinden Portekiz Ligi’nin yolunu tuttu; onu artık Porto’nun kalesinde göreceğiz...
Benzer şekilde unutulmaz bir vedanın ifadesi de Xavi Hernandez’di. Katalan yıldız ‘La Masia’da başlayan 24 yıllık Barcelona öyküsüne son verip 35 yaşının baharında Katar kulübü Al Sadd’da yaşayacağı yeni bir maceraya ‘Merhaba’ dedi. Keza Steven Gerrard da, genç takım da dahil olmak üzere tam 28 yıl aralıksız formasını giydiği Liverpool’a veda etti ve 35 yaşında Amerika’nın yolunu tutarak LA Galaxy’nin yeni yıldızı oldu.
HIERRO, RAUL VE CASILLAS
BU dört olağanüstü isim, geride bıraktıkları yıllara unutulmaz başarılar sığdırdılar, oyunun en acı ve en sevinçli yanlarının tanığı oldular ve hep üst düzeyde mücadele ettiler. Ki bu ‘üst düzeyde mücadele’ye uzun bir süredir ‘Endüstriyel futbol’ diyoruz. Bu tanım içinde veda bildik bir sözcük, ‘vefa’ ise malum, sadece bir semt adı... Hoş adını zikrettiğimiz dörtlü içinde üçü yeni serüvenlerine atılırken ‘Vefa’sızlık durumuyla pek de yüzleşmediler, sadece Casillas bir anlamda kendisine başka bir gelecek aramak zorunda kaldı.
Peki ‘Büyük takımlar’ böyle yapar mı ya da yapmak zorundalar mı? Aslında bu sorunun evrensel sulardaki yansıması üzerine düşünmeye ilk olarak kendi adıma 2003’de Real Madrid’in kaptanı Fernando Hierro’yla yollarını ayırdığında başladığımı hatırlıyorum. İspanyol efsane, 14 sezonluk bir maceranın ardından kulüp tarafından kapı önüne konmuş, bir sezonluk Al Rayyan ve Bolton serüvenlerinin ardından futbolu bırakmıştı. Sonrasında teknik adamlığı da deneyen ‘Kaptan’, hatırlanacağı gibi geçen sezon Real’de Ancelotti’nin yardımcıları arasında yer almıştı.
Hierro sonrası İspanyol devinin benzer bir vefasızlık örneğini Raul Gonzalez cephesi yaşamıştı. Kulüp tarihinin en golcü isimlerinden biri olan Raul, 1992’de 15 yaşında adım attığı Real’den 2010’da ayrılmıştı (ama futbol aşkını başka kulüplerde sürdürmeye karar vermiş, sırasıyla Schalke ve Al Sadd’da forma giymişti). İspanyol efsane artık, geçmişte Pele, Beckenbauer, Yasin Özdenak gibi isimlerin de top koşturduğu ABD Futbol Ligi MLS takımlarından New York Cosmos’da oynuyor.
TEK TAKIMLIK KARiYERLER
KUŞAĞIM itibariyle arkaik bir dönemin temsilcisiyim. Evet, transfer bu oyunun gerçeği; kimi camialar için sürekli kabuk değiştirme, her yeni sezona bambaşka yüzlerle ‘Merhaba’ demek de... Ama öte yandan hem başka coğrafyalarda hem de gezegenin bu yakasında tek bir takımla bütün bir futbol kariyerini sonlandıran isimler de vardı, bir zamanlar. Üstelik o zamanlar böyle olunması idealdi. Çünkü bir takımın sevdasını genç kuşaklara aktarırken, bu isimler ve tercihler üzerinden açıklanırdı her şey. Hatta Metin Oktay ya da Lefter Küçükandonyadis gibi efsanelerin de bir ya da iki sezonluk başka ülke liglerinde verdikleri ‘es’ler hesaba katılmaz, yurt sathında tek takımdaki serüvenleri hep ön plana çıkarılırdı (Ya da ‘Baba Hakkı’ gibi Beşiktaş’a geldikten sonra Beşiktaş’ta bitirenlerin öyküleri)...
VEFALI YÖNETiCiLER
AMA başarıya endeksli takımlarda ya da camialarda vefayı sadece üst düzey performanslar yaşatabilir. Çünkü futbol bir gösteri alanıdır ve sana tanınan süreyi, beklentileri karşılamaz bir biçimde doldurursan, gidersin ve yerine bir başkası gelir. Öte yandan artık bırakın büyük takım seyircisini her düzeyde aynı futbol kültürünü üreten hâkim ideoloji, benzer ruh durumlarını ve reflekslerini bütün ülke sathına yaymış durumda. Amatörde bile vefaya rastlamak zor. Neyse, benimkisi yine gereksiz bir romantizm sayıklaması oldu. ‘Avrupa’nın En İyi İkinci El Ligi’ unvanına sahip olma yolunda çok çok önemli hamleler yaptığımız şu günlerde dertler bambaşka. Her yeni günde açıklanan yepyeni transferlerle heyecan had safhada... Lakin federasyon, MHK, kulüpler derken asıl transfer atağının yapılması gereken cephede, yani ‘Yöneticiler sınıfı’nda yeni yüzlere ve yeni fikirlere rastlamak pek mümkün değil... Yani ‘Vefanın şahikası’ oralarda, bir bakıma...
Paylaş