Paylaş
Oda kimileri gibi 60’larda (tam tarih 1962) çizgi roman sayfalarında boy gösteren ama gerçek şanına şöhretine sinema yoluyla kavuşan ‘Marvel evreni’ üyelerinden. Evet, ‘Ant-Man’den bahsediyoruz; ilk kez 2015’te suretini perdeye aksettiren bu ‘küçüldükçe büyüyen’ kahraman ikinci macerasıyla huzurlarımızda. Arada ‘Yenilmezler: İç Savaş’ta da ‘koro’ içinde rastladığımız Ant-Man’in bu solo adımında, yanında yeni bir karaktere daha rastlıyoruz: ‘Wasp’...
İkilinin serüvenlerini özetlemek gerekirse; sevimli bir hırsızken kendisini ‘Karınca Adam’ olarak bambaşka bir düzenin içinde bulan Scott Lang, ‘Yenilmezler’ ekibinin ‘İç Savaş’ karmaşasında yer aldığı için ev hapsindedir. Bir yandan ayrıldığı eşiyle birlikte yaşayan kızına karşı babalık görevlerini yerine getirirken bir gece gördüğü tuhaf bir rüya, yeni bir maceranın kapısını aralayacaktır. Bir tür yaratıcısı konumundaki Dr. Hank Pym’in karısı, Hope Van Dyne’ın da annesi Janet ona ‘gaip’ten seslenmiştir adeta. O da bu sesi, muhataplarına ulaştırır ve ‘Kuantum âlemi’nde taşlar yerinden oynar!
İlk filmin senaryosunda Edgar Wright, Joe Cornish, Adam McKay ve başroldeki Paul Rudd vardı. Metinde özellikle Wright’ın varlığı (‘Baby Driver’, ‘Shaun of the Dead’, ‘Hot Fuzz’, ‘The World’s End’ gibi komedilerin yönetmeni ve yazarı) fazlasıyla hissediliyordu. Bu kez senaryo grubu Chris McKenna, Erik Sommers, Andrew Barre, Gabriel Ferrari ve elbette Paul Rudd’dan oluşuyor. Bu değişimin olumsuz ya da olumlu bir görüntü sunduğunu söylemek zor, sadece öykü az biraz zorlama ama yine de ‘Ant-Man ve Wasp’, 2015 tarihli ilk adım kadar izlenmesi zevkli bir yapım. Aslında genel bağlamda ‘Süperler arası harita’ göz önüne alındığında ‘Ant-Man’ ruh ve tarz olarak en çok ‘Deadpool’la yakınlıklar içeriyor. Benzer şekilde olayları ti’ye alış, gevezelik ve sürekli espri yapma isteğine sahip karakterler, ekol düzeyinde yakınlıklara dönüştürüyor adeta.
İlk filmden Ant-Man, Hope Van Dyne, Dr. Hank Pym, Lang’in eski çetesinden Luis gibi karakterler yerlerini korurken Dr. Bill Foster, moleküler problemler yaşayan ‘Ghost’, çete lideri Sonny Bunch ve Janet Van Dyne (ki bu rolde Michelle Pfeiffer’ı izliyoruz) da ikinci adımın taze yüzleri olarak karşımıza çıkıyor.
‘Ant-Man’, yepyeni bir kahramanla gerçekleştirilen ilk buluşmanın hakkını veren, keyifli bir çalışmaydı. ‘Ant-Man ve Wasp’ da diyalogları iyi yazılmış, komik sahneleri ağır basan, ortalamayı az biraz aşan bir film olmuş. Malum, bütün ‘Süper kahraman’ yapımları bir şekilde dünyayı kurtarmaya çalışırlar; bu kez kurtarılmaya çalışılan dünya değil, Van Dyne ailesinin eski bir üyesi. Bu bile, alternatif bir hamle sayılır! Ayrıca finalde öykü ‘Avengers: Sonsuzluk Savaşı’na gayet ince göndermelerle bağlanıyor; ben kendi adıma böylesi bir zarafeti de beğendim...
Sömürgeciliğin evrensel tarihinden...
18. yüzyıl... Asunción’da (Paraguay’ın başkenti), sömürgeci İspanyol yönetiminin ‘resmi’ temsilcisi konumundaki Don Diego de Zama, Buenos Aires’e tayinini beklemektedir. Lakin bütün girişimleri sonuçsuz kalır... Bu, kendisini ait hissetmediği yörede, adeta çile çekerken umudunu yitirmeden hayatını sürdürür...
Arjantinli Lucrecia Martel’in uzun bir bekleyişten sonra (dokuz yıl) tekrar kamera arkasına geçmesine vesile olan ‘Zama’, kolonyal dünyadaki çelişkili hayatlar üzerinden Batı’nın tarihsel günahlarına göz atıyor. Aslında Martel’in yapıtını, İngiliz bir eleştirmenin de altını çizdiği gibi “Kendi hayatını yaşayabilmek için mutsuz bir şekilde bekleyen bir adam hakkında bir film” olarak da nitelemek mümkün.
Antonio di Benedetto’nun 1956 tarihli romanından perdeye taşınan ‘Zama’, bu tür ortamlarda daha önce gezinen ‘Aguirre: Tanrı’nın Gazabı’ ya da ‘Kıyamet’ gibi yapımların izini sürüyor ve ‘uygarlık’ temsilcisinin giderek delilik sınırlarına uzanan haletiruhiyesinin profilini ortaya koyuyor. Kibri yüzünden küçümsediği, elinin tersiyle ittiği bütün değerlerle hesaplaşmak zorunda kalan ve giderek çizdiği sınırların gerisine düşen bir karakteri, son derece etkili bir anlatım ve atmosferle sunan Martel, insanın insana yaptığı zulmün de tarihsel fotoğrafını unutulmaz kadrajlarla önümüze koyuyor. Mesela filmin bir yerinde, yörenin eski ‘soylu’ beyaz ailelerinden birinin temsilcisinin, yerli halka ilişkin sarf ettiği şu cümle sanki her şeyi yeterince açıklıyor: “Hiçbirini sağ bırakmadık, çalışacak kimse kalmadı.”
Bu muhteşem yapıtı ve Don Diego de Zama rolündeki Daniel Giménez Cacho’nun unutulmayacak performansını kaçırmayın derim...
Diğer seçenekler
Nicolas Vanier’in yönettiği ‘Hayat Okulu’nda (‘L’ecole Buissonriere’) başrolleri François Cluzet, Jean Scandel, Eric Elmosnino ve François Berleand paylaşıyor. Haftanın animasyon seçeneği ‘Kaptan Dandun’ (‘Capt’n Sharky’), yönetmen olarak Hubert Weiland ve Jan Stoltz’un ortak imzalarını taşıyor. Kadrosunda Andy Nyman, Paul Whitehouse, Alex Lawther ve Martin Freeman gibi isimleri barından ‘Hayalet Hikâyeleri’ni (‘Ghost Stories’) Jeremy Dyson ve Andy Nyman yönetmiş. Yerli yapım ‘Karantina XII’de Berna Üçkaleler, Umut Demirdelen, Şevket Süha Tezel gibi isimler rol alıyor, yönetmen Can Varol.
Paylaş