Paylaş
O da şu; bu sistem malum ‘Büyükler’ üzerine kurulu.
Siz de sistemin basın kanadı üzerinden bir bileşeni olarak ister istemez genel bakışın ve reflekslerin bir şekilde parçası oluyorsunuz.
Evet, dinamiklerin nasıl biçimlendiğine, rollerin nasıl dağıtıldığına -hele bir de belli bir yaş üstüyseniz- fazlasıyla vâkıfsınız ve ‘alternatif’in ne olduğunu gayet iyi biliyorsunuz ama yine de genel eğilimler sizin kapınızı da çalıyor.
Farkındayım, kapalı tariflerde fazla dolandım, meseleyi biraz açmak gerekiyor.
Yaşadığım duygu şu: Biz (spor yazarları, seyirciler ve de muhtemelen yöneticiler yani) Süper Lig’deki birçok ekibi sadece ‘Üç Büyükler’le, Trabzon’u da katalım dört ana takımla oynadıkları zaman tanıyoruz.
Malum, toplumsal hayatın aynası olarak görülen futbol, gündelik yaşantımızdaki ‘adaletsizliğin’ bir yansımadır, dolayısıyla bütün muhabbetimizi ve ilgi alanımız ‘Büyükler’le çevrili olduğu için ‘Diğerleri’ne sıra ancak sistemin ana temsilleriyle oynadıkları maçlar esnasında geliyor.
Oysa özellikle ‘Spor yazarları’ olmak üzere mesleğin bütün temsilcilerinin ‘Büyükler’ kadar diğer takımlar hakkında da bilgilerinin olması gerek.
Ama kimse (okur, izleyici vs.) bunu ne mesleki, ne de ahlaki açıdan sorgulamadığı için, sınavlarda boş kâğıt vermemize rağmen her sezon sınıfı rahatça geçiyoruz.
YENİDEN TANIR MIYIZ?
Kasımpaşa özeline gelirsek; aklımda tabii ki Şota ve Önder Özen dönemlerinin takımı kalmış bir şekilde stada yollandım, lakin Rıza Çalımbay’ın sahaya sürdüğü takım bambaşka bir formattaydı.
Çalımbay kendi doğrularına göre defansı ve orta sahası güçlü bir sistem oluşturmuş ama Fenerbahçe karşısında bu oluşum, rakibin hücum organizasyonları karşısında savunma olarak belli bir noktaya kadar çözüm üretti ama iş kendi hücumunu oluşturmaya ve sonuç almaya gelince, Adem Büyük’ten oluşan tek kişilik forvet hattı tabii ki yetersiz kaldı.
Çalımbay sanırım ikinci yarı sahaya süreceği Eren Derdiyok’la belli ölçüde dert çözeceğini planlamıştı, nitekim Derdiyok maç sonunda beklenen fırsatla buluştu ama vuruşu başarısızdı, gol kaydına muvaffak olamadı.
O gün benimle birlikte Kasımpaşa’yı ilk kez derinlemesine izleyenler, Çalımbay’ın takımına benzer bir bakışı muhtemelen 10. haftadaki Beşiktaş, 13. haftadaki Galatasaray ve 17. haftadaki Trabzonspor maçlarında atacaklar.
Sonra devre arası gelecek, belki de Kasımpaşa yeni transferle ikinci yarıya başlayacak.
Bu durumda da biz 21. haftada Kadıköy’de oynanacak Fenerbahçe-Kasımpaşa maçında Lacivert-Beyazlıları bir kez daha ‘yeniden’ tanımaya çalışacağız.
Ve bu kısır döngü sürüp gidecek.
FUTBOL BİR SEVDA
‘İşin bu, izle’ diyebilirsiniz ama her şey Süper Lig’le bitmiyor ki, üstelik ben bu meseleye, meslek olarak da bakmıyorum; futbol benim için bir sevdanın ifadesi.
Dolayısıyla bu sevdamı çocukluğumdan bu yana besleyen kimi merkezler var ki, artık onlara ulaşmak daha kolay.
Mesela Bundesliga, Premier Lig, La Liga var.
Kimi futbolcular gibi biz seyirciler de maç seçmek zorundayız ve bazen bu coğrafyanın liginde duraklamak, birkaç maça göz atmak bile zaman kaybı gibi geliyor.
Tabii bu konu daha çok su kaldırır, ben meseleye yüzeysel bakıldığında bile ne çok problemle karşı karşıya kaldığımızı hatırlatayım dedim.
Ayrıca bu lig ne kadar izlenmeye değer, orası da ayrı bir konu...
Paylaş