Paylaş
Marvel’in her biri kendi yolunda şöhret olmuş, ses getirmiş ‘Süper kahramanları’nın bir tür ‘Şöhretler karması’ (‘Dream Team’ de denilebilir. Ki bu tanımı ilk filme ilişkin eleştiri yazısında kullanmıştım) niteliğindeki buluşmaları sürüyor. Mayıs 2012’deki ilk randevuda yani ‘Yenilmezler’de (‘The Avengers’) ‘Iron Man’, ‘Captain America’, ‘Hulk’, ‘Black Widow’ ve ‘Hawkeye’den oluşan ekibin ‘Thor’la birlikte üvey kardeşi ‘Loki’ye karşı verdikleri mücadeleyi anlatılıyordu. Filmde Loki, bir geçit bularak dünyaya gelirken beraberinde istilacı ordusunu da taşıyor, New York ‘11 Eylül’den beter bir felaket yaşıyordu. İkinci adım niteliğindeki ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’nda ise (‘The Avengers: Age of Ultron’) tehlike içeriden geliyor. Ekibin -hayali- Doğu Avrupa ülkesi Sokovia’daki düşman Hydra üssüne saldırısıyla başlayan öyküde, Tony Stark’ın -namı diğer ‘Iron Man’- henüz çok da yol kat etmemiş bir programı uygulamaya koymasının ardından devreye giren ‘Ultron’ adlı bir robotun yarattığı kaosu izliyoruz.
İlkinde olduğu gibi ikinci buluşmada da yine kamera arkasına, ‘Buffy the Vampire Slayer’in yaratıcı olarak da bilinen Joss Whedon geçmiş. 141 dakikalık yapımı sanırım “Çok gürültü” ifadesiyle özetlemek mümkün. Basın gösterimi sonrası benim de içlerinde bulunduğum ‘ortayaşlı eleştirmen kuşağı’na ait arkadaşların hemen hepsi filme ilişkin bu tanımlamaya başvurdular.
‘HAL’in yeni halleri...
Whedon’ın kaleme aldığı öyküde her şey öyle hızlı ve güçlü gelişiyor ki, zaten akıl ve mantıkla takip zor ama geride kalan asıl tortu filmin ses bandından gelen yüksek oktavlı onca gürültünün kulaklardaki yansıması oluyor. Hikâyenin odaklandığı mesele ise Kubrick’in ‘2001: A Space Odyssey’indeki HAL’in yeni ‘halleri’ üzerine sanki: Bu robot milletine güven olmaz... Hoş, sistem kötünün yanında iyisini de yaratıyor ama yine de hikâyenin çıkış noktası burası...
Öyküdeki kenar süslerinde ise Hawkeye’ın aile saadeti ve ‘Black Widow’la ‘Hulk’ arasında alevlenen aşk ilişkisi var... Öte yandan üstün yeteneklere sahip ikizler Wanda ve Pietro Maximoff da yeni tiplemeler olarak dikkat çekiyor.
Performanslara gelince: ‘Iron Man’de Robert Downey Jr., ‘Captain America’da Chris Evans, ‘Black Widow’da Scarlett Johansson, ‘Hulk’ta Mark Ruffalo, ‘Thor’da Chris Hemsworth, ‘Hawkeye’da Jeremy Renner ‘ana karakterler’ olarak mevcudiyetlerini koruyorlar -ben bu toplamda en çok ‘Hulk’ı ve de Ruffalo’yu seviyorum-. İkizlerden Wanda’da Elizabeth Olsen’i, Pietro’da da Aaron Tyler-Johnson’ı izliyoruz. Ultron’un sesi ise James Spader’dan geliyor...
İlk filme ilişkin yazıda da belirtmiştim: Böyle takımlarda teknik direktör ya da kaptana ihtiyaç yoktur, “Çıkın oynayın, yeter” cümlesi her şeyi halleder. Nitekim ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’nda da benzer bir durum hâkim: Zaman zaman bireysel çözümlere başvuruyor ya da kendilerini göstermek için çaba harcıyorlar ama asıl olarak daha fazla dillendirilen şey ‘dayanışma’ duygusu.
Sonuç? Bu tür çok kahramanlı filmler serisinde ben her zaman ‘Watchmen’i ayrı bir yere koyarım. Son dönemin örneklerinde ise ‘Galaksinin Koruyucuları’, ‘Kaptan America: Kış Askeri’ ve ‘X-Men: Geçmiş Günler Gelecek’ öne çıkan yapımlardı. ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’ ise onca görsel oyuna ve felsefi görünme çabalarına rağmen vasatı aşamıyor... Görünen o ki serinin bir sonraki hamlesinde ‘gençleştirilme’ye gidilecek, görsel açıdan bir beklentim yok ama hiç değilse içerik olarak daha doyurucu bir yapımda buluşmak dileğiyle diyelim...
Paylaş