Paylaş
ary Johnson sade bir hayata sahip, eşinden ayrılmış, iki kedisiyle kendi halinde yaşayan ve öğrencilerine Nietzsche öğreten, dışarıdan bakıldığında sarsak, beceriksiz görünümlü bir psikoloji profesörüdür. ‘İkinci hayatı’nda ya da kimliğindeyse New Orleans Polis Departmanı için çalışır. ‘Kiralık katil’ kişiliğine bürünüp öldürmek istedikleri kişiler için suça adım atanları yakalayan ve onların gerçekleştirecekleri olası eylemleri önleyen bir birim adına görev yapmaktadır. Günün birinde yozlaşmış polis memuru Jasper kimi gençlere şiddet uyguladığı için merkez tarafından geri plana çekilince iş başa düşer ve aldığı ilk görevde inanılmaz bir inandırıcılık sergileyerek failin tutuklanmasını sağlar. Birlikte çalıştığı Claudette ve Phil ondaki yeteneğe inanamazlar. Takma adı Ron’dur ve sonrasında sürekli kılık değiştirerek birçok öldürülme vakasını önler. Derken karşısına ayrılmanın eşiğinde olduğu, kendisine hayatı zehreden kocasını öldürmek isteyen Madison çıkar. Gary bu genç kadından çok etkilenir, “Paranı cebine koy, bu işten vazgeç” der. Lakin iş böyle bitmez, bu çift kimlikli resmi görevli Madison’a âşık olur. Meslek etiğiyle ve yasalarla hesaplaşmak durumunda kalır.
Richard Linklater denince akla ilk olarak elbette ‘Before üçlemesi’ gelir. Hatırlanacağı gibi Jesse ve Celine adlı iki gencin bir tren yolculuğu sırasında hem etrafı hem de kendilerini keşfetmeleriyle başlayan ve sonradan evliliğe doğru ilerleyen ilişkilerinin izlerini sürmüştük. Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin sürüklediği bu üçlemenin yanı sıra çekim süresi yaklaşık 10 yıla yayılan ‘Çocukluk’ (Boyhood, 2014) ya da ‘Dazed and Confused’ (1993) gibi duraklar da vardı Linklater’ın filmografisinde. Bu yapımlar genellikle derin izlerde geziniyordu ama yönetmen portföyüne sıkıştırdığı ‘Hababam Rock’ (School of Rock, 2003) veya ‘Bernie’nin Suçu Ne?’ (Bernie, 2011) gibi çalışmalarıyla (her ikisinde de Jack Black başroldeydi) ‘eğlence sineması’na göz kırptı ve
komedinin üstesinden gelmedeki maharetini göstermiş oldu.
Girişte konusunu özetlediğim son çalışması ‘Hit Man’ ise yine sinemanın popüler yanından filizlenen, keyifli ve metni itibariyle kayda değer bir çaba. Öykünün esin kaynağı Skip Hollandsworth’ün Texas Monthly dergisinde 2001 yılında yayımlanan bir makalesiymiş. Richard Linklater, gerçek bir karakter üzerine yazılmış bu metinden yola çıkarak başrol oyuncusu Glen Powell’la birlikte ele aldığı senaryoda son derece zeki bir öyküyü huzurlarımıza getiriyor. Sinemanın altın çağlarının gözde kulvarlarından biri olan ‘kara film’ (film noir) türüne bir saygı duruşu niteliği de taşıyan ‘Hit Man’, hayat şaşkını bir entelektüelin üstesinden gelmekte zorlanacağı sulara doğru açılarak gerçekleştirdiği bir yolculuğu ve bir anlamda kabuk değiştirme çabasını anlatıyor.Adria Arjona ve Glen Powell arasındaki elektrik, sinema perdesinde uzun süredir rastlamadığım özel bir kimyaydı.
Renkli, izlemesi zevkli
Filmi ayakta tutan ana unsurlardan biri kuşkusuz oyunculuklar. Tanışıklığımız daha çok ‘Top Gun: Maverick’le başlayan, sonrasında mart başında bizde de gösterime giren ‘Senden Başka’yla (Anyone But You) ilişkimizi ilerlettiğimiz (!) Glen Powell, ‘Hit Man’de Gary (ya da Ron) karakterinde karşımıza gelirken potansiyelinin sınırlarının genişliğini hatırlatan bir performans ortaya koyuyor. Senaryoya katkısı da ayrı bir takdiri hak ettiyor. Keza Madison’da izlediğimiz Adria Arjona da çok çok başarılıydı. Glen Powell’la Porto Riko doğumlu oyuncu arasındaki elektrik, doğrusunu söylemek gerekirse sinema perdesinde uzun süredir rastlamadığım özel bir kimyanın ifadesiydi. Öte yandan Gary’nin mesai arkadaşları Claudette’te Retta, Phil’de Sanjay Rao, yozlaşmış polis Jasper’da da Austin Amelio çok iyiydi.
Bazı filmler olay örgüleri ve yapıları itibariyle seyircisini kolayca tahmin edilebilen noktalara taşır. ‘Hit Man’in öncelikli farklılığı bu hat üzerinden beliriyor. Karakterlerinin önüne gelen problemin bilinmeyenleri fazlalaştıkça öykünün çözümleri, beklediğimiz olasılıkları aşıyor ve bu durumda karşınızdaki filme olan saygınız artıyor. Richard Linklater’ın renkli, izlemesi zevkli, yer yer hem romantik hem de seksi olabilen bu suç komedisini kaçırmayın derim.
VE DİĞER SEÇENEKLER
◊ ‘Arıza polis ikilileri’ Amerikan aksiyon sinemasının sevdiği bir türdür. Ana karakterleri Mike Lowrey ve Marcus Burnett’i Will Smith ve Martin Lawrence’ın canlandırdığı ‘Bad Boys’, bu ekolün şimdiki zamanlardaki uzantılarından. Seri dördüncü filmiyle huzurlarımızda. Bilall Fallah ile Adil El Arbi’nin yönettiği ‘Bad Boys: Ya Hep Ya Hiç’te (Bad Boys: Ride or Die) ikili görev başında kaybettikleri eski şeflerine atılan iftirayı temizlemek için uyuşturucu tacirlerine karşı mücadele ediyor. Bu çalışma Will Smith’in Mart 2022’deki Oscar töreninde, eşiyle ilgili yaptığı kötü şakadan dolayı sunucu Chris Rock’a yumruk atmasının ardından rol aldığı ilk büyük stüdyo yapımı film olma niteliğini taşıyor.
◊ 28 yaşında bir sanatçı olan Mina’nın İrlanda’nın batısındaki geniş ve el değmemiş bir ormanda mahsur kalmasını konu alan ‘Gözcüler’
(The Watchers), M. Night Shyamalan’ın kızı Ishana Shyamalan’ın imzasını taşıyor. Kadroda Dakota Fanning, Georgina Campbell ve Olwen Fouéré gibi isimler var.
◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Miller’ın Favorisi’ (Miller’s Girl/Yön: Jade Halley Bartlett), ‘Adak’ (The Offering/Yön: Oliver Park), ‘An’ (Yön: Mustafa Uğur Yağcıoğlu), ‘Sihirli Ormana Yolculuk’ (Yön: Şiar Zaim), ‘Teorem’ (Yön: Erman Er), ‘3. Gece Habis’ (Yön: Anastasiya Budakva), ‘Combat Wombat’ (Yön: Richard Cussó), ‘Haikyu!! The Dumpster Battle’
(Yön: Susumu Mitsunaka).
Paylaş