Paylaş
Geniş bir araziye yayılmış bir domates ormanı adeta, tuzlanıp kurutulmaya bırakılıyorlar... Eyüp, bir ara İzmir’e taşınmış ama orada tutunamayarak memleketine dönmüştür. Domates işi onun yeni ekmek kapısıdır. Ne var ki
işvereni Hemme uzun bir süredir yevmiyelerini ödememektedir. Üstüne üstlük hakkını aradığında anasına küfreder. Gidişata ve kendisine yapılan hakarete boyun eğmeyen Eyüp, Siverek’teki evine gidip silahını alarak Hemme’yi öldürmeye karar verir. Lakin önce motoru arızalanır, sonrasında da karşısına çıkan kimi dönemeçler (!) eylemini gerçekleştirmesini engeller...
Kısa filmlerle başladığı sinema serüveninde ilk uzun metrajına da imza atmayı başaran Murat Fıratoğlu, yukarıda konusunu özetlediğim ‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’nde son derece çarpıcı bir yapıtla karşımıza çıkıyor. Asıl mesleği avukatlık olan genç yönetmen bu ilk adımında sade, hayatın kendi akışı içinde biçimlenen, komediye fazlaca göz kırpan, kimi çelişkilerden beslenen ve şiirsel anlar da barındıran bir çalışma ortaya koymuş.
Film bir düğün esnasındaki coşkulu halay sahnesiyle açılıyor ve ardından kızgın güneşin altında emeğini ortaya koyanların arasına dahil oluyoruz. Öykünün ana karakteri Eyüp (Murat Fıratoğlu canlandırıyor) patronuna karşı öfke patlamasıyla gerilimi yükseltiyor ve sonrasında onun intikam alma çabasının kimi çevresel faktörler ve yan karakterlerle (!) yavaş yavaş sündürülme sürecine tanıklık ediyoruz. Eylemin bir an önce gerçekleşmesini sekteye uğratan ilk engel çalışmamakta ısrar eden motor oluyor. Sonrasında Eyüp, Siverek’e ulaştığında kendisini yemeğe davet eden esnaf, uykuya dalmış bakkal, namaza gideceği için dükkânını ona teslim eden kırtasiyeci, burada alışverişe gelen geçmişte ilgi duyduğu okul arkadaşı, kendisine karpuzunu taşıtan ve evinin bahçesinde bu karpuzu mutlaka tatmasını isterken uykuya dalan ihtiyar (bence filmin doruk noktasıydı) vs. derken Hemme’ye yönelik harekât bir türlü gerçekleşemiyor. Belki şöyle ifade etmek daha doğru olacak: Gündelik hayatın sıradan ve spontan akışına, içindeki ‘iyi’yle dahil olan Eyüp ‘kötülük yapmaya’ fırsat bulamıyor. Yaşamın döngüsü şiddete engel olurken intikam hissini de kendiliğinden yok ediyor. ‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ o meşhur Çehov ‘kıssadan hisse’sinde belirtildiği gibi silahı gösteriyor ama şükür ki nihayetinde patlamıyor! Meseleyi futbol diliyle açıklarsak hayatın gidişatı Eyüp’ün öfkesini adeta göğsünde yumuşatıyor ve akabinde attığı paslarla onu iyi bir takım oyuncusuna dönüştürüyor.Filmde kızgın güneşin altında emeğini ortaya koyanların arasına dahil oluyoruz.
Murat Fıratoğlu’nun yapıtı özellikle İranlı yönetmen Abbas Kiarostami’nin stilinden izler taşıyor (ki yönetmen, çeşitli söyleşilerinde bu durumu kendi de ifade etti) ve seyircisini zamanın içinde salınan bir karakterin peşinden sürüklüyor. Öykü intikam ve öfke gibi duygular eşliğinde gerilimvari bir havada açılırken çok geçmeden kendini şifalı sulara teslim ediyor ve film asıl kimliğini çelişkilerden beslenen mizahla buluyor. Böyle bir dili ve atmosferi daha ilk filmde tutturmak kolay iş değil. Yönetmen Fıratoğlu bu zorlu denklemin üstesinden amatör oyunculardan oluşan kadrosuyla birlikte geliyor.
Festivallerle ortaya çıktı
‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’ festivaller aracılığıyla ortaya çıkan ve hakkı teslim edilen bir yapım oldu. Adana Altın Koza’da Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki jüriden En İyi Film ödülünü alırken Venedik’te Orizzonti Jüri Özel Ödülü’ne uzandı. Ankara Film Festivali’ndeyse En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kurgu ödüllerinin sahibi oldu. Şimdi de sırada yeni bir sınav var; beklentim odur ki bu samimi öykü vizyon serüveninde de seyircinin gönlünü alır ve ilgi görür. Öte yandan son 10-15 yıllık bir periyotta sinemamızda ilk film olarak festival ortamlarında az ya da çok beğeni kazanmış ama gerisi gelmemiş adımlar bir hayli fazla. Umarım Fıratoğlu sonraki hamleler için ısrar eder, bütçe bulma meselesinin üstesinden gelir, ilk filminin ışıltısını sürdürmeyi başarır ve sinemamız için uzun vadede yeni bir ses, yeni bir soluk olur.
Toparlarsak; etkisini sadeliğinden, ironisini gündelik hayatın akışından alan ve bir yanıyla öfke destekli erkeklik gösterisini de boşa düşüren bu filmi kaçırmayın derim.
Yüzüklerin öncesi...
Evet, J. R. R. Tolkien’in yarattığı evren bu kez anime bir filmle huzurlarımızda. Lakin ‘Yüzüklerin Efendisi: ‘Rohirrim’in Savaşı’ (The Lord of the Rings: The War of the Rohirrim) adlı bu yeni adım ana üçlemeden yaklaşık 200 yıl öncesinde geçiyor ve Elflerin, Hobbitlerin, Frodo’nun, Gollum’un olmadığı bir öykü anlatıyor. Temel yapı Shakespeare trajedilerini andırıyor. İki çocukluk arkadaşı Héra ve Wulf karşı karşıya geliyor. Dunlending Kralı Freca, biraz da geniş bir iktidar ağı oluşturmak için Rohan kralı Helm Hammerhand’e, oğlu Wulf’la kralın kızı Héra’nın evlendirilmesini teklif ediyor. Bu isteği karşılık görmezken ikili ‘er meydanı’nda kozlarını paylaşıyor ve dövüş sırasında Freca ölüyor.
Babasının gözleri önündeki akıbeti oğlunu intikam hırsıyla donatıyor.
Japon anime ustası Kenji Kamiyama’nın yönettiği bu çalışma, genel çizgileriyle ana kaynağı olan seriden ziyade ‘Game of Thrones’vari bir havaya sahip. Öykünün kahramanının bir kadın olması nedeniyle feminist bir yanı olan yapım ‘Mulan’ esintileri de taşıyor. Anlatıcılığını ‘Yüzüklerin Efendisi’ serisinin karakterlerinden Éowyn’in üstlendiği hikâyenin öne çıkanları Héra, Wulf, Héra’nın sadık koruyucusu Olywin, abileri Hama ve Haleth, kuzeni Fréaláf ve Wulf’un yardımcısı General Targg.
İktidar hırsının kör ettiği bir kötüleşmeyi anlatırken Borukent Savaşı’nın öncülü bir savunma mücadelesini perdeye taşıyan bu animasyonun en etkileyici yanı yoğun kar yağışının eşlik ettiği çarpışma sahneleri. Film orijinal üçleme kadar etkileyici olmasa da ilgiye değer bir çalışma niteliğinde. Bu arada meraklısı için şu bilgiyi verelim: ‘Yüzüklerin Efendisi’nin ilk animasyonu Ralph Bakshi imzalı, 1978 tarihli yapımdı.
Ve diğer seçenekler
◊ J. C. Chandor imzalı ‘Avcı Kraven’ (Kraven the Hunter), Marvel’ın ikonik kötü adamlarından birinin nasıl
ve neden ortaya çıktığına dair farklı bir hikâyeyi izleyiciyle buluşturuyor. Filmin kadrosunda Aaron Taylor-Johnson, Fred Hechinger, Russell Crowe, Ariana DeBose, Christopher Abbott ve Alessandro Nivola gibi isimler var.
◊ Ozan Yoleri’nin ilk uzun metrajlı çalışması olan ‘Başlangıçlar’ resim restoratörü Defne’nin, en yakın arkadaşının beklenmedik ölümü sonrasında Paris’teki doktora eğitimini yarım bırakıp İstanbul’a dönmesinin ardından yaşadığı olayları anlatıyor. Filmde Ahsen Eroğlu, Hazal Subaşı, Zeynep Dinsel, Osman İskender Bayer, Serra Menderes, Ömercan Çelebi, Deniz Tekeroğlu gibi oyuncular rol alıyor.
◊ Yenilmez görünen uluslararası bir düzene karşı mücadele veren bir kadın karakterin öyküsünü anlatan ‘Hain’i Berke Üzrek yönetmiş. Meltem Beydili, Haldun Dormen, Mustafa Alabora, Erkan Petekkaya, Yurdaer Okur, Ali Düşenkalkar, Itır Esen, Zeynep Şarlıgil, Engin Benli, Ümit Çırak filmin kadrosundaki oyunculardan bazıları.
◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar da şöyle:
‘Gece Bekçisi’ (The Bell Keeper/Yön: Colton Tran), ‘Hep Otuz Üç Yaşında’ (Yön: Murat Pay), ‘Her Şeyin Başı Merkür’ (Yön: Ali Balcı), ‘Cintihar’ (Yön: Tolga Öztürk), ‘Ayı Kardeşler: Zaman Yolculuğu’ (Boonie Bears: Time Twist/Yön: Lin Yongchang).
Paylaş